
Yazan Sabahattin İSMAİL
Akıllarınca Türkiye'yi "işgalci" olarak suçlamak için diyorlar ki, "Türkiye, garanti anlaşmasını istismar ederek güya yıkılan anayasal düzeni tekrar kurmak için adaya müdahale etti, ama Anayasal düzeni kurmadı ve adanın yarısını işgal edip adada kaldı..."
***
Bu Rum propagandası, ne yazık ki, o günleri yaşamayan, tarihi geçmişi bilmeyen, araştırmayan, düşünemeyen kişiler üzerinde etkili oluyor.
Rum yönetiminin işbirlikçileri ve 5. Kol mensupları da yeni kuşaklara bu yalanı benimsetiyor...
Çünkü, bu safsatayı çürütecek karşı argüman ortaya konmuyor...
Çünkü karşı argümanı ortaya koyması gerekenlerin bir kısmı işbirlikçilerle mücadele etmekten, polemiğe girmekten çekiniyor, bir kısmı ise vermesi gereken cevabı verecek tarih bilgisinden ve analiz yeteneğinden yoksun..
O nedenle daha önce bu safsatayı çürütmek için verdiğim yanıtları, daha derli toplu şekilde yeniden vermek ve işbirlikçilere yanıt vermesi gerekenlerin kullanacakları argümanları istifadelerine sunmak için aşağıdaki yazıyı hazırladım. Herkes okusun ve gerektiği yerde kullansın:
TÜRKİYE, TÜM ADAYI ALMADAN ANAYASAL DÜZENİ NASIL KURACAKTI?
Türkiye'nin, müdahale sabahı yapılan açıklamalara uygun olarak, adada, 1960 Anlaşmalarının öngördüğü Anayasal düzeni yeniden kurması için bütün Kıbrıs'ı alması, işgalci ve darbeci Rum yönetimi ile Rum ordusunu teslim olmaya zorlaması gerekirdi.
Çünkü bugünkü sınırda durarak tüm adada 1960 Anayasal düzenini kurması mümkün değildi.
Türkiye tüm adayı aldıktan sonra adada 3-4 yıllığına sıkıyönetim ilan etmesi, bir sıkıyönetim komutanı ataması gerekirdi.
Bu süre içinde 1960 Anayasal düzenini yeniden kurmak için anlaşmalarda öngörüldüğü gibi iki toplum içinde ayrı ayrı seçimler yaptırması,1960 anlaşmalarında öngörüldüğü gibi veto hakkına sahip bir Türk CB muavini, 1963 darbecisi Makarios yerine, Cumhuriyeti savunacak yeni bir Rum Cumhurbaşkanı seçtirmesi, ayrı oy çoğunluğu hakkına sahip 3 Türk Bakanın yer alacağı yeni bir hükümet kurdurması, ayrı oy çoğunluğu hakkına sahip 15 Türk milletvekilinin yer alacağı yeni bir Meclis için seçim yaptırması, Anayasanın öngördüğü gibi, yüzde 40 Türk polisin yer alacağı bir polis gücü ve yüzde 40 Türk ordu mensubunun olacağı yeni bir ordu tesis etmesi, bu ordunun eğitimi ve İttifak Anlaşması gereği, 3 garantörün subaylarından oluşan 3'LÜ KARARGAHI yeniden oluşturması gerekirdi
Devamla, yabancı yargıç başkanlığında 1 Türk ve 1 Rum yargıcın olacağı Anayasa Mahkemesini kurması, 5 ilçede ayrı belediyelerin kurulmasını sağlaması, dış ülkelerdeki Büyükelçiliklerle uluslararası kuruluşlarda Anayasanın öngördüğü şekilde Türk Büyükelçilerin de görev almasını sağlaması, karma Kamu Hızmeti Komisyonu'nu kurması, her toplumun kendi Cemaat Meclislerini kurması ve bunun için seçim yaptırması gerekirdi.
1960 Anlaşmalarının öngördüğü Anayasal düzen buydu.
Tabii bu arada, 1963'de Anayasal düzeni yıkan AKRİTAS örgütünün siyasi lideri Makarios'u askeri lideri Yunan generali Karayannis'i, örgütün kurmay başkanı da olan Meclis Başkanı Klerides'i , örgüt liderlerinden Çalışma Bakanı Papadopulos'u, örgüt yöneticisi diğer Rum Bakanlarla milletvekillerini, örgüt üyesi müdür ve müsteşarları, silahlı paramiliter gurup liderleri Lissaridis ve Samson'u, 103 Türk köyünü işgal edip katliamlar yapan EOKA'cıları, saldırılara katılan Rum polis ve ordu komutanlarını, saldırılara katılan Yunan Alayı mensuplarını da tutuklayıp kurulacak askeri mahkemelerde/savaş suçları mahkemesinde yargılaması gerekirdi.
İlaveten 15 Temmuz 1974'de EOKA B darbesini yapanları, darbeyi organize eden 650 Yunan subayını, Atlılar, Muratağa, Sandallar, Taşkent, Ayvasıl, Aleminyo, Baf, Limasol katliamlarını yapan katilleri de tutuklayıp yargılaması, hapse tıkması ve RMMO'yu dağıtması gerekirdi.
Türkiye 1960 Anlaşmalarının öngördüğü düzeni ancak böyle kurabilirdi...
Tüm adayı almadan, Rum yönetimini teslim olmaya zorlamadan bunları Kuzeyden nasıl yapacaktı?
Keşke böyle yapsaydı.
Ama böyle yapamadı, yani tüm adayı alıp, yukarıda anlattığım 1960 Anlaşmalarını yeniden hayata geçiremedi. Çünkü bırakmadılar!
Bunu yapsaydı, bugün, "Anayasal Düzeni tesis etmemekle ve adayı bölmekle" suçlanamayacaktı....
Bir başka deyişle bugün Türkiye'yi "Anayasal Düzeni yeniden kurmamakla" suçlayanlar, aslında farkında olmadan TÜM ADAYI ALMAMAKLA suçlamış olmaktadırlar....
NİYE TÜM ADAYI ALIP 1960 DÜZENİNİ KURMADI?
Tüm adayı almadı, çünkü emperyalistler bırakmadı.
Yoksa harekata 2 gün daha devam etse tüm adayı alacaktı, Rum yönetimi ve ordusu teslim olacak ve galip taraf olarak onlara teslim şartları dayatılacaktı.
Bence Türkiye'nin en büyük yanlışı, dış baskılara boyun eğerek şimdiki sınırda durmasıdır, 1960 düzenini yıkanları tutuklayıp hapse tıkmamasıdır..
Peki niye bunu yapamadı?
Çünkü ABD, İngiltere, SSCB, Avrupa, BM Güvenlik Konseyi ve güneydoğu kanadı çökmek üzere olan NATO, Türkiye'ye DUR dedi.
Oysa garanti anlaşması, tek yanlı müdahale ile, Türkiye'ye 1960 düzenini yeniden kurmak için tüm adayı alma görevi veriyor.
Ama bırakmadılar.
Bölünme isteyen ABD ve İngiltere ile, adanın NATO üssü olacağını düşünen SSCB ve Çin buna izin vermedi.
Böylece 1960 düzenine dönüş ortadan kalktı....
Durması için büyük baskı ve şantaj yaptılar.
Durmazsa güç kullanma tehdidinde bulundular.
İngiltere Gurka taburlarını getirerek Türk ordusunun karşısına dikti. İlerlerse ateş açacağı tehdidinde bulundu.
ABD silah ambargosu ve olası bir Rus saldırısında Türkiye'yi savunmama şantajında/ tehdidinde bulundu
BM Güvenlik Konseyi alel acele toplanıp 22 Temmuz akşamı saat 18.00'e kadar uyulmasını talep eden ateş kes kararı aldı.
Türkler güneyde esir kamplarında, İngiliz üslerinde ve kendi köylerinde kuşatma altında, Rum insafında mahsur kalmasına rağmen Türkiye'yi bugünkü ateş-kes hattında durdurdular.
İşgalci, gayrı meşru ENOSİSÇİ Rum yönetiminin yıkılmasını, Rum Ordusunun teslim olmasını, 1963 ve 1974 darbecilerinin yargılanmasını önlediler
İKİ OTONOM YÖNETİM KABUL EDİLDİ.
Bu arada, Barış Harekatı'nin 1. Aşamasından sonra Cenevre'de bir barış konferansı toplandı.
30 Temmuz 1974'deki Konferansda, taraflar artık adada meşru bir Kıbrıs Cumhuriyeti olmadığını ve " İKİ AYRI OTONOM YÖNETİM OLDUĞUNU", bundan sonra kurulacak yeni düzenin bu temel üzerinde olacağını kabul ettiler
12 Ağustos'da toplanan 2. Cenevre konferansında ise çok aleyhimize olmasına karşın, Türkiye'nin sunduğu 6 kantonlu çözüm Planı dahi reddedildi.
NÜFUS MÜBADELESİ ANLAŞMASI YAPILDI
14 -16 Ağustos Barış Harekatı'nın 2. Aşamasından sonra esir kamplarında, İngiliz üslerinde ve kuşatma altındaki köylerinde mahsur kalan Türklerle, kuzeyde kalan Rumların durumuna çözüm bulmak için iki toplum liderleri Denktaş ve Klerides 1975 yılında Viyana'da BM gözetiminde Nüfus Mübadelesi Anlaşması imzaladı.
Kuzeyde kalan Rumlar gönüllü olarak Güneye, Güneyde kalan Türkler gönüllü olarak kuzeye geldi.
Böylece BM gözetiminde, iki toplum liderinin anlaşması ile, iki toplumun gönüllü olarak ayrı bölgelerde toplandığı yeni bir statüko oluştu.
Peki, Cenevre'de artık adada 2 OTONOM YÖNETİM olduğu iki toplum ve ilgili taraflarca kabul edildiğine, iki toplum BM gözetiminde Nüfus Mübadelesi Anlaşması yaptığına ve büyük bir nüfus değişim hareketi yapıldığına göre, 1960 Anlaşmalarının öngördüğü eski Anayasal düzen nasıl kurulacaktı?
DORUK ANLAŞMALARI YAPILDI
Bu durumda, oluşan yeni şartlara göre, iki halkın üzerinde hemfikir olacağı yeni bir Anayasal düzen kurulması zorunluydu.
Bu konuda Denktaş inisiyatif alarak Makarios'a 1977'de bir zirve teklifi yaptı. BM Genel Sekreteri Kurt Waldheim gözetiminde yapılan 1977 zirvesinde, 4 maddelik Denktaş-Makarios doruk anlaşması yapıldı.
Bu anlaşmaya göre, 1960'da Kıbrıs Cumhuriyeti'ni kuran İKİ ORTAK, 17 yıl sonra, 1960 düzeni yerine iki toplumlu, iki kesimli ( bi-zonal) federasyon temelinde YENİ BİR ORTAKLIK, YENİ BİR DÜZEN kurmayı kabul etti...
Makarios 2 yıl sonra ölünce bu kez yine Denktaş'ın inisiyatifi ile 1979'da Denktaş-Kiprianu zirvesi yapıldı.
BM gözetiminde yapılan bu zirvede kurulacak yeni düzeni daha geniş tarif eden 10 maddelik bir çerçeve anlaşması çıktı.
Kurulacak YENİ ORTAKLIĞIN/DÜZENİN detayları için BM Genel Sekreteri Waldheim gözetimindeki görüşmeler 6 yıl sürdü.
Yani iki toplum da, 1960 Anlaşmalarının öngördüğü Anayasal düzeni yeniden kurmama konusunda anlaştı.
CUELLAR PLANLARI REDDEDİLDİ
Sonuçta BM Genel Sekreteri Cuellar, 1985 Ocak ayında, 77-79 Doruk Anlaşmaları temelinde, kurulacak yeni düzeni belirleyen bir plan ortaya koydu.
Ne ki Rum lider Kiprianu o planı reddetti.
Tekrar 1 yıl görüşme oldu.
1986 Ekim ayında Cuellar 2. bir plan sundu.
Denktaş anlaşma olması için,
( planın reddedilmesi halinde ortadan kalkması ve garantörlüğün devamı şartıyla) toprakta " 29+ ya " kadar indi.
Ama Kiprianu o BM planını da reddetti.
GALİ VE ANNAN PLANLARI DA REDDEDİLDİ, CRANS MONTANO ÇÖKERTİLDİ
Ardından, yeni bir Anayasal düzen kurmak için 1992-1994 Butros Gali Planı ve GYÖ önerileri geldi.
Denktaş onları da kabul etti, Rum tarafı reddetti.
Ardından 2004 Annan Planı geldi.
Rum tarafı onu da reddetti, Türk tarafı kabul etti.
Sonra 2017 Crans Montana süreci geldi. Anastadiadis masadan kaçtı.
Akıncı, "Türkiye garantörlük ve asker çekme konusunda beklenenden fazla tavizde bulunmasına karşın, Rum tarafının maksimalist talepler ileri sürerek masayı terk ettiğini, bunun onların kuşağının son denemesi olduğunu, ama başaramadıklarını, bundan sonra AB içinde iki ayrı devlet modelinin gündeme gelmesi gerektiğini " söyledi.
TARAFLAR YENİ BİR ORTAK ANAYASAL DÜZEN DE KURAMIYOR
Rum eski DİB'nı Rolandis ise, Rum tarafını bugüne kadar 15 çözüm planını reddetmekle suçladı.
Türkiye adadaki iki tarafın yeni bir düzen kurma konusunda anlaşması halinde, adada kalması için üzerinde mutabık kalacakları miktar dışındaki askerlerini geri çekeceğini defalarca açıkladı.
Annan Planı ve Crans Montana konferansında da bu konuda somut çekilme takvimi ortaya koydu.
İşgalci olsaydı, çekilmeyi kabul eder ve buna yönelik bir takvim ortaya koyar mıydı?
Doğaldır ki Türkiye, taraflar yeni bir ortaklık/yeni bir Anayasal düzen kurma konusunda anlaşmadığı sürece, adadan çekilemez, çünkü bu, aşırı silahlanmış olan ve emperyalist ülkelerle askeri ittifaklar kuran Rum tarafının Kuzeye saldırısına ve yeniden savaşa neden olur..
KİMSE 1960 DÜZENİNE DÖNMEK İSTEMİYOR
Özetle, Türkiye, bugünkü sınırda durdurulduktan, 30 temmuz 1974 Cenevre konferansında adada artık 2 meşru otonom yönetim olduğu kabul edildikten, iki toplum lideri 1975 nüfus mübadelesi anlaşmasını yaptıktan ve 1977-1979 doruk anlaşmaları ile iki toplum lideri 1960 anlaşmaları yerine iki toplumlu iki bölgeli federasyon kurma konusunda anlaştıktan sonra, 1960 düzenini nasıl kuracaktı? Esasen, Taraflar yeni bir düzen konusunda anlaştıktan sonra kimse onlara "hayır 1960 düzenine dönün " demez, demiyor.
-"Anlaştığınız çerçevede veya anlaşacağınız başka bir çerçevede bu işi çözün, bizim kabulümüzdür " diyorlar.
Esasen Rum tarafı da 1960 düzenine dönmek istemez.
1960 anlaşmalarına ters olsa da bütün Dünya kendilerini tüm Kıbrıs'ın tek meşru hükümeti kabul ettiğine ve bu sıfatla AB'a da girdiğine göre, veto hakkı olan Türk CB muavinini, 3 Türk Bakanı, 15 Türk milletvekilini, polis ve orduda yüzde 40 Türk polisi ve askerî, devletin yüzde 30'unu bize niye versin?
Yüzde yüz bir Rum devletine dönüştürdükleri devleti bizle 1960 temelinde niye paylaşsın?
Kleridis, 4 ciltlik anılarında, "deli miyiz ki yüzde yüz bize ait olan devleti Türklerle paylaşalım" diye yazmıştır
İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM
Türk tarafı doruk anlaşmaları ile elde ettiği pozisyonu, Crans Montana'da Rum tarafının masayı bir daha terk etmesine kadar muhafaza etti.
Ancak Rum tarafının bizimle eşit kurucu ortaklığa ve egemenliği eşit şekilde paylaşmaya dayalı YENİ BİR DÜZEN/ORTAKLIK kurma niyeti olmadığı bir kez daha anlaşılınca o pozisyonu terk etmek zorunda kalarak İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM tezine geçilmiştir, ki, bence bunda çok geç kalmıştır.
Bu yeni pozisyona geçmek için, Rum eski Dışişleri Bakanı Rolandis'in deyişiyle 15, Annan Planı ve Crans Montana ilave edilince 17 çözüm planını reddetmelerini beklemek gerekmezdi
1985 ocak, 1986 Ekim Cuellar belgeleri reddedildiği zaman iki devletli çözüm tezine geçmeliydik .
Olmadı, 1992-1994'de Gali Planı ve GYÖ paketi reddedilince bunu yapmalıydık. Olmadı, Annan Planı reddedilince bu yapılmalıydı.
Yapılmadı ve bir de 2017'de Crans Montana çöküşü beklendi....
Bu denli çok çözüm planını reddetmeleri, Rum tarafının 1963'de işgal edip, AB üyeliğiyle konsolide ettiği devletini, bizimle 1960 anlaşmaları veya 1977-1979 Doruk Anlaşmaları temelinde paylaşmak istemediğinin kanıtıdır.
Bu durumda bize başka seçenek bırakılmamıştır.
Esasen AKEL hariç, tüm Rum partilerinin gerçekte, İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜMÜ, Türklerle eşit ortaklığa dayalı bir çözüme tercih ettikleri açıktır...
Tarihsel gerçeklik budur. Bunu bilmeden Türkiye'yi "Anayasal Düzeni kurmamakla ve işgalcilikle" suçlamak, Rum yönetiminin kara propagandasını yapmaktır, cehalettir.