Öne Çıkanlar DSÖ Chabad mRNA Refik Şevket İNCE Çin

BARZANİLERE DİKKAT

Yazan Mustafa DÖNMEZ

Kuzey Irak ve Mezopotamya bölgeleri içindeki Kürt Yahudileri, hakkındaki ilk resmi bilgileri İspanya’dan yola çıkan, seyyah Haham Benjamin Tudela vermiştir. Kuzey Irak’ın Zagros bölgesindeki 50.000 Kürt Yahudisini ve 100 sinagogu ayrıntılı bir şekilde not etmiştir. Tudela, o dönem Mesihlik iddiasında bulunan Kürt Yahudisi “David Alroy” ile tanışmıştır. Tudela; Kürdistan doğumlu Kabalist ve Talmudist Kürt Yahudisi David El Roi (1160- ?), adındaki bir hahamın, Selçuklu Sultanına karşı isyan bayrağını kaldırarak, tüm Yahudileri sürgünden bir araya getirip Kudüs’te bir arada toplayacağını ve İsrail’i yeniden kuracağını belirterek mesih olduğunu ilan ettiğini not etmektedir. David Alroy’un (1170) başlatmış olduğu mesihi hareket aslında Siyonist bir hareketti. Mesihlik iddiasında bulunması, Kürdistanlı Yahudilere ikinci bir gizlenmenin kapılarını aralamıştı. Gizlenmeleri onlarca asır, etkin kimliklerini de inançlarını da değiştirmedi. Dışarda Müslüman Kürt, kendi içlerinde Yahudiliklerini yaşadılar. Soylarını korudular ve inançlarını kripto (gizli) yaşadılar. Bu Mesihsel süreçte, ortadan kaybolan Kürdistanlı diye tabir edilen Yahudiler, asırlar sonra tarih sahnesine yeniden döndüler. İsrail kurulduktan sonra yüz binlercesi tekrar dinlerine ve kimliklerine dönmüş ve büyük bir operasyonla İsrail’e göç etmişlerdir.

O dönemin aşireti Barzani Ailesi’nin, Haham Barzani ile bir kan bağı var mıdır? O dönem Kuzey Irak’ta bir tek Barzani aşireti olduğu Osmanlı kayıtlarında görülmektedir. Yahudiler yaşadıkları yerleri soy isim olarak alırlar. Fakat burada ilginç olan husus Haham Barzani’nin de Kürt görünümlü Yahudilerden olmasıdır. Kürtçe ve Aramice konuşan bu ailenin, bugünkü Barzani aşiretinden olduğunu, kendisi de Kuzey Iraklı (Zaho) Kürt Yahudisi Amerikalı Prof.Dr. Yona Sabar, Yahudi Barzani ailesinin kurucusunun 16. yüzyılda yaşayan Haham Samuel Barzani olduğunu belirterek, ailenin sonraki yüzyıllarda Musul, Kerkük ve Erbil yöresinde etkili olduğunu söylemişti.

İdris Bitlis-i’nin (1452-1520) O dönem Kuzey Irak’ta Barzani aşiretinin var olduğunu bildirmektedir. Kuzey Irak'ta Yahudi kökenli tek bir Barzani Ailesi’nin olup olmadığına dair ipuçlarını Bitlis’inin Şehnamesindedir. Kitabın orijininin telif hakları, ABD’li Mazda Publishers şirketi tarafından saklanmaktadır.

Barzanilerin Yahudi olduğuna dair bilgileri, Tarihçi Ahmet Uçar, Osmanlı arşivindeki Osmanlı belgelerine dayanarak Sallum Barzani isimli bir hahamın Musul'dan Selanik'e oradan da hahambaşının ricası ile Kudüs'e sürgün edildiğini söylemektedir. (Tarih ve Düşünce Dergisi, "Hahamların Torunları Barzaniler" Aralık 2002, s. 16-24

Hürriyet Gazetesi, Kuzey Irak'ta Yahudi kökenli tek bir Barzani ailesi olduğuna dair Osmanlı arşivlerinde kanıtlar olduğunu ve günümüz Barzani ailesinin atalarının Yahudi olduğundan şüphe edilemeyeceğini ifade etmektedir. (18 Şubat 2003 / Hürriyet /Barzani Ailesi’nin Yahudi olduğu ortaya çıktı.)

Mordechai Zaken “Jewish Subjects and their tribal Chieftains in Kurdistan” kitabında Kürt Yahudilerin, Molla Mustafa Barzani arasında özel bir bağ olduğunu vurgulamaktadır.

Molla Mustafa Barzani, 1960-70 yılları arasında MOSSAD direktörlerinden David Khajawa Khinno ve Haim Levakov ile sık sık görüşüyordu. (Salom Nakdimon, İsraeliKurdish Connetion 1963-1975, Telaviv 1996 sf.23)

Ayrıca MOSSAD’ın Barzani ile ilişkileri, Londra ve Sidney'de yayınlanan "Israel's Secret Wars - A History of Israel's Intelligence Services" (İsrail'in Gizli Savaşı - İsrail İstihbarat Servislerinin Tarihi) adlı kitapta da sergilenmektedir. Kitap, İngiliz The Guardian gazetesinde 1984 yılından bu yana Tel-Aviv muhabirliğini yapan Ian Black ve Washington'daki Brooking Enstitüsü'nde çalışan öğretim üyesi Benny Morris tarafından yazılmıştır. Kitapta MOSSAD-Barzani ilişkileri, İsrail Dış İşleri Bakanlığı ve MOSSAD yazışmalarına dayanılarak açıklanmaktadır.

CIA raporlarına göre; MOSSAD şefi Zvi Zamir, Barzani’yi Kuzey Irak’taki kampında ziyaret ederek, Bağdat’a karşı yapılan saldırı ve sabotajların dozunun arttırılmasını istemişti. Kuzey Irak'ta, Kürt devleti adı altında İsrail etkisinde bir devlet kurulma çalışmalarının temelleri 1970'li yıllara kadar uzanır. MOSSAD’ın Barzani'ye yardımı 1970'lerden beri belli aralıklarla hep devam etti. MOSSAD, Barzani'ye Para, modern silah yardımında bulunuyor, hem de çeşitli teçhizatları sağlıyordu. Hatta dönemin MOSSAD Başkanı Meir Amit, Barzani yandaşlarına, dağlardaki kamplara kadar gelip ziyaret ediyordu. İsrail Gizli Servisi MOSSAD, 1973 Yom Kippur Savaşı'nda, Mustafa Molla Barzani'den Irak petrol kuyularını bombalamasını istedi. Barzani de bunu kabul ederek uyguladı. (Dennis Eisenberg, Uri Dan, Eli Landau, MOSSAD - Les Services Secrets İsraeliens, Paddington Press, 1978, p. 267-68

TAŞIMA OPERASYONLARI: KOD ADI EZRA VE NEHEMYA

İsrail kurulduktan sonra, Kuzey Irak ve Suriye’de yaşayan 200 bin Kürt Yahudi’si, büyük bir operasyon ile İsrail’e getirilmişler ve İsrail parlamentosunda önemli mevkilerde bulunmuşlardır. Bugün de İsrail’de 250 binden fazla Kürt Yahudi’si yaşamaktadır. İsrail’in Molla Mustafa Barzani ile kurduğu ilişkiler, bugün de oğul Mesud Barzani ile devam etmektedir.

İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarında 150,000 Kürt Yahudi’sinin olduğu bilinmektedir. 1950'li yıllarda yaklaşık 100 bin Kuzey Iraklı Kürt Yahudi’si MOSSAD’ın düzenlediği Ezra ve Nehemya adı verilen operasyonla İsrail'e götürüldüğü bilinmektedir.

UĞUR MUMCU

Uğur MUMCU, öldürülmeden iki hafta önce Cumhuriyet Gazetesinde 7 Ocak 1993 tarihinde şöyle diyordu. ‘’Mesud Barzani’nin İsrail’e gizlice giderek yardım istediği yazılıyor. Bu ilişkiler sürüyor ve anlaşılıyor ki daha da sürecek... Gizli yollarla sürecek, açık yollarla sürecek... İlgi belli... İlişki de belli... Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa ne işi var CIA ve MOSSAD’ın Kürtler arasında? Yoksa CIA ve MOSSAD, antiemperyalist savaş veriyorlar da dünya bu savaşın farkında değil mi?’’

Uğur Mumcu’nun bu konuda toplam 64 makalesi var. Sınırımızda kurulmak istenen 2nci İsrail devletinden bahsediyor. Uğur Mumcu, kendisini ölüme götüren o yazıda, İngiliz The Guardian Gazetesi’nin Tel-Aviv muhabirliğini yapan Ian Black ve Washington’daki Brooking Enstitüsü’nde çalışan öğretim üyesi Benny Morris’in 1991’de kaleme aldıkları; 2011 yılında ise Pegasus Yayıncılık’tan Türkçesi basılan “Israel’s Secret Wars-A History of Israel’s Intelligence Services” kitabından alıntılar yapmıştı. (Türkçesi: İsrail’in Gizli Savaşları- İsrail İstihbaratının Tarihi)

Uğur Mumcu yarım kalan ‘Kürt Dosyası’ kitabında CIA-MOSSAD-MİT bağlantısını da ortaya koyuyordu. Uğur Mumcu Cumhuriyet gazetesindeki yazısından bir gün sonra yani 8 Ocak günü Ankara’da İsrail Büyükelçisi kendisini davet ederek, konu üzerine sohbet ettikten sonra Uğur Mumcuya “Öldürülmekten kokmuyor musunuz?” diye soruyordu. Eşi Güldal Mumcu, öldürülmeden önce eşinin ulaştığı gerçekleri şöyle anlatıyordu: “Uğur, Türkiye’de yaşanan terör olaylarını, Kürt isyanlarının karmaşık arka planını araştırdıkça, tahmin edilemeyecek birçok ilişkiye, ilginç bağlantılara; CIA, MOSSAD ve MİT ile Emniyet ve askeri istihbarat dahil birçok ülkenin istihbarat örgütünün varlığına ve bu arada Barzani’nin MOSSAD ve CIA ile ilişkilerini ortaya koyan yayınlara ulaşıyordu.” Devamında Güldal Mumcu şunları söylüyordu; ‘’Uğur bilgilere ulaştıkça, tehditler çoğalıyordu; PKK yöneticilerinden Yaşar Kaya, örgütün yayın organı Özgür Gündem’de Mumcu’nun infaz emrini yazmıştı adeta. Uğur Mumcu, PKK’lı Yaşar Kaya’nın yazısını gösterip: “Güldal bunlar beni öldürecek” dediğinde, “Nereden çıkarıyorsun?” diye soran eşine, Yaşar Kaya’nın yazısını gösterip bak ne diyorlar benim için; “Uğur Mumcu’nun Kürtler için istediği bir şey var mı? Herkes maskesini çıkarsın!... Yoksa yüzlerindeki maskeyi biz yırtacağız. Biz yırtmazsak bile Kürt halkının dinamiği yırtacak” satırlarını göstererek, bundan daha açık söylemezler!”

Zaman Uğur Mumcuyu haklı çıkardı. Gazze kasabı Binyamin Netanyahu 2014 yılında Irak’taki bölgesel Kürt Yönetimi’nin “siyasi bağımsızlığı” hak ettiklerini söyledi. 2017 yılındaki bağımsızlık referandumu öncesinde, Türkiye, Irak, Suriye ve İran’ın karşı çıkmasına karşın, bağımsız bir Kürt devletini desteklediklerini dünya kamuoyuna açıklamıştı. “Evet” çıkan referandum sonrası Kuzey Irak’ta yaşayanların İsrail bayrakları ile yaptıkları kutlamalar hâlâ hafızalarda.

Netanyahu Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeyinde PKK/KCK-PYD/YPG terör örgütüne yönelik operasyonları üzerine 2019’da sosyal medya üzerinden, PKK’ya şöyle destek olmuştu; “İsrail, Türkiye’nin Suriye’deki Kürt bölgelerine yönelik işgalini şiddetle kınıyor Türkiye ve onun vekilleri tarafından Kürtlere yönelik etnik temizliğe karşı uyarıda bulunuyor İsrail, kahraman Kürt halkına insani yardımda bulunmaya hazırlanıyor.”

Uğur Mumcu’nun yazısı 31 yıl sonra Gazze’deki soykırım sürecinde bir kez daha kendisini teyit etti. Gazze kasabı Binyamin Netanyahu’nun oğlu, Yair Netahyahu’nun Instagram’dan “Free Kurdistan!” mesajını hafife almamak gerekiyor.

UĞUR MUMCU CİNAYETİNİN ARKASINDA CHABAD MI VAR?

2000 yılında başlatılan Umut Operasyonu’nda tam 18 benzer olay birleştirildi ve bu eylemlerin tamamının “Selam/Tevhid-Kudüs Ordusu” adlı örgüt tarafından gerçekleştirildiği iddia edildi. İddiaya göre, 1988-1999 arasında gerçekleştirilen 18 ayrı saldırıyı bu örgüt yapmıştı. Çetin Emeç, Turan Dursun suikastlarının de aralarında olduğu 5 ayrı eylem ise “İslami Hareket Örgütü” tarafından gerçekleştirilmişti.

Yargıya göre, her iki örgüt, İran’da Kudüs Ordusu ve İran gizli servisi SAWAMA ile bağlantıya geçip siyasi ve askeri eğitim almışlar, silah ve patlayıcı madde temin etmek gibi faaliyetlerde bulunduktan sonra saldırıları yapmışlardı. Yargı bunları kayıt altına almasına rağmen nedense İran’a uyarıda bile bulunulmadı.

Dönemin Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde (DGM) görevli askeri savcılarından Ülkü Coşkun, soruşturmada görevlendirilen isimdi. Ankara DGM Başsavcısı Nusret Demiral’la birlikte soruşturma için Mumcu’nun evine giden Coşkun’un, “Üzerime gelmeyin, bu işi devlet yapmıştır” şeklindeki sonradan reddedilen sözleri tarihe geçti. Tıpkı dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’ın aileyi ziyaretinde paylaştığı, daha sonra söylediğini reddettiği “Bir tuğla çekersek duvar yıkılır” sözleri gibi.

Uğur Mumcu’nun evini arayanların listesi bile PTT’den istenmiyordu. Ekspertiz raporları televizyon programlarında açıklanıyor, savcılık buna karşı bile işlem yapmıyordu. Bu gelişmelerin ardından Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu, Savcı Ülkü Coşkun’un soruşturmayı savsakladığı gerekçesiyle Adalet Bakanlığı’na başvurdu. Müfettişler, soruşturmadaki ihmalleri ortaya çıkardı. Ancak Coşkun, asker olduğundan Millî Savunma Bakanlığı’nın işlem yapması gerekiyordu. O işlem hiç yapılmadı.

TBMM’de 1997’de çalışmalarını tamamlayan Uğur Mumcu Cinayetini Araştırma Komisyonu’nun raporu, katilleri işaret etmese de cinayetin adım adım nasıl geldiğini göstermesi açısından önemliydi. Komisyon, Mumcu’nun tehditlere rağmen korunmadığını, savcıların görevi ihmal niteliğinde eylemlerinin olduğunu açığa çıkarttı.

TBMM raporunda, sonuç vermeyen şu önerilerde bulunuldu:

Soruşturmayı savsaklayan ve görev kusuru olan DGM eski Başsavcısı Nusret Demiral ve DGM Eski savcısı Ülkü Coşkun,

Uğur Mumcu'yu koruma konusunda gerekli önlemleri almayan Ankara Valisi ve her kademede görev yapan diğer ilgililer,

Soruşturmanın gizliliğini ihlal eden ve 18.02.1993 tarihinde TRT'de yayınlanan Perde Arkası programına katılarak görüş belirten kamu görevlileri,

Soruşturmanın gizliliğini ihlal eden ve 20.09.1993 tarihinde yayınlanan Ateş Hattı Programına tanık Ayhan Aydın'ı (Not: O dönemki şüphelilerden biri) götüren güvenlik görevlileri,

İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde görevli polisler olup, tutanakta (Not: Olay yerindeki bazı kanıtlarla ve şüphelilerle ilgili tutanaklarda tarih oynaması yapılarak, cinayetten sonraki bir tarihin atıldığı kuşkusu doğmuştu) tahrifat yapan ve imha tutanaklarını tanzim edenlerle, diğer ilgili ve görevliler hakkında, inceleme, araştırma ve gerekli soruşturmanın yapılması uygun olacaktır.

Bu önerilerle ilgili adım atıldı mı?

Hayır. TBMM komisyonuna emniyetten gelen dosyadan DGM Başsavcısı Demiral’ın gönderdiği, komisyona belge verilmemesi talimatını içeren yazı çıktı. Komisyon üyeleri, bu konuda açıklama üzerine açıklama yapsa da yine sonuç alınamadı. Önerilerin hiçbiri ile ilgili adım atılmadı. Soruşturmanın savsaklanması, Mumcu’nun korunmaması konusunda kimse hesap vermedi. Danıştay 10. Daire, devletin koruma yükümlülüğüne rağmen adım atmaması nedeniyle Mumcu ailesine tazminat ödemesine hükmetmesine rağmen de ihmali olanlar için işlem yapılmadı.

Uğur Mumcu, C4 tipi patlayıcı ile öldürülmüştü. Emniyete, elinde C4 olup olmadığı sorulduğunda, daha önce ele geçirilen 68 kiloluk malzemenin 43 kilosunun imha edildiği belirtilmişti. Geri kalan 25 kilo ile ilgili bir bilgi yoktu. Sonradan bu konuda bir tutanak düzenlenmişse de bu tutanakta 25 kilo değil, 250 gram patlayıcının imha edildiği görülüyordu. Geriye kalan patlayıcının ne olduğu ise hâlâ faili meçhul.

Sedat Peker, Uğur Mumcu cinayetiyle ilgili geniş çaplı ifşaatta bulundu. Ancak soruşturma açılmadı.

21 Aralık 2023’de Em. Korgeneral Erdoğan Karakuş; ‘’Uğur Mumcuyu FETÖ ve İsrail el birliğiyle öldürdü. Cinayeti işleyen 5 kişi elini kolunu sallaya sallaya İsrail’e uçtular’’ dedi.

Uğur Mumcu’nun abisi Ceyhun Mumcu, Erdoğan Karakuş’un açıklamasını şöyle değerlendirdi. ‘’Buna benzer bir iddia MİT personelinden M.Ali Birant’a gönderilen bir belgeyi anımsattı. O belge bana geldi. Bu belgeyi açıklandığında MİT açıklama yaptı, ‘Bu belge sahtedir. MİT’te üretilen bu sahte evrakı üretenleri bulacağız’ dediler. Kısa bir zaman sonra sahte evrakın üretildiği daktilonun sahibi tespit edildi. MİT mensubu tutuklandı. Yargılandı, görevi kötüye kullanmaktan mahkûm oldu. Bana daha önce daktiloda yazılmış tehdit dolu bir mektup gelmişti. Ben mektubu savcılığa verdim. Tehdit mektubu, MİT’teki aynı daktiloda yazıldığı ortaya çıktı. MİT mensubu mahkemede suçu işlemediğini işkenceye uğradığını belirtti. Mahkeme az bir ceza verdi. Kısa bir süre sonrada cezaevinden serbest bırakıldı.‘’ Ceyhan Mumcu devam ediyor. ‘’Ben cezaevine giren o MİT mensubuyla İstanbul’da görüştüm. Bana söylediği, ‘ben yapmadım suçu benim üzerime attılar.’ Şimdi Erdoğan Karakuş’un yaptığı açıklama daha detaylı ve kapsamlıdır. Dilerim dava zaman aşımına uğramaz. Bu konunun takipçisiyim, kendisiyle görüşmek isterim’’ dedi.

Uğur Mumcu; Türkiye’de FETÖ’nü ilk defa ayrıntılarıyla analiz eden bir yazardı. Yarın cinayetin arkasından 31 yıl geçmiş olacak. Olay günü devlet yöneticileri, ‘Failleri Bulmak Namus Borcumuzdur’ sözlerini anımsayarak, konuyla ilgili isimleri geçen Emniyet Müdürleri, İçişleri Bakanları; Mehmet Ağar, Sadettin Tantan, ve MİT Müsteşarlarının Uğur Mumcu cinayetiyle ilgili açıklama yapmaları gerekmez mi? Dünya insanının başına bela olmuş MOSSAD’a tarihinde ilk defa Türkiye’de operasyon yapılıyorken!

.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Yağız 9 ay önce

Sizin gibi konuyu takip eden katillerin peşini bırakmayan bilge yiğitler olduğu müddetçe soysuzlar rahat yüzü gormeyecekler. Hiç böylesi bir bilgiyi birarada topluca bulamamıştım. Teşekkürler