Yazan Sabahattin İSMAİL
Bugün, Barış Harekatı’nın 2. aşamasının başlamasının 51. Yıldönümü...
Kahraman Türk ordusunun işgalden, toplu katliamdan ve esaretten kurtardığı Kıbrıs Türk Halkı, Anavatana ve ordumuza şükranlarını sunacak, özgürlüğe kavuşmasını kutlayacak, şehitlerimizi anacak....
Ne yazık ki, Barış Harekatı’nın 2. aşamasının nedenlerini, beyinleri yıkanan gençliğimiz bilmiyor.
Nitekim, “Birinci harekat tamam ama, 2. aşamasına gerek yoktu, bu bir işgaldir”, diyebiliyorlar…
Oysa Anavatan Türkiye, harekatı yapmamak için öneriler yaptı, 1974 Cenevre görüşmelerinde
6 kantonlu bir çözüm Planı önerdi, ancak 1974 öncesi Kıbrıs Cumhuriyeti'ni işgallerine dayanan ve 11 yıl süren gayrı meşru statükoya dönmeyi hayal eden Rum tarafı tümünü reddetti.
1. Cenevre görüşmelerinde varılan anlaşmayı uygulamadı, işgal ettiği Türk köylerini boşaltmadı, esir aldığı, kızgın güneş altında stadyumlarda rehin tuttuğu binlerce sivil Türkü serbest bırakmadı...
Türk köyleri etrafındaki kuşatmayı kaldırmadı. Yunanistan’dan asker ve silah getirerek saldırı hazırlığı yaptı...
1. CENEVRE ANLAŞMASI
Türkiye, 22 Temmuz 1974’de BM’nin ateş- kes çağrısını kabul etti.
25 Temmuz’da Cenevre görüşmeleri başladı. 30 Temmuz’da Cenevre Anlaşması imzalandı.
Üç Garantörün ve Türk-Rum liderlerin imzaladığı anlaşmada, adada artık 1960 anlaşmalarının öngördüğü meşru KIBRIS CUMHURİYETİ’nin olmadığı, sadece İKİ OTONOM YÖNETİM olduğu kabul edildi.
Anlaşmaya göre Rumlar işgal ettikleri bölgelerden çekileceklerdi.
Karma köylerin güvenliğini ise BM Barış Gücü sağlayacaktı.
Ancak attığı imzaya sadık kalmayan Rum yönetimi, işgallerindeki köylerimizi boşaltmadı, esir alınan Türk köylüleri serbest bırakmadı.
BM de, aynen Bosna Hersek’in Serebzenitsa kentinde yaptığı gibi, anlaşmada öngörülmesine rağmen, karma köylerde güvenliği sağlamadı, halkı Rum insafına terk etti, sivil Türklerin katline seyirci kaldı.
Atlılar, Muratağa, Sandallar, Taşkent toplu katliamları işte bu ortamda yapıldı.
O nedenle BM, bu katliamlarda Rum’un suç ortağıdır.
1. Cenevre anlaşmasının en önemli yanı, “Kıbrıs hükümeti”nden söz edilmemesi ve adada “iki eşit OTONOM yönetimin" bulunduğunun kabul edilmesidir.
Bunun anlamı adada 1960 Anlaşmalarının öngördüğü meşru bir Kıbrıs Hükümetinin olmadığıdır, Rum yönetiminin artık meşru hükümet olarak kabul edilmeyeceğidir.. Hemen ardından ilan edilen OTONOM (özerk) Kıbrıs Türk yönetiminin (OKTY) meşru olduğudur.
Ne ki, Rum-Yunan ikilisi ve İngiltere, imza attıkları bu anlaşmayı yok saydılar. Emperyalist ülkeler ise, Rum yönetimini adanın “ tek meşru hükümeti” olarak tanımaya devam ettiler.
Böylece bunların attığı hiçbir imzaya güvenilemeyeceği yeniden kanıtlanmış oldu.
Kıbrıs sorununun bugüne dek uzamasının esas nedeni budur.
İKİ OTONOM YÖNETİMİN VARLIĞI konusunda atılan imzalara rağmen, “Meşru Kıbrıs Hükümeti” olarak tanınan işgalci Rum Yönetimi, devleti ve egemenliği Türklerle bölüşmeyi niye istesin?
2. CENEVRE GÖRÜŞMESİ
2. Cenevre görüşmeleri 8 Ağustos 1974’de başladı.
Türk tarafı 1. Cenevre anlaşmasının uygulanması için kesin bir tarih saptanmasını isterken, yeni öneriler de sundu.
Rumlar bu önerileri kabul etseydi, harekatın ikinci aşamasına geçmeye gerek kalmayacaktı.
Ne ki, sanki savaşı kendileri kazanmış gibi reddettiler
12 Ağustos’da Cenevre’de yapılan görüşmelerde, Denktaş, “ iki özerk federe devletten oluşan iki uluslu coğrafi federasyon” önerisi yaptı..
Buna göre, Kıbrıs Türk Federe Devleti %34 toprağa sahip olacaktı.
Türkiye ise savaş olmasın diye, 6 kontonlu muhtar (özerk) bir Kıbrıs Türk bölgesi ve iki kontonlu muhtar Kıbrıs Rum bölgesinden oluşacak yeni bir ortaklık devleti önerdi.
Özerk Rum kantonu, Güney’deki Rum ana kantonu ve Karpaz Rum kantonundan oluşacaktı.
Yüzde 34 toprağa sahip olacak Özerk Türk Kantonu ise Çamlıbel, Mora, Nergisli, Gazimağusa, Büyükkonuk’tan geçecek sınır çizgisinin Kuzeyinde oluşturulacak ana kanton ile, Lefke, Poli, Baf, Larnaka, Karpaz Türk kantonlarından oluşacaktı. Böylece göçler olmayacaktı.
13 Ağustos’da önerilerini sunan Klerides ise, KANTONAL ÇÖZÜM önerimizi reddederek, Türklerin azınlık olacağı, Rumların yöneteceği ÜNİTER devlet önerdi.
Klerides’e göre, karma köylerde hangi toplum çoğunluğu teşkil ediyorsa, o köyler, o toplum tarafından yönetilecekti…
Rum tarafının bir yandan oyalama taktiği uygularken, diğer yandan da Yunanistan’dan getirdiği askerlerle ordumuzu kuşattığı anlaşılınca, görüşmeler 13 Ağustos’ta kesildi.
14 Ağustos’da Barış Harekatı’nın 2. aşaması başladı.
Türk ordusu, 14-16 Ağustos’ta, doğuda işgal edilen Türk köylerini ve kuşatma altındaki Gazimağusa’yı kurtardı, esir Türkleri kurtardı.
Batıda ise Güzelyurt’u alarak işgal altındaki Lefke’yi kurtardı.
Böylece, KKTC ‘nin sınırlarını teşkil eden özgürlük ve kurtuluş hattı Türk askerinin süngüsü ile çizildi.
Lefke'nin kurtuluşundan sonra ateş kes ilan edilince, kuşatma altındaki Yeşilırmak'a gidilemedi.
Buna karşın, köy mücahitleri emir-komuta zinciri dışında kendi İNSİYATİFLERİ ile yaptıkları bir operasyonla 20-30 km'lik bir alanı temizleyerek Lefke ile birleşti..
Gazimağusa’da da 27 günlük kuşatmayı kıran Türk tankları halkın sevinç gösterisi içinde kaleye girdi. .
Türk ordusunun geldiğini gören Rum ordusu kaçarken, Türk Halkı askerlerimizi sevinçle, göz yaşları içinde karşıladı, askerlerimizi hasretle kucakladı
Osman Fazıl Polat Paşa, günlerce Mağusa'ya ölüm kusan Maraş Rumlarının, yaptıklarının hesabını vermekten korktukları için, kaçarak boşalttıkları Maraş'ı, planda olmamasına karşın, tek kurşun atmadan ele geçirdi.
Gazimağusa ’da kale içine sığınan Türkler, 20 Temmuz-16 Ağustos 1974 arasında 27 gün kuşatma altında açlığa, susuzluğa, yoğun havan topu saldırılarına rağmen direndi, onlarca şehit verdi ama teslim olmadı.
Kale surları dışında yaşayan Türkler, daha önce açılan 1 km'lik KURTULUŞ TÜNELİ'Nİ kullanarak kale içine çekildi.
(Şimdi bu tünel, değerli şair Gazimağusa mücahidi Bülent Fevzioğlu ve benim de her kademede yıllardır süren ısrarlı çabalarım sonucu açık müze olarak restore ediliyor)
Maraş'taki otel çatılarından Gazimağusa kale içine kurşun ve havan topu mermisi yağdırıldığı için Türk uçakları bu binalardan, üzerinde uçaksavar silahı olanlarını bombaladı.
Asla teslim olmayan Mağusa, 27 gün süren kahramanca direnişi nedeniyle Gazi unvanı alarak Gazimağusa oldu.
İçinde şehitler verilen Sakarya İlkokulu’ nda bir direniş destanı yazıldı.
Ne yazık ki top mermilerinden delik deşik olan bu direniş yuvası müze olarak tutulmak yerine, Mehmetali Talat’ın Eğitim Bakanlığı döneminde yıkıldı
14 Ağustos aynı zamanda Atlılar, Muratağa, Sandallar'da 16 günlük bebeklerden 95'lik dedelere kadar 126 sivil Türk'ün katledilmesinin ve Taşkent ‘te 90 Türk köylüsün topluca katledilmesinin 51. Yıldönümüdür.
Bu SOYKIRIM, ne yazık ki BM ve Batılı ülkeler tarafından yerinde tespit edilmesine, videolar ve raporlarla kaydedilmesine karşın gözardı edildi.
İsimleri bilinmesine karşın hiçbir katil yargılanmadı.
Bu vesileyle tüm şehitlerimizi, liderlerimiz Dr. Küçük ve Denktaş’ı, dönemin Başbakanı Ecevit’i ve yardımcısı Erbakan ile tüm Bakanları, komutanlarımızı rahmetle, gazilerimizi şükranla anıyorum.