Öne Çıkanlar Antonio Guterres mRNA Kazım Mirşan 19 Mayıs Üniversitesi Pepsi

ABD KENDİSİNİ TASFİYE EDECEK SÜRECE GİRDİ

Yazan Mustafa DÖNMEZ

2.Dünya savaşından sonra kurulan uluslararası düzen; bütün insanlık ailesi bireylerinin doğasında var olan onur, eşitlik ve vazgeçilmez haklarının korunmasını vaat ediyordu. Bugün gelinen noktada yıkan ancak yapıcı olamayan gücün sınırlarını ABD zorluyor. ABD’nin yıllık 2 trilyon dolarlık harcama yapan askeri gücü ve ona bağlı silah sanayisi dünya ülkelerinde sürekli kriz ve karışıklık çıkarmak durumunda. ABD Savaş sanayisi harcamalarını azaltsa, başka ülkeler boşluğu dolduracak kurduğu saadet düzeneği bozulacaktır. Bu haliyle devam etmesi durumunda ise diğer ülkelerin birleşmesine ve bu güce karşı yıkıcı hamleler yapması kaçınılmaz olacak. Her şekilde ABD kendini tasfiye edecek sürece girdi.

Oysa ABD’nin elinde birçok uluslararası araç vardı. Diğer ülkeleri de yanına alarak adil ve refah artıran bir dünya düzeni kurulabilirdi. ABD ve ortakları kuruluşundan itibaren yaptığı gibi bugün de haydut devlet gibi davranmaktalar. ABD’nin yakın tarihine bakmak kendisinin ve bağlaşığı İsrail’in bugünkü saldırganlığını anlamamızı kolaylaştırır.

ABD İLK DARBEYİ OSMANLI TOPRAKLARINDA YAPTI

Amerikan gemileri 1800’lerin başlarında korsanlık yapmaktaydı. Trablusgarp’ı (Tripoli-Libya) 1801 yılının Temmuz ayında ablukaya aldı. Trablus paşası olan Karamanlı Yusuf’a karşı bir saray darbesi düzenlemek için kardeşi Hamit’i kışkırttılar. Doğrudan ABD başkanı Jefferson onayıyla büyük bir saldırıya başladılar. Bu olay ABD başkanının yabancı bir hükümetini devirme komplosunun ilkiydi. Amerikan deniz subayı bu saldırgan macerayı anılarında şöyle anlatıyor. ‘Trablusgarp sözcüğü ABD donanmasının çocukluk döneminin gururla anılmasını sağlıyor. Bu ülkenin kıyılarında ABD deniz Hakimiyetini nasıl sağlayacaklarını öğrendiler. Şu an bile ABD deniz piyadelerinin resmi marşında sözü edilen, ‘…Tripoli kıyılarına…’ işte bu dönemden kalmadır.

Bu öğrencilik deneyiminden sonra saldırgan şiddeti tüm dünya denizlerine taşıdılar, önce Karayip’ler sonra Malezya ve daha sonra Sri Lanka diye devam etti. Yine ABD’li bir denizci anılarında ‘kanla deniz kıpkırmızı oldu. Saklayamayacaklarımızı imha ederek ganimetlerimizi aldık ve muzaffer bir biçimde ülkemize döndük’ diyordu.

Sadece 1841-1861 arasında 20 yılda 24 kez başka ülkelerin kıyılarına çıktılar. Yaktılar yıktılar yağmaladılar kan döktüler. Sırasıyla Arjantin’e, Nikaragua’ya, Uruguay’a, Paraguay’a Meksika’ya Hawaii’ye, Çin’e, Benin adalarına, Şili’ye, Panama’ya (Kolombiya’dan kopartıldı) Kore’ye (1871) askeri müdahalelerde bulundular.

EN BÜYÜK EZİYETİ KENDİ HALKINA YAPAN ÜLKENİN ADI; AMERİK’DIR.

Hızla büyüdüler. ABD’nin 1790 yılı nüfus sayımında toplam nüfus 3 milyon 900 bin iken, bu rakam 1860’da 31 milyona yükselmişti. Yine ABD’nin 1790 yılında 2 milyon 300 bin km2 olan yüzölçümü, 1860 yılında 7 milyon km2 aşmıştı. Nüfusun yüzde biri zengindi ve oy verme hakları vardı. Emekçiler sefil bir hayat sürmekte küçücük çocuklar saatlerce köleler gibi çalıştırılmaktaydı. Sanayinin geliştiği kuzeyde bunalımlarla birlikte işçiler ve örgütleri şiddetle bastırılıyordu. Toprak ağalarının egemenliğindeki Güneyde ise kölelik yaşamı karartıyordu. ABD’nin yerli halkı Kızılderililere yıldırma tehcir konsantrasyon kampları ve cinayetlerle önemli bir bölümü yok edildi. Kalanlar alkole alıştırıldı. ABD kurucu babası Benjamin Franklin’e göre ‘rom’ Tanrının vahşilerin yok edilmesi ve yeryüzünün geliştirecek olanlara yer açılması için verdiği bir araçtı. Köle yapılan Afrikalılar ile ilgili Güney Carolina Eyalet Valisi Mecliste yaptığı bir konuşmada şöyle diyordu. ‘‘Kölelik kadar Tanrının iradesiyle açıkça uyumlu bir başka kurum yoktur. Kutsal kitaplara veya aklın ışığına başvurursak bu gerçeği görürüz. Yüzlerine yazılmış derilerine kazınmıştır ki zekâ düşüklüğü ve yeteneksizlikleri kanıtlanmıştır.’ Ülkede linç uygulamaları o kadar yaygınlaşmıştı ki 1880-1920 arasında haftada ortalama iki siyah meydanlarda linç ediliyordu.’’

Amerika’nın kurucu babaları Benjamin Franklin, Thomas Jefferson ve John Adams ABD’nin büyük mührünü hazırlarken Hz. Musa önderliğinde deniz dalgalarını yaran ve bu şekilde kurtulan İsrailoğullarını tasvir etmişlerdir. Bunu Kongre 1782 yılında kabul etmiştir. Bugünkü 1 ABD dolarının üzerindeki 6 köşeli siyon yıldızı, üçgen içindeki ‘ulu göz’ Amerikan mührüne temel olan simgelerdir. Kendilerini seçilmiş halk olarak kutsamaları, seçilmiş beyazlar arasında oluşturdukları hiyerarşik yapının en üstünde Anglosakson kökenden gelenleri yerleştirmeleri ABD’nin Yeni Dünya Düzeni politikalarının en temel unsurudur. Bu günkü İsrail’in şımarıklığını, acımasız ırkçı politikalarını ABD’nin kuruluş temelinde aramak gerekir. Onlara göre halklar arasında en iyi olan kendileridir. Evrensel kurtarıcılığa soyunmalarını ilahi niteliğe bağlamışlardır.

ABD ’da tekelci kapitalizmin ve emperyalist saldırganlığın doğuşu yağmaya, zora ve yerel halkın soykırımına dayanan kıtasal gelişimin sonunda başlamıştır. Kendileri dışında tüm devletlere halklara bakışlarının temel dayanakları kana, hileye, rüşvete, şantaja, yalan medyaya, karşılığı olmayan sınırsız para basmalarına dayalıdır. Hemen her ülkede yetiştirdikleri satın aldıkları politikacı ve generalleri, uşak orduları vardır.

ABD, 1858-59 yılları arasında Osmanlı topraklarında olan ve bugün İsrail’in liman kenti Yafa’ya donanmalarını getirmiş. 1912 yılında Balkan Savaşı sırasında tüm donanmalarını kıyılarımıza dizmiş. 1919 yılında ülkemizin işgalinde, 1922’de Türk ordusunun İzmir’e girmesinde yine tüm kıyılarımızda ABD donanması vardır.

ABD gestaposu, CIA ve onun yavrusu İsrail’in gizli servisi MOSSAD’dır. Dünyaya küresel sistemin askeri gücü olarak felaketler getiren ABD halkının durumunu Amerikalı Prof. Parendi 1996 yılında yazdığı kitabında şu resmî belgelerle yayınlıyor. Bir yılda; ABD ‘da 27 bin kişi intihar ediyor. 23 bin kişi öldürülüyor. 85 bin kişi ateşli silahla yaralanıyor. 13 milyon kişi darp, tecavüz, kundakçılık gibi suçların mağduru oluyor. 135 bin çocuk okula silahla gelme cezası alıyor. 5,5 milyon kişi çeşitli suçtan cezaevine giriyor.37 milyon kişi sakinleştirici ilacı alıyor. 1 milyon 300 bin kişi hasta hanelerde yanlış tedavi yüzünden hasta veya sakat kalıyor. 2 milyon 900 bin çocuk aç bırakılma dahil kötü muameleye maruz kalıyor. 5 bin çocuk ailesi tarafından istenmeyen çocuk olarak öldürülüyor. 150 bin çocuk kayıp oluyor. 1 milyon çocuk evden kaçıyor. 5 milyon işçi iş kazasına uğruyor. 14 bin işçi iş kazasında, 100 bin işçi iş koşullarına bağlı hastalıklardan ölüyor. 4 milyondan fazla kadın dayak yediği için polis merkezine sığınıyor. 40 milyondan fazla insanın sağlık sigortası olmadığından başvuru yapıyor. 35 milyon insan açlık sınırında bir gelirle yaşıyor. Bu verilen veriler bugün ikiye beşe katlanmıştır. Dünya devletleri arasında nüfus olarak yüzde beşi barındıran Amerika cezaevlerinde yatan mahkumların sayısı devletlerin toplamının dörtte birini aşmaktadır. ABD de küresel sermaye artarken vatandaşlarının üçte ikisinin yoksulluğu, yoksunluğu, eğitimsizliği, çaresizliği, dışlanmışlığı, siyahlar, azınlıklar, sokak çocukları, evsizler, açlar resmen kanunlarıyla üçüncüde üzeri çizilecek kategoriye indirilmiştir. Mevcut yasalarında aynı suçu (en hafifinden hırsızlık suçunu) üç kez işleyen kişi ‘üçüncü kez kuralı’ uyarınca en az sınırı 25 yıldan başlayan cezalara çarptırılmaktadır. Zeka özürlülerin idam edildiği tek ülkedir. Çalışan insanların lehine hukuki düzenlemeler ve sendika etkinliği Afrika ülkelerinin gerisindedir. (forbes dergi araştırması)

Bugün Amerika yeni dünya düzeni dayatmasının özü; düzensizlik ve anarşi yoluyla dayatılması, insanlığa, ‘’ya malın ya canın’’ diye şantaj yapmanın, köle güvenliği için Amerikan gücüne kapıkulu örneği sığınmaya mahkûm edilmesidir… 05 Şubat 2002 de Amerikan özel timlerine ve CIA paramiliter timlerine ettirilen yemin şöyledir. ‘’Bizler büyük Milletimizi korumak için dünyanın dört bir tarafına ölüm ve terör ihraç edeceğiz’’ (Bob Woodward) Yemin budur artık…

Norveç asıllı bilim adamı Johan Galtung; ‘’Çok eski çağlarda Sina dağında bir ahit vahyedildi. Bu ahitte Tanrı Yahova sürgündeki Yahudilere en kayrılmış millet statüsü verdi. Yahudiler Tanrının seçilmiş halkıdır. Vaat edilmiş toprakları vardır. Püritenler yani ABD’nin kurucu babaları kendilerini Yahova Tanrısının halefi Hristiyan Tanrısı tarafından seçilmiş halk olarak görmektedirler. Hangi din Yahudi- Hıristiyan imanından daha yüce olabilir. Hangi ideoloji kapitalist biçimindeki muhafazakâr liberalizmden daha üstün olabilir. Amerikan Birleşik devletlerinin Allah’la bir ahdı vardır diğer Milletlerin ise ABD ile itaat ilişkileriyle belirlenmiş bir ahitleri vardır.’’ İşte ABD’nin dünya siyasetinde izlediği yolun amentüsü budur.

Harp Okulunda 1980-85 tarihleri arasında okurken, Taktik derslerinde kafama takılan yakıcı soru, ‘harp oyunlarında neden ABD emperyalizminin hedefinde olan ülkelerle savaş senaryosu işleniyordu’ Okulda cevabını bulamadım. Subaylık yaşantımda ise bağımsız kalmanın yegâne şartı nükleer güç olmaktı ve neden Türk Devleti, nükleer güç olamadı, olmak için bile teşebbüste bulunmuyordu. Cevabını alamadığım soruların karşılığını yıllar sonra, Subaylık yaparken CIA hizmet erleri olan FETÖ’nün kumpasıyla atıldığım Silivri cezaevinde, aynı hücreyi paylaştığım, 6 yıl MİT başkanlığımızı yapan Orgeneral Teoman Koman verdi. ‘Bu sorduklarını dillendirenlerin bile küçük dilini kerpetenle yerinden sökerler’

Bizleri NATO’ya sokarak şeytanla işbirliği yapanlar, ülkemizi ABD üsleriyle, CHABAD ajanlarıyla doldurarak M. Kemal Atatürk ve arkadaşlarının emanetine ihanet edenler; bugün gelinen noktada ülkemizdeki ABD askerlerini ülkemizin kutsal misyonerleri yaptılar ve biz Türkleri tek kurşun atmadan vatanımızda esir ettiler. Oysa küresel sermayenin silahlı gücü olan Amerika, vatanını ölümüne savunanlarla girdiği her savaşı kaybetmiştir. Amerika ile müttefiklik köleliktir. Onun insanlığa yaptığı vandallığa ortak olmaktır.

Kurtuluş kuruluşumuzdadır. Önder ve rehberimiz Atatürk’ün izinde halkların kardeşliğiyle, birleşerek hep birlikte içine düşürüldüğümüz karanlıktan mutlaka çıkacağız. Ne mutlu Türküm diyene ne mutlu onun izinden gidenlere.

Anahtar Kelimeler:
ABDNATOMİTCIAMOSSADChabad
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Arif Keskinoğlu 12 ay önce

Güzel bir yazı ABD yı anlayın diye yazılmış

Misafir Avatar
İzzet Kırbaş 12 ay önce @Arif Keskinoğlu

Elinize sağlık.

Beğenmedim! (0)
Avatar
Yelda 12 ay önce

Yüreğinize sağlık tarihe yazılmış bir yazı

Avatar
Süleyman Onbaş 11 ay önce

Büyük Atatürk'ün rehberliğine hemfikiriz...
Amerika emperyalizmine karşı olmak görevimizdir...
Nato,o zaman ki DEVLET AKLI'dır ve gerekli olduğuna inanıyorum...
O günkü şartlar öyle gerekiyordu.Sovyet Emperyalizminin yayılmacı gücü karşısında önemli bir engeldir...
Nato ya girmek,bütün Türkiye topraklarına emperyalist Amerike'nın üslerine izin vermek olmamalıydı...burası çok büyük hata...
Söylenecek bir şey daha: Türkiye Haklları deyimi...bu söylemi ülkemizi parçalara ayırmak isteyenler kullanırlar...
Atatürk'te buluşacaksak:Türk Milleti ve Türk Halkı demeliyiz...
Saygılar sevgiler Komutanım...
Kalemine sağlık..