
Yazan Mustafa DÖNMEZ
Bugün PKK ile masaya oturanlar, Öcalan’ın Atatürk’ten nefret ettiğini bilmez olabilirler mi?
A.Öcalan; Bekaa Vadisi’nde okutulan ders notlarındaki kendi sözleri şöyledir. "Bugün karşımıza dikilen Kemalizm, ulusa baskı uygulayan, engizisyoncu, katliamcı, işkenceci Kemalizm’dir.’’
Türkiye’yi hedef alan terör örgütlerine kucak açmaktan çekinmeyen Yunanistan’ın başkenti Atina’ya bir saatlik uzaklıktaki Lavrion Kampı’nda PKK’ya verilen eğitim ders notlarında Atatürk nefretine en üst düzeyde yer verilirken, TC’yi ortadan kaldırma planları konuşulurken; Türkiye’de de TC. İbaresi levhalardan ve devletin kurumlarından kaldırılması ne ilginç tesadüftür.
Bir başka ilginç tesadüf; Atatürk’ten nefret edenler arasında Siyasal İslamcıların özel bir yer ve konum işgal etmeleridir. Atatürk hakkında atılmadık iftira bırakmamışlardır. Vatikan ve Siyonistler tarafından desteklenip örgütlenen Siyasal İslamcılar: İslamiyet’i politik emellere alet ederek bazı menfaatler elde etmeye çalışan, bunu yaparken modernist ifadelerden istifade eden bir akım olmuştur.
Bugün PKK ve Siyasal İslamcıların kol kola girmesinde zamanlama ilginç değil midir?
Neden Kürtler, Mumcu’nun dediği gibi sözde otonom ve bağımsızlıklarını emperyalist ülkelere, onlardan gelecek yardımlara bağlamışlardır?
PKK ve türevleri bulundukları ülke halklarına ve yaşadıkları vatanlarına ihanet içindedirler. Kuruluş amacı ve faaliyet öncelikleri bütünseldir.
A.ÖCALAN DEVRİMCİ MİDİR?
Mahir Çayan hiçbir konuşmasında etnik etkilere yer vermemiştir. Deniz Gezmiş’te keza öyle. Onlar bir hain olarak damgalanır ve öldürülürken halk canisi A. Öcalan güya antiemperyalist devrimcidir. Onlar ömürlerini emperyalizmle mücadelede kaybetmiş iken onların hizmetkarı A. Öcalan’ın sözde özgürlük savaşçılarının emperyalistlere karşı tek bir eylemi yoktur. 7 Eylül 1982’de Diyarbakır zindanında bu toprakların gördüğü en enternasyonalist Marksist militanlardan biri olan Kemal Pir’in aynı kulvarda yer alan A. Öcalan’ın tersine söylem ve eylemleri vardır: ‘Ağalar da beyler de burjuvalar da haindir! ABD, İngiltere, İsrail ve Avrupa Birliği emperyalizmi Kürt halkının dostu değil, Ortadoğu halklarının düşmanıdır! Kürtlerle barış Amerika ve İsrail ile savaşla olur’ diyordu’ anılan şahıslar Türk Askerlerine, Polis ’ine öğretmenine doktoruna tek kurşun atmamışlardır. Durum böyle iken onlar şimdi halk düşmanı, A.Öcalan kurucu önder! ilan edilmiştir. Türkiye üzerinde hayalleri olan global emperyalistler ile Siyasal İslamcılar Kürtçülük sorunundan menfaatlenmek adına günümüzde kol kola girmiş durumdadırlar. Bu bağlamda, 1990’lı yıllarda örgütüne telsiz konuşmalarında talimat verirken Kürtlere hakaret eden Öcalan ‘Kürtler kötülükten anlar, ezik, kirletilmiş halktır’ diyen A.Öcalan şimdi Kürtlerin temsilcisi muteber kişi olmuştur. Olanlar şaka gibidir.
RUSYA-PKK DOSTLUĞU
1826-1828 yıllarındaki İran-Rus Savaşı sonunda yapılan Türkmençay Antlaşması’yla İran'da Kürt nüfusunun bulunduğu topraklar Rus egemenliği altına girdi. Hemen akabinde Ruslar, Kars ve Ardahan'ı da işgal ettiler. Rus yetkililer İran ve Osmanlı'ya karşı Kürt kartını kullanabilmek için tarihin ilk Kürdoloji çalışmalarını başlattılar. Kürt tarihi ile ilgili ilk çalışmalar Rus orijinlidir. Kürtlerin tarihi ve bir ulus oldukları ile ilgili iddialar temel olarak birkaç kaynak referans gösterilerek yapılmaktadır. Bunlardan en önemlisi Şeref Han adıyla bilinen Bitlis Beyi’nin ‘Şeref name’ adlı el yazısının orijinali olduğu iddiası ile Rus ordusu için çalışan Fransız oryantalist François B. Charmoy tarafından çevrilen ve Saint Petersburg'da basılan kitaptır (Öcalan’ın tüm açıklamalarında Kürt tarihiyle ilgili sözleri Rus istihbaratının uydurduğu bu tezler önemli yer tutar) Kitabının pek çok bölümünde Charmoy, Kürtleri de bu kitaba dahil etmek için bazı uydurmalar yapmış hatta intihalde bulunmuştur. Şerefname'yi çevirenler konar-geçer anlamındaki "Ekrad Taifesi, ifadesini "Kürt ulusu" olarak tahrif etmişlerdir. Rus ordusu içinde, Ermeniler ile ilgili propaganda çalışmaları yapan ve daha sonra Kürt tarihi yazmakla görevlendirilen iki bilim adamı gerçekte ise Rus istihbarat subayı olan Vladimir Minorsky ve Basili Nikitine tarafından yazılan kitaplar ise 1940 yılından sonra basılmıştır. Şerefname'den sonra en çok ilgi gören kaynaklardır. Doğu bilimcileri olan Minorsky ve Nikitine, Birinci Dünya Savaşı esnasında Rusların Basra'ya inme hedefleri için Kürtleri ayaklandırmaya çalışmışlardı. (Viladimir Minorsky, Les Origines des Kurdes (Kürtlerin Orijini), 1924. Basile Nikitine: Les Kurdes, Etude Sociologique et Historique, Paris, 1956)
Rusya, Çeçen savaşı esnasında ve sonrasında da Türkiye'nin el altından Çeçenistan'ı desteklemeye devam ettiğini ileri sürmüştür. Rusya, özellikle 1990'lı yıllarda, karşılık olarak PKK kartını oynamaya başlamış ve aktif destek vermiştir. Ruslar, Suriye'deki YPG/PKK'yı terörist örgüt olarak görmüyor ve her fırsatta yakın ilişki kurmaya çalışıyor. Son dönem ilişkilere ise Suriye, Libya, Doğu Akdeniz, Ukrayna ve Kırım, Dağlık Karabağ'daki gelişmeler etki etmektedir. Kasım 2015’te Suriye sınırında savaş uçağının düşürülmesini müteakip Rusya, Türkiye'ye ambargo uygulamaya başlamış, ilişkiler 15 Temmuz 2016'da Türkiye'de gerçekleşen darbe girişimi sonrası tekrar olumlu bir sürece girmiştir. İki ülke ilişkilerinin normalleşmesi ile göreceli olarak yasaklar kalkmaya başlarken önemli projelere imza atılmıştır. Bunlardan Akkuyu nükleer santrali 22 milyar dolara mal olacak ve ilk ünitesinin 2025 sonuna kadar hizmete girmesi planlanıyor. Rusya, Mavi Akım üzerinden Türkiye'nin doğal gaz ihtiyacının %60'ını karşılıyor ve buna Balkanlar üzerinden Güney Avrupa'ya uzanacak Güney Akımı ekleniyor. Rusya'dan alınan S-400 füzeleri ise Türkiye'nin Batı ile ilişkilerinde kırılganlık yarattı. Rusya-Türkiye ilişkilerinde son dönemdeki gelişmeler tamamen Rusya'nın isteğine göre, istediği sektörlerde (turizm, enerji, ticaret, silah satışı) ve onun istediği hızda gelişti. Ancak, ilişkilerde önemli kırılganlıklar söz konusu ve Türkiye'ye ihtiyacı olan Ruslar, sabırlı davranmaya çalışıyor. Bu döneme damgasını vuran olumsuz başka bir gelişme ise 19 Aralık 2016'da Rusya'nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov'a yapılan suikast oldu. Karlov'a yapılan suikastla ilgili çeşitli iddialar ortaya atılsa da asıl nedeni ortaya çıkarılamadı. Mart 2021 'de Ankara 2. Ceza Mahkemesi'nin kararında suikastın sorumlusu olarak FETÖ gösterilse de karar Rus yetkililerce tatmin edici bulunmadı. (Mahmut Cengiz, Under False Pretenses: Who Directed the Assassin to Kili the Russian Ambassador in Turkey in 2016 Modern Diplomacy, (April 21, 2021). Under False Pretenses: Who Directed the Assassin to Kill the Russian Ambassador in Turkey in 2016? Modern Diplomacy)
Türkiye sıkıştığı bir an Rus kartını oynayabilir. Kıbrıs, PKK, Suriye ve Doğu Akdeniz’de elini şimdiye kadar olmadığı şekilde rahatlatabilir.
Son tahlilde; Bugün Rusya Türkiye’den temel üç isteğinin yerine getirmesi karşılığında bu tezlerinden vazgeçeceğini el altından bildirmektedirler. Ortalıkta gezen yüze yakın Kürt tarihçesi hakkında yazılan makale ve tez konularının uydurma olduğu Rusya tarafından açıklanması zaman meselesidir. İki ülke arasında şüphelerin temelinde rekabeti oluşturan tarih boyunca ortaya çıkarak kronikleşmiş sorunlar bulunmaktadır. Rus İmparatorluğu Türk toprakları üzerinde gelişmiş, Ortodoks inancı gereği İstanbul'u sahiplenmeye bir kutsiyet kazandırmıştır. İki imparatorluk arasındaki bitmek tükenmek bilmeyen (16 adet) savaşlarda, Rusya sınırları içerisinde yaşayan Müslüman ve Türk toplulukları şiddet ve baskı hedefi haline gelmiştir. Tüm bunları dikkate aldığımız zaman 1920'li yıllar dan başlayarak, günümüzde bile ikili ilişkilerin görünmeyen tarafını oluşturan istihbarat faaliyetlerinin ne kadar önemli olduğu daha iyi anlaşılabilir. (Ayrıca,1930 yılında Sovyetler Birliği ve Türkiye arasında, birbirlerine karşı propaganda yapan örgüt ve teşkilatların yasaklanması ve feshine ilişkin ikili gizli anlaşma vardır ve altında İsmet İnönü ve V. Molotov’un imzaları vardır)
Mayıs 2018'de Dış İstihbarat (SVR) Direktörü Başkanı Sergey Narışkin'in İstanbul'da Türk istihbaratı ile terörle mücadele konusunda bir toplantı yaptığı bilinmektedir. Yine Mayıs 2021'den itibaren Rusya ve Türkiye arasındaki ilişkiler karşılıklı suçlamalar ve ikazlar ile sertleşmeye başladı. SVR Direktörü S.Narışkin, RIA Novosti gazetesine yaptığı açıklamada Türk istihbaratının Azerbaycan ilişkilerinden rahatsız olduğunu açıkladı. (Siranus Ghazanchyan, Russia says Turkey's intelligence involved in events in Nagorno Karabakh, (November 6, 2021). Russia says Turkey's intelligence involved in events in Nagorno Karabakh - Public Radio of Armenia Carmradio.am) Ahval, Karabakh conflict shows 'elements of Turkish intelligence work' - Russian intelligence chief, (November 06, 2021). https://ahvalnews.com/nagorno-karabakh/ karabakh-conflict-shows-elements-turkish-intelligence-work-russian-intelligence
Dikkat edilmesi gereken başka bir nokta Rusların Türkiye'deki ajan potansiyelidir. Türkiye'de son 20 yılda Ruslarla 550 bin evlilik oldu ve on binlerce çocuk doğdu. Bu gelişmede Türkiye ile Rusya arasında her alanda yaşanan yakınlaşmanın etkisi olsa da özellikle içimizde tanınmış ve seçilmiş iş adamları ile yapılan planlı evlilikler takip edilmelidir. Ekim 2021’de Türk güvenlik birimlerinin İstanbul ve Antalya'da yaptıkları operasyon ile 6 Rus casusu gözaltına alınması dikkat çekicidir. Yakalanan kişilerin yanlarında yüklü miktarda para ve susturucu takılmış tabancalarla çok sayıda mühimmat bulunması önemlidir. Rus casuslarının sorgulanmasında Türkiye'ye 'siyasi ve askeri casusluk' amaçlı geldiği açıklandı. Rus ajanların gözaltına alınmasının 29 Eylül 2021'de Cumhurbaşkanı Erdoğan'la Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Soçi'de gerçekleştirdiği "ikili" görüşmeden hemen sonra olması ise üzerinde teferruatlı analiz yapılması gereken ciddi kırılmalardır.
Ayrıca Türkiye'nin Kırım Platformu'na desteği ,18 Mayıs 2021 tarihinde Türk Dışişleri Bakanlığı'nın Kırım Tatar Sürgünü yıldönümü ile ilgili ifadeleri, Rus tarafında tepkiye yol açmıştı. İstihbarat savaşlarında Rus casuslarının Türkiye’deki faaliyetlerini başka bir incelemede yorumlamak isterim. Ancak Türkiye, Rus istihbaratı SVR’nin konu Rus toprak bütünlüğünü olduğunda "sonuna kadar ısırmak, ısırmaktan vazgeçen olmamak, prensibine ölümüne bağlılıkları olduğunu bir an olsun dikkatlerden uzak tutmaması gerekir. Türkiye'yi doğrudan hedef almaktan çekinmezler. Ruslar ile ilişkiler kötüleşirse Türkiye içinde iç savaş çıkarma argümanları vardır. Geçmişte Seydişehir Alüminyum Tesislerini inşa eden Ruslar burada 100’den fazla Rus teknisyen çalıştırıyordu. MİT açısından potansiyel Kontrespiyonaj hedefi olan bu grubu kontrol etmek zordu. MİT, Rusların içindeki KGB ajanlarını bulmak için yıllarca uğraşmıştı. Şimdi Akkuyu nükleer tesislerindeki durumu ve içimize yerleşen vatandaşlarıyla ilgili alınması gereken önlemlerin zorluğunu siz düşünün.
Sevr’in üzerinden 105 yıl geçti ancak emperyalist devletlerin Türkiye üzerinde hevesleri hiç değişmedi. PKK ve türevlerinin sözde barış yapıyoruz derken bile Sevr’i önümüze koymaları ve bunu fütursuzca tekrarlamaları seyirliktir. Oysa 19 Mayıs 1920 tarihli Büyük Millet Meclisi toplantısında Sevr Antlaşmasını Osmanlı Hükümeti adına onaylayanlar ve Saltanat Şurası’nda imzası olanlar vatana ihanetle suçlanarak vatansız sayılmalarına karar vermişlerdir. Bu husus unutulmamalıdır.
PKK ve türevlerinin örtülü faaliyetlerinin arkasına bakıldığında önemli başka bir rolü olduğu görülecektir. Adı geçen maşaları kullanan emperyal güçler Dicle ve Fırat sularını kontrol altına almaya çalışmaktadırlar. Bu nedenle Türkiye ve İran’ın parçalanması, tatlı su kaynaklarının kontrolü ve İsrail’in güvenliği sağlanmadan bölgemizde terör bitmeyecektir. Terör örgütlerinin sadece isimleri değişecektir.