Öne Çıkanlar X Nam Chul HEE Enosis Humphry Davy TEDx

YİNE, “KÜRT-İSLAM” OYUNU MU?

Yazan Mustafa DÖNMEZ

Dağı taşı Türk görmek, herkesi Türk saymak hastalığı Kürt teorisyenlere de bulaşmış, ama aklı başında bazı Kürt yazarları, örneğin Süha Bulut’u “tüm buradaki eskiçağ halklarını Kürt olarak var sayıyorlar. Kimileri neredeyse Homo Sapiensi Kürt ilan edecek” diyecek kadar isyan noktasına götürmüştür.

Ortada birbirine düşman Kürt halkı vardır. Ama nereden gelmişler ataları kimlerdir bilen yok. En son Medler’i ataları saymışlardır. Görünen odur ki son kararları budur. Bugüne kadar 14 ata değişikliği yapmışlardır. Mehmed Emin Zeki Bey’e göre ise yirmi ata değiştirmişlerdir.

Gerçekten kimdir bu Kürtler? Dışarıdan gözlemcilerin ve araştırmacıların görüşleri birbirini tutmadığı gibi, bizzat Kürtlerin de bu konuda hemfikir olmadıkları bir vakıa. Şimdiye kadar özellikle yabancı yazarlar ve Kürtçüler Türk’ten gayri 17 ayrı soydan geldiklerini iddia ederler. Yüzlerce kalın hacimli kitaplar yazılmıştır. Bunlardan son ikisi, 1. Cin soyundan 2. Casad denilen şeytan soyundan geldikleri iddia ederler. Türkçü, Türk İslam sentezci tarihçiler ise Kürtleri direk Türklere bağlarlar. Bu konuda yine yüzlerce kitap adı sayılabilir.

Milattan önce de var olan Arap, Türk, Çin, Pers tarihçilerinin tamamı İslam öncesi kaynaklarında Kürtlerle ilgili hiçbir kayıt yoktur. Kürtlerin kafası karışıktır. Arkeoloji ve Filolojide en azgın Kürtçüler bile tık nefes olurlar. Bugüne kadar konuyla ilgili tek bir sözleri yoktur. O. L. Vilçevsky’nin dediği gibi, ‘geçmişte o bölgede yaşamış ve aynı anda başka halkların ataları olmayan “iyi ve şöhretli bir ata bulma” geleneğine uygun olarak kimsenin sahiplenmediği bir ata bulmak ve bu açmazdan kurtulup, “peki, o halde siz kimsiniz?” sorusuna ikna edici bir cevap vermek zorundaydılar. Bulamadılar. Arayış sürmektedir. Her buldukları diğerleriyle çelişmekte komik bir hal almaktadır.’

Başta Türkleri, genel olarak Müslümanları sevmeyen Batılı destekçileri, Kürtçülük yapanlara kılavuzluk yaparak yüzlerce teoriler üretmeye başladılar. Fakat burada da söz birliği edemediler. Örneğin Nevrus; 1984’te PKK’nın ortaya çıkmasından ve onu müteakip Kürtçü yazarların sahiplenmeye başladığı doksanlı yıllara kadar Nevruz nedir bilmeyen, hiç Nevruz kutlamayan ve hatta Nevruz’u münferit olarak kutlayan Türklere “kâfir” gözüyle bakan Kürtler, daha sonra ideolojik olarak Nevruz’a sahiplenmeye, hatta yalnızca Kürtlere has, tarihi Milat öncesine dayanan eski bir Kürt bayramı olduğunu dillendirmeye, arkasından da ciddi ciddi inanmaya başladılar. Nevruz’u diğer doğulu halklar gibi 21 Mart tarihinde kutlayan Şerefnâme, Firdevsî’nin Şehnamesi’nde ve Taberî’deki Nevruz hikayesini ve en son olarak da Ebû Reyhan el-Birunî’nin el-Âsâru’lun kitaplarından habersiz olabilirler mi? Cahillikle harmanlanmış yalanlarını 1984’ten sonra icat ettiler ve buna birçok insanı inandırdılar.

Rus Kürdologlar, Kürtlerin aslını bir halka bağlarken, Avrupalı Kürdologlar başka bir halka, yerli Kürdologlar daha başka bir halka bağlamayı tercih ettiler. Böylece başlangıçta yirmi kadar ata tespit ettikten sonra, bilâhare bazılarını eleyerek on dört ata seçtiler. Kimileri (örneğin Siyonist İzady) bu bölgede geçmişte yaşamış tüm halkları Kürtlerin atası kabul ediyorum derken, kimileri Hattileri, kimileri Urartuları, kimileri Gutileri vs. Ata seçtiler.

Malazgirt savaşında Kürt birlikteliği de hayaldir. Neye göre? (Mikhail Psellos’un Khronographia’sı, Prof. Dr. Işın Demirkent çevirisi1992 yılında yapıldı) Dünya tarihçiliğinde ilk sırayı alan Bizans kayıtlarında Malazgirt savaşında Kürtler yok. Bizans kroniklerinde de Alparslan’ın safında çarpışan Kürtlerin varlığından bahseden herhangi bir kayıtta mevcut değildir. Örneğin 976-1077 yıllarını arasındaki Bizans tarihini yazan Mikhail Psellos’un Kronograflyası’nda Kuman (Kıpçak) ve Peçeneklerden dahi söz edilmesine rağmen Kürt kelimesi de, Mervânî Beyliği adı da kesinlikle geçmez. Siyasî Kürtçülerin ve özellikle Malazgirt belediye başkanlarının, yüzlerce yıl sonra Sultan Alparslan’a “Yirmi bin Kürt varisi olmasaydı ben bu savaşı kazanamazdım” dedirtmeleri ise, bir iyi niyetten ziyade inadın ve cahilliğin gülünç bir örneği olarak kabul edilmelidir. Bu sözü söyleyen kişi veya kişilere “Bu bilginin kaynağını gösterir misiniz?” diye sorulduğunda, verebilecekleri bir cevap yoktur. Tarih ve Coğrafya bilgisi olmayanların gerçek durumu budur.

Geçmişi arayan entelektüeller içine girebileceği canlı bir tarihe ihtiyaç duyar ve ulusun içine kendini yerleştirebileceği ve yerleştirmek zorunda olduğu böyle altın çağlan ve şiirsel mekanları inşa etmek için arkeoloji ve filoloji gibi disiplinlerden yararlanır siyasî Kürtçülerin “biz bu toprakların asli sakiniyiz; sizler sonradan gelip topraklarımızı işgal ettiniz” gibi saçma iddialarının inanılacak tarafı yoktur. Eğer onlar bu toprakların gerçek asli sakinleri olsalardı, atalarımız dedikleri halklarla birlikte çoktan tarih sahnesinden silinmiş olmaları gerekirdi. Çünkü en son ata seçtikleri Medler’in tarih sahnesinden çekilmesi M.Ö. VI. Yüzyıl ortalarında vuku bulmuş, ondan sonra bu halk Persler arasında eriyip gitmiştir. Bugün ‘Mada’ adını kullanan bir halk ve etnik grup mevcut değildir. Aradan 2500 yıl geçtikten sonra bir etnik grubun Medler’in torunları olduğunu iddia etmesi, aradaki çok ama çok uzun zaman dilimi göz önünde bulundurulursa, eşyanın tabiatına aykırıdır. Çünkü tarih, bu kadar uzun zaman diliminin yarattığı bir boşluktan sonra ve üstelik o boşluk sırasında bölge birçok halkın istilasına uğramış, başka halklar devletler kurmuşsa, nevzuhur torunların iddialarına izin vermez ve üstelik bunun herhangi bir örneği de yoktur. A. Simith’in dediği gibi, “Uzaktan kolaylıkla tanınabilen etnik topluluklar bile yakından baktığımız ve derinlemesine araştırmayı denediğimiz zaman gözümüzün önünden kaybolur’

Konuyu ve bölümleri sonuna gelirken şahsi düşüncemde Kürtler vardır/yoktur konuşmaları ve tartışmalarının zerre önemi yoktur. Kürtler ve Türkler Türkiye Cumhuriyeti’nde eşit yurttaşlık temelinde ayrılmaz bir bütündür. Türk ve Kürt’ü menfaatleri için ayırmaya çalışan Siyasal İslamcılar ve Kürtçüler Siyonist dünya düzeninde kader birlikteliği yapmakta ve bugün Cumhuriyetimizi yıkmakta ittifak halindedirler. Zannetmeyin ki Kürtçüler Türkiye’den anadilde eğitim hakkı istemekteler. Nüfuslarının çok olduğunu iddia ettikleri Almanya’da, ‘16 eyaletten oluşmuştur’ Her bir eyalette ayrı ayrı anadilde eğitim hakkı için yasal süreç başlatmışlardır. Almanya Türkiye içinde Kürtçülük hareketi desteklerken bu başvuru sahiplerini reddettikleri ile kalmamış haklarında yasal işlem başlatmıştır.

Siyasî Kürtçüler değil, sıradan bir Kürt dahi Selahaddin Eyyubi’yi Kürt kabul eder ve bu konu kesinlik kazanmış gibi meseleyi tartışmaya dahi açmazlar. Ama acaba öyle midir? Acaba bir şeylerin üstü örtülmeye mi çalışılıyor? Perslerin bu büyük kahramanla ilgili bir iddiaları olmadığı için, onları bir kenara ayırıyoruz. Ama Selahaddin’i sahiplenen ve kendisinden göstermek için çeşitli deliller, tarihi kayıtlar ortaya koyan üç değişik görüş bulunduğu da inkâr edilemeyecek bir hakikattir. Buna göre; a) Selahaddin Eyyubi, Kürt’tür (İbni Şeddâd) b) Salahattin Eyyubi, Türk’tür (Halepli İbni Ebû Tayy) c) Selahaddin Eyyubi, Arap’tır (İbni Vasıl) iddiaları vardır.

Selahaddin Eyyubi’nin Haçlılara karşı verdiği mücadeleyi haklı olarak övüp göklere çıkaranlar, ne yazık ki ondan önce Selçukluların Haçlıların kolunu kanadını kırdıklarını, 120 bin kişiyle Avrupa’dan yola çıkan Haçlıların Anadolu’yu geçerken 100 bin kişinin bu topraklarda Selçuklu kılıçlarıyla can verip, Kudüs’e yalnızca 20 bin kişiyle ulaştıklarını nedense görmezden gelmektedirler. Haçlı saldırıları Selçukluların kesip biçmesiyle durmamış ve her seferinde yeni güçlerle tekrar tekrar saldırmışlar ve bunları nihai olarak durdurmak, uzun mücadelelerden sonra, Selahaddin Eyyubi’ye nasip olmuştur. Peki, kimdir bu Selahaddin Eyyubi? Anası, atası kimdir? Etnik mensubiyeti nedir? Yahut etnik mensubiyeti neden üç halkı aynı şekilde ilgilendirmektedir? Onun Kürt olduğu ispat edildiğinde Kürtlerin başı göğe mi erişecek? Yahut Türk olduğunda Türklerin, Arap olduğunun ispatı halinde Arapların başı arş-ı âlâya mı uzanacak? Halbuki Selahaddin Eyyubi, Haçlılara karşı göğsünü siper ederken, Türk yahut Kürt veya Arap olduğu için savaşmamış, yalnızca bu topraklarda yaşayan bir kişi olarak vatanını, milletini, inancını emperyalistlere karşı savunmuştur. Türk, Kürt, Arap Selahaddin Eyyubi’ye sahip çıkarak ne güzel bir birliktelik sergiliyorlar. Bu birliktelik diğer konularda neden sağlanamıyor?

Her devletin, her halkın resmi tarih tezleri vardır ve bunlar tezatlarla, çarpıtmalarla ve siyasî amaçlarla kasıtlı olarak uydurulmuş yönlendirmelerle doludur. Türk tarihçiliği de bu konuda fazla bir istisna teşkil etmez. Özellikle ülke sınırları içinde fizikî özellikleri itibariyle birbirinden ayırt edilmesi pek kolay olmayan ve devletle problemleri olan azınlıklar varsa, devlet, huzurun bozulmaması, rejimin yara almaması için, o etnik grubu devletin bel kemiğini oluşturan etnik grupla akraba göstermek için birtakım deliller ortaya koymaya çalışır. Bunlar içinde doğru olanları olduğu gibi, tarihî belgelerin ve kitabelerin çarpıtılmasından, bazen sahte belgelerin üretiminden medet ummak gibi gayr-ı tabii yollara başvurulduğu da olmuştur. Ancak günümüzde bölge ülkelerini dizayn etmede Kürtçüler kaldıraç olarak kullanılmaktadır. Üzerlerinde pazarlıklar yürütülmektedir.

Türk dünyasını gezenler aramızda en ufak bir ayırım olmadığını tersine kültür birlikteliğini net olarak görebilirler. Örneğin Siyasî Kürtçülerin, Kürt sanatı olarak takdim ettikleri eserlerde ve onların etkisinde kalan bazı yabancı yazarların kitapların da özellikle bir takım halı-kilim desenleri Kürt sanatına özgü desenler olarak tanıtılmakta, dünyaya da bu şekilde sunulmaktadır. Türkiye’nin herhangi bir köyünde veya kasabasında dokunan halı-kilimlerdeki desenlerin Kürtlere özgü desenler olduğu iddia edilebilir, ama acaba Kürtlere özgü olduğu iddia olunan bu desen ve motifleri Orta-Asya’da, Buhara’da, Bişkek’te, Altaylar ’da, Sibirya’da yaşayan Türkler de gelip Kürtlerden mi ödünç aldılar? Sorusunun cevabını veremiyorlar. Sanat insanın zihniyet dünyasının ifadesidir; yani sanat, bir zihniyetin bir duygunun, sosyo-kültürel yaşantının çeşitli şekillerde yansıtılmasıdır. Bu sebeple sanat eserleri sosyo-kültürel tarihin anlaşılmasında birer belge olarak değerlendirilebilir. Türk ve Kürt; Sosyal, iktisadi, Siyasi hemen her alanda birleşmiş, birbirleri içinde kaynaşmıştır. Aralarında hiçbir ayrım yoktur. Ayırım yapanlar komik durumlara düşerler. Ya da Siyonizm’in tuzağına.

Eğer emperyalizminin işbirlikçileri; Siyasal İslamcılar ve Kürtçüler ittifaklarında başarılı olurlar ve Kürtler Türkiye içinde bir özerklik kazanırlarsa başta İstanbul, İzmir gibi birçok batı kentlerinden Kürtler ’in Türk unsurlarından ayrılarak doğuya sürülmesini istiyorlar. Yıllarca PKK buna oynadı. Emperyalist odaklardan aldıkları rol, Kürt ve Türk birlikteliğini bozmaktı. Onlar başaramadılar ancak aynı el, halk canisi A. Öcalan’ı şimdi parlatmaktadır. Dünler bugünleri aydınlatan fenerlerdir.

Hrant Dink’in Diyarbakır meydanındaki konuşması önemlidir. Konuşması Kürtçülük yapanlara tarih dersidir. Kısa bir süre sonra 19 Ocak 2007 günü, Şişli Halaskargazi Caddesi'nde gazetesinin yakınındaki bir bankadan çıkıp yürüdüğü sırada arkasından gelen 17 yaşındaki tetikçi Ogün Samast'ın silahından çıkan kurşunla katledildi. Davası uzatıldı. Ölümünden 18 yıl sonra 10 Ocak 2025'te karara bağlayan mahkeme, sanıklar Ogün Samast, Yasin Hayal, Erhan Tuncel, Ersin Yolcu, Zeynel Abidin Yavuz, Tuncay Uzundal ve Ahmet İskender hakkındaki "terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme" suçundan 5'er yıldan 10'ar yıla kadar hapis cezası istemiyle görülen davanın, 10 Ocak'ta zaman aşımı nedeniyle düşürülmesine karar verdi. Sanıklar Ali Fuat Yılmazer ve Ramazan Akyürek'i "anayasayı ihlal" suçundan müebbet hapse çarptıran heyet, sanık Adem Sağlam'ı "silahlı terör örgütüne üye olmak" suçundan 6 yıl 10 ay 15 gün hapis cezasına, üzerine atılı "anayasayı ihlal" ve "belli bir yükümlülüğün ihmaliyle kasten öldürmeye neden olmak" suçlarından ise beraatine hükmetti. Firari sanıklar Faruk Sarı ve Yahya Öztürk'ün ise dosyalarının ayrılmasına karar verdi.

Yaşadığımız coğrafyanın stratejik önemi büyüktür. Böylesi stratejik bir coğrafyada yaşamanın bedeli olarak pek çok sorun yumağı ile karşılaşmak normaldir. Saldırılara ve tehditlere önlem alabilmek için dünü anlamak yaşamsaldır. Uğur Mumcu arkasından Hrant Dink’in öldürülmeleri, Kürtler üzerinden Türkiye’yi bölme operasyonlarının açığa çıkarılması demekti.

Konuyla ilgili başka bir pencere açarak gözden kaçtığını düşündüğüm bir konuyla yazımı bitirmek istiyorum. Türkiye’deki azınlıkların nüfusu ve etnik grupların sayısıyla ilgili çalışmalar üzerinde durulurken, elbette ki akla ilk gelen isim Peter Alford Andrews’un “Türkiye Cumhuriyeti’ndeki Etnik Gruplar” adlı çalışmasıdır. Halbuki Andrews’un eseri, bu sahadaki ilk çalışma değildir, ama en hacimlilerinden biridir. Tarih arşiv incelemesinde bildiğimiz kadarıyla, ondan yaklaşık 150 yıl önce Batılı ansiklopedistler, seyyahlar da bu konuda çalışmalar yapmışlar ve esasen Andrews’a ışık tutmuşlardır. Fakat gerek Andrews gerek ondan öncekiler ve sonrakilerin en büyük kusuru, kahir ekseriyeti Türk olan bir ülkede etnik gruplarla ilgili araştırma yaparken, Türkler ve Türk tarihi hakkında neredeyse sıfır bilgiyle bu işe girişmiş olmalarıdır. Öbür türlü Türk’ü, Türkmen’i, Kırgız’ı, Kazak’ı, Özbek’i, Tatar’ı, Alevî’yi (Türk Alevîleri) vs. ayrı ayrı gruplar olarak göstermezlerdi. Osmanlıda 1880 sayımına bakıldığında Kürt nüfusu çok azdır. Osmanlının askerlik ve vergilerinden yılan üstelik mezhepsel ayrılıktan nasibini alan Türklerin önemli bir kısmı bu zulümlerden kurtulmak ve imtiyaz elde etmek için kendilerini Kürt olarak nitelendirdiler. Bugün Kürt nüfusunu 30-40 milyon olarak iddia edenler eğer doğru bir iddiada bulunuyor iseler 1880 sayımı baz alındığında Türklerin nüfusu bugün en az 400-500 milyonun arasında bir rakamda olması gerekiyor. Öte yandan Kürtleşmiş Türklerin sayısı Kürt nüfuslarının yarısından fazladır. Ve o nüfus Kürtçe konuşsalar da Türklük bilinci yüksektir ve tamamı silahlıdır. Siyasi Kürtçülerin atıp tuttuğuna bakmayın yaşadıkları yerlerin koşullarını bilen birisi olarak net bir düşüncemi belirtiyorum: Onların en korktukları şey Türkiye Türkleri değildir. Kendi dillerini konuşan içlerindeki Türklerdir. Olası bir iç savaş Türkiye’de değil onların yaşadıkları ülkelerde çıkar. Bugüne kadar Türk devleti bu kartı hiçbir şekilde kullanmadı. İçerde Kürtçülere karşı ‘koruculuk’ sistemi kurdu. Ancak sınırlarımız dışında istihbaratımız dahil hiçbir kurum buna tevessül etmedi. Konuşulmayan ancak bilinen gerçek durum budur. Şimdiye kadar Türkiye’nin bölgemizde tek doğru politikası budur. Türk-Kürt kardeşliği sancılı süreçlerde sınansa da ebedidir. Kürtçüler yakın tarihimize bakıldığında kurucu unsur değil yıkıcı, yağmacı unsur olmuşlardır. Bugüne kadar gelmişlerdir. Kazım Karabekir Komutanın tuttuğu harp ceridesinde şunlar yazıyor: “93 Harbi, Harbi Umumi, son Ermeni harekâtında aşiretlerden layıkıyla istifade temin edilmediği gibi, ancak bazı aşiretlerin en ziyade yağma maksadıyla harekata iştirak ettikleri sabittir. Muntazaman muharebede hiçbir şey yapamazlar. Düşman ric’at ederse, talan için takip ederler. Sıkı muharebe günleri ile talan günleri aşiretin firar günleridir.” Harp tarihinde Osmanlı’nın 93 harbi ile omurgası kırılmıştır. Baş rolde bunlar vardır. Türkiye başka bir ülke ile savaşa tutuşursa Büyükelçi Layard’dan Dışişleri Bakanı Lord Derby’ye aktarıldığı gibi ihanet zamanları gelecektir. Kemal Mazhar Ahmed, I. Dünya Savaşında Kürdistan isimli kitabının 85-90 sayfalarında şunları anlatıyor. “Sınırlı sayıda Kürt aşiret reisi seferberlik çağrısına olumlu karşılık verirken, ötekiler bir savaş durumunda Türk ordusuna karşı ayaklanacaklarını ve Rusya’nın yanında yer alacaklarını korkusuzca ilan ettiler.”

Karşımızda bugün ‘biz devletin, kurucu unsuruyuz’ diyerek ayrımcılık talep edenlere dikkatlice bakılırsa Kazım Karabekir’in bahsettiği o dönemin işbirlikçilerini torunları olabileceği ihtimali yakıcı bir şekilde önümüzde durmaktadır.

11 Bölümden oluşan, YİNE, “KÜRT-İSLAM” OYUNU MU? Başlıklı yazı için sayın Mustafa DÖNMEZ’e teşekkür ederiz.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.