YAŞAMIN YASALARI

YAZARLAR

Bir Hafta Sonu Yazısı:

Yazan Mustafa DÖNMEZ

Gönlü bol yaşam yoldaşlarınızın yaşamın yasalarını gözlemledikleri kanısı, seven her insanın yüreğinde baş köşeyi tutar. Umuttur aynı zamanda. Çalışma, bilgi ve sevgi tükenmez bir kaynak olarak yaşantınızda yer alırken birden nereden geldiğini bilemediğiniz bir ters yüz oluş insanı ayrı bir kulvara sürüklediğinde; elinizde, yüreğinizde olan biten değişimle, kendinizi kendinize bile yabancılaşmış bulabilirsiniz. Bir sabah uyandığınızda televizyonlarda büyük suçlamalarla kendinizi görebilir, duyduklarınıza, gördüklerinize inanamaz keşke kötü bir rüya olsa dediğiniz anları duyumsayabilirsiniz. Yaşam yolculuğunda en güvendiğiniz arkadaşınıza geride bırakacağınız çocuğunuzu, vasiyet metnini içeren zarfı emanet edeceğiniz umuduyla beklerken ‘korku’ bahanesiyle sizinle buluşmaya gelemediğine şahit olabilirsiniz hatta içine düştüğünüz cezaevi çukurunda hukuksal sorunlarınızı halletsin diye genel vekalet verdiğiniz en güvenli kişinin aileden kalan tüm varlıklarınızı üzerine geçirdiğine tanık olabilirsiniz. Bunlar yetmez gibi kolluk arama bahanesiyle evinizde hırsızlık yapabilir. Üstüne; canınızdan aziz bildiğiniz en yakın canlarınızın nasıl öldüklerini bile anlayamadan kaybedebilirsiniz.

Konusu insan olan yaşam serüveninde önünüze aniden çıkan diktatörler, zorbalar, iftiracı şeytanlar, dedikoducular, korkak böcekler ve hileci çakallar ile karşılaştığınızda asıl sınav günündesiniz demektir. Kutsal sayılan değerler üzerine yemin ettiğiniz görev arkadaşlarınız suçlamalara inanabilir sizinle göz temasından bile kaçındıklarını görebilirsiniz. Sınanma bazen o hali alır ki nefes almakta zorlanırsınız. Yer yarılsa da içine girsem dediğiniz anlar veya bu kadarı da olmaz artık söylemleri sıradanlaşır. Artık yalan hakikatin önündedir. Oysa doğal ve bozulmamış bir birey bütün insanların doğal ve bozulmamış olduğuna inanarak karşısındakine davranır. Saf kötülüğün temsilcileri ile karşılaştığınızda ise ezberiniz bozulur ve ne yapacağını bilemez bir durumda şaşa kalırsınız. Hakikatlere korkmadan tutunmaya ısrarla devam ederseniz bir süre sonra zırhla kaplanmış yapınızdan başka bir insan olarak çıkarsınız. Korkunç kötü bir geçmişin mirasçısı bu kişileri herkesten daha iyi anlarsınız. Her şeyi kendine göre yorumluyor. Vermeden almasını biliyorlar. Öyle ki; Var olup olmamanıza artık onlar karar verecektir. Koca bir milletin savaşa girip girmemesi bile artık onların elinde.

Onlar ince bir pişkinlikle size; ‘Sendeki yaşam gücünün yaşamsal özünün enginliğini, senin kozmik doğanı, erdemini ortaya çıkardım. İşte benim en büyük ödülüm budur.’ Der ise onlara ne diyebilirsiniz? Düşünelim…

Sizin vereceğiniz cevap 1.) ‘’Senin ruhun çürümüş, çünkü sen kötü ve aşağı olan şeyleri hiçbir zaman görmüyor, nelerin güzel olduğunu bilmiyorsun. Gün gelecek, tahtakurusuna benzeyen insanlara karşı aşkı ve gerçeği koruyan sert yasalar çıkarılacak. Nasıl ki bugün sen suçsuz insanları yargısız infazla cezaevine gönderebiliyorsan yarın sen de aklı başında, dürüst insanlara çamur attığın için özel eğitim veren evlere gönderilebileceksin. Çünkü yarın böyle uyduruk bir adaletle yetinmeyen, gerçek ve insancıl bir adalet uygulayan yargıçlar ve savcılar olacak bu dünyada. Onurlu şerefli bir yaşamı korumak için sert yasalar çıkarılacak, sen bunlardan nefret etsen bile, uymak zorunda kalacaksın. Daha üç, beş ya da on yıl belki daha fazla yıl duygusal veba yayacağını, insanlara kara çalacağını, dolaplar çevireceğini, engizisyon işkencesi uygulayacağını biliyorum. Ama bir gün, şimdi kendi varlığının derinliğine gömülü ve yanına yaklaşamadığın kendi öz ve dürüst sağduyuna yenileceksin. Sen korkaksın, her zaman için de korkaktın. İnsanlığın mutluluğunu ellerinin arasında tutuyordun, ama onu saçıp savurdun. Yönetime kendin gibi halk düşmanı kişilere yer verdin, onlara alan açtın. Kindar, sığ bir anlayışla vizyon verdin.

Fotoğraf çektiriyorlar, onları madalyalar üzerine bastırıyorlar, sonsuza dek öyle kalacakmış gibi gülümsüyorlar, ama yaşamı kendi adıyla çağırmayı göze alamıyorlar. Korunaklı evlerde korumalarla geziyorlar. Sen yaşam değil, onun bir karikatürüsün! Bununla birlikte, kendi görkemli kalene niçin çekildiğini bilen biliyor. Senin efendine buyrukluk eden kafa yapın, adaletin ve insanlığın boynunda bir iptir.

Kendi ölümsüz büyük umudunu aynada yani ele geçiremeyeceğin bir yerde görmek istiyorsun. Eğer bu dünyanın efendisi olmak istiyorsan, gerçeği ters yüz ederek değil üstüne üstüne gitmelisin. Takiyelerle yandan kıvırarak, uzaklaşarak değil.

Kolluk veya silahlı milis grubun senin yakanı bu işten kurtaramaz. Hırsızları yakalayabilir ya da trafiği düzenleyebilirler ama senin özgürlüğünü sağlayamazlar. Sen kendi özgürlüğünü kendi elinle yok ettin ve o saçma düşüncelerinle de hâlâ yıkmaya devam ediyorsun. Birgün bu derin düşlerden uyanacaksın ve kendini güçsüz, yere serilmiş bulacaksın. Verilen her yerde çalıyorsun, çalma tarzındaki ustalığın, arşı aleme örnek oldu. Anayasanın sana tanıdığı özgürlüğü kötüye kullanıyor, onu kendi günlük yaşamının bir ilkesi yapacağına, ortadan kaldırmaya bakıyorsun. En kötü araç olsa bile amaç aracı haklı çıkarır, diye inanıyorsun. Ama yanlışın var. Amaçla araç birbirinden ayrılamaz. Bugün her attığın adım, yarınki yaşamındır. Kötülüklere başvurularak hiçbir zaman büyük amaçlara varılamaz. Tüm toplumsal devrimlerde bu kanıtlanmıştır. Seni bir amaca ulaştıran yol olumsuz ve insani değilse, sen kendin de kötü ve insanlık dışı biri olursun, hiçbir zaman amacına ulaşamazsın.

Senin ağzından, tüm sanat bayağılaşıyor, paçozlaşıyor. Estetik yok oluyor. Sen gerçek karşısında kendi güvenceni yeğ tutuyorsun. Özgürlüğün her gün nasıl boğulduğunu ve kölece düşüncenin nasıl yeniden üretildiğini görmüyorsun. Sen bir bakan, bir savcı veya bir general ya da bir polis şefi olabilirsin. Konuşurken ağzından salyalar çıkarak neden bağırıyorsun böyle, biliyor musun? Korkuyorsun da ondan. Kendi mutluluğunu aydınlıktan ürken bir gece hırsızı gibi çalıyorsun. Hizmette görevli olduğun toplumun mutluluklarını, mezarlık hırsızı gibi çalıyorsun, başkalarının mutluluğuna kıskanarak bakıyorsun. Senin eline geçirmek istediklerinin bir tek anlamı var: tıka basa yemek, küpünü doldurmak, dedikodulardan bilgi sahibi olmak. Çünkü kendini boş, açgözlü, mutsuz, gerçek bilgiden ve bilgiyi gerçekten arzulamaktan yoksun hissediyorsun. Yine bu nedenle gerçeklikten kaçıyorsun.

Kentin sokaklarında övünerek dolaştırabileceğin, meydanlarda vitrine çıkarabileceğin dar kafalı, kanatları yolunmuş ve uygar görünüşlü kişiler düşlüyorsun. Büyük araştırmacılar, büyük ozanlar ve büyük bilgeler senden kaçtılar çünkü onlar kendi mutluluklarını korumaya çalışıyorlardı. Senin yanında, insanın kendi mutluluğunu tüketmesi kolay, koruması zordur. Yaşamdan mutluluk istiyorsun ama güvenlik çok daha önemli sana göre. İnsan varlığının yoksulluğu, senin yaptığın her küçük kötülüğün aydınlanmasıyla daha iyi gün ışığına çıkıyor. Bu küçük olguların her biri, senin yazgının iyileşme umudunu biraz daha uzağa itiyor. İnsan senin üzerine düşünür, ama seninle düşünemez. Çünkü sen, gerçekten yenilikçi tüm düşünceleri yok ediyorsun.

Eğer senin yararsız dostluğunu kazanmak istiyorsa, senin düzeyine inmeli, senin gibi konuşmalı ve senin erdemlerinle donanmalıdır. Ama o senin erdemlerine, konuştuğun dile ve dostluğuna sahip olduğu zaman, sade ve büyük bir adam olmaktan çıkar. Kanıt mı istiyorsun? Seninle aynı dili konuşan insanlar, hiçbir zaman gerçekten büyük olmadılar.

Siz din, iman ile doğruluk taslıyor ve sizi başa getiren halkla alay ediyorsunuz. Küçük dünyanızda yönetmeye başladığınızdan buyana ne işe yaradı sizin politikanız? İnsanı ezmekten, cezaevine atmaktan, malına çökmekten ve öldürmekten başka. Yasaları ya da vatandaşları korumak, senin için en son gelen iştir. Sen daha ileriye gitmek için önüne çıkacak her fırsatı değerlendirmeye bakıyorsun. Diyelim bir savcı yardımcısısın, yurttaşı ya da yasaları korumak umurunda bile değil; seni ilgilendiren tek şey okkalı bir dava yakalayıp, bir an önce baş savcılığa atanmaktır. Küçük savcılar Sokrates zamanında da böyleydi, ona da aynı şeyi yaptılar. Ama sen, sen tarihten ders almasını bilmedin, Sokrates’i yine öldürdün ve bu nedenle içine gömüldüğün bataklıktan hiçbir zaman çıkamıyorsun. Onun bedenini öldürdün, ama düşüncelerini öldüremiyorsun. Düzeni sürdürmek için durmadan eziyor, kara çalıyorsun, ama bunu korkakça ve kalleşçe yapıyorsun. Herkesin içinde rakiplerini ahlâksızlıkla suçlarken, onlara normal bir insanın ağzına alamayacağı kötü sözleri sıralarken bile korktuğun vücut diline yansıyor. İnsanların iddianame çıkmadan cezaevine atabilirsin, onlara türlü türlü iftiralar ve ithamlarda bulunabilir, halk nezdinde itibarsız kılabilirsin. Belki hüküm almalarını da başarabilirsin. Bu suçlamalardan her biri senin ağzında özel bir suçlama vurgusu, en arsız ve en belirsiz bir vurgu taşıyor. Ve senin tüm bildiklerin bunlar olduğu için, herkesi kendin gibi sanıyorsun. Hayır, kimse sana benzemiyor. Hiçbir zaman da böyle bir benzerliği olmadı. Hor gördüğün, yabancılaştığın halkının sana önceden kestirdiği yazgıdan kurtulamayacaksın. Her birinin içinde haksızlıklarına karşı biriken öfke şiddet derecesinin biraz farkına varabilsen belki yapmaya devam ettiğin kötülüklere ara verebilirsin.’’ Diyebilirsiniz… Veya: Sizin vereceğiniz cevap 2.).

Devam edecek.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.