Yazan Mustafa DÖNMEZ
Türkiye emperyalizme karşı verilen mücadele ile kurulmuş ancak Atatürk’ün ölümünden sonra eksenini kaybetmiştir. Kendi eliyle mücadele verdiği emperyalizmin gönüllü destekçiliğine soyunmuştur. Hal böyle olunca her tarafta sorunlu ilişkiler içine düşmüştür. Milletin meclisinde bulunan halkın temsilcileri kendi halkından kopmuştur. Özden kopuk politikaları, toplum içindeki insanı kendisine, toplumuna ve içinde yer aldığı bölge insanına yabancılaştırmış durumdadır. Belirli bir eşikten sonra insanlar kendi gerçekliklerine kendilerine düşman ideolojilerinin gözüyle bakmaya başlıyor. Elbette gerçekleri görme yetileri artık mümkün olmuyor. Türkiye’deki resmî ideolojinin gerisinde sömürgeciliği ve emperyalizmi meşrulaştırarak yayan Batı kökenli ideolojik safsatalar var. Ama sömürgeciliğin ve emperyalizmin hizmetindeki bu ideolojik safsatalar bize evrensel bilim olarak ihraç ediliyor. İthal edenlerde bu tezleri hiçbir eleştiriye tabi tutmadan benimsediklerinde Batılı efendilerin ve akıl hocalarının ideolojik köleleri haline geliyorlar. Yine de ‘evrensel bilim’ retoriği hiçbir zaman dillerinden düşmüyor. Türkiye’deki rejimin fanatik Batı hayranlığı Türkiye’yi nesnel olarak Siyonist devletin safında yer almaya itti. Çünkü onların kafasında İsrail Batı demekti. Siyonist İsrail devleti demek, Ortadoğu’nun kalbine yerleştirilmiş Batı’dır, emperyalizmdir, sömürgeciliktir.
İngilizler, ideolojik-siyasal bir akım olarak Siyonizm’in ortaya çıkmasından kırk yıl kadar önce (1840) ve İsrail devletinin kuruluşundan 92 yıl önce Ortadoğu’da bir Avrupa devleti kurma düşüncesini temellendirmişlerdi. Kurulacak bu Avrupa devletinin nüfusu da bölgeye göç ettirilecek Yahudilerden oluşturulacaktı. Dolayısıyla Avrupa emperyalizmden bağımsız bir Siyonizm hiçbir zaman söz konusu olmadı. Bu yüzden, Siyonist İsrail devleti kurulduğundan itibaren Ortadoğu’nun Müslüman halklarının sömürgeleştirilmesinin etkin bir aracı, emperyalizmin ‘acil müdahale üssü işlevine büründü.
Türkiye, NATO’ya girme sevdasıyla İsrail’i tanıdı. Bütün Ortadoğu halklarını karşısına alma pahasına İsrail ile hayati ilişkiler kurdu. Askeri ve istihbarat konuları başta olmak üzere birçok anlaşmaya imza attı. ABD’deki Yahudi lobilerinin, Dışişleri Bakanlığı, Kongre ve Temsilciler Meclisindeki Yahudiler sayesinde Beyaz Saray’a kolayca ulaşabilirim düşüncesine girdi. Türkiye İsrail ile ittifaka girmeden de bölgesinde en başat güç olabilirdi. İsrail ile ilişkiye girmesinden bugüne kadar geçen sürede hep İsrail nemalandı. Türkiye sayesinde bölgeyi tarumar etmesi mümkün olabildi. Türkiye’nin İsrail birlikteliği, Suriye, Irak ve İran konusunda yeni tehditler üretti. Gerici Arap devletlerinin husumetini üzerine çekti.
İsrail’in kurucu atası Ben Gurion, ‘Türkler bize herkesin önünde nikah kıydıkları eşleri gibi davranmak yerine, hep bir metrese davranır gibi davrandılar.’ Demişti. Kapılar arkasında dost dışarda tanımıyormuş görünme halini anlatmak için kullanmıştı. Gerçekten bu metres ilişkisi öyle sürdü ki yıllar sonra Erdoğan’ın ‘bir daha gelmem Davos’a’ sözleri yeniyken bile Davutoğlu, İsrail Bakanı Ben Eliyezer ile bir otel odasında gizli görüşürken yakalandı.
Türkiye- İsrail ilişkilerin tamamına bakarak yapılan analizler, ulusal çıkarlarımıza aykırı seyir takip ettiğini gösteriyor. İsrail uçakları yıllardır Anadolu hava sahasında uçarak İran, Irak ve Suriye hakkında eşsiz bilgiler topladılar. En vahimi de Türkiye hakkında.
İsrail, PKK ile olan ilişkilerini inkâr etse de çok yakın ilişkiler kurdu. Büyükelçi Barlas Özener 18 Şubat 1999’da İsrail’i sert bir şekilde uyarmış, ‘PKK yetkilileri ile görüşmelerinin kendilerine bir faturası olacağı’ hatırlatması yapmıştı. Bir gün sonra Jevis Telegraph’da Mitchell Danow haberinde; İsrail Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Effi Ben-Matityahu’nin, ‘İsrail’in geçmişte Kürtlerle uzun süreli aşk yaşadığı aşikardır. Ve aralarında hala bağlantılarımız bulunmaktadır’ açıklamasını yazıyordu.
İsrail PKK ile hep içi dışlıydı ancak Türkiye bunu görmezlikten geldi. Türkiye’nin tek itirazı bu ilişkileri alenen yapılmamasıydı. İsrail’i Amerika’ya açılan bir kapı olarak görüyordu. İsrail’in güvenlik açısından en büyük korkusu Türkiye’nin bir gün İsrail olan ilişkilerini kopartmasıydı. Endişeleri Demirel’e sorduklarında, Demirel şöyle konuştu: ‘Diğer iş birliği alanları ile Türk-İsrail askeri işbirliği gelecekte de kesintisiz olarak sürecektir’
Amerika’ya ana damardan bağlı iki ülkedir; İsrail ve Türkiye.
A. Öcalan’ın bugüne kadar yaptığı açıklamalarda İsrail aleyhinde tek bir cümlenin olmaması ve bugün Türk devletinin Öcalan’ı muhatap görmesi İsrail’in istediği şeydir. Ariel Şaron, PKK ile yakın ilişkilerini saklamamış itiraf etmiştir. İsrail’in resmi Kürt politikası vardır ve bugüne kadar hiç değişmemiştir. İzak Şamir, 1983’te Dışişleri bakanı iken Brüksel’de, Türkiye’nin Kürt topraklarını işgal ettiğini belirten konuşması vardır. Türkiye’ye kapalı kapılar arkasında iki tavsiyeleri vardır.
1-Kürt devleti kurulmasına Türkiye direnmemelidir.
2-İran, Irak ve Suriye’de örgütlenen PKK’nın bölge ülkelerini ele geçirmesine müdahale etmemelidir. Yoksa oradan kaçanlar Türkiye’ye gelir ve Türkiye’yi ele geçirebilir.
İsrail, 03.04.2025’te Türkiye'nin SİHA konuşlandırmak istediği T4 hava üssünü bombaladı. İsrail basını, saldırının Ankara'ya "Suriye'de üs kurma ve İsrail'in faaliyetlerine karışma" mesajı olduğunu yazdı. Türkiye'nin Suriye'deki varlığını "potansiyel tehdit" olarak gördüklerini ve buna itiraz ettiklerini söyleyen hükümet yetkili ise, "Yakın zamanda T4'ü hedef aldık, net bir mesaj veriyoruz: Operasyonel özgürlüğümüzün zarar görmesine izin vermeyeceğiz" demişti.
Türkiye'nin Palmira T-4 Hava üssünde bulunması, İsrail'in PKK/YPG ile karasal bağlantısını kesecek bir hamle idi. İsrail açıktan müdahalede etti ve üssü bombaladı. Türkiye sessiz kaldı. İsrail, Suriye'de eski müttefiki Türkiye’yi istemiyor. Güney Kıbrıs, Yunanistan’da Türkiye’ye karşı üsler kurarak Türkiye’ye gözdağı veriyor.
Türkiye, İsrail aparatı PKK’nın türevi SDG üzerine harekâtına günler kala bu düşüncenin temel mimarı H.Fidan üzerine ülke içinde yıpratıcı yayınların çoğalması tesadüf olabilir mi? Hele ki H.Fidan’ın MİT’in başına getirildiğinde İsrail’in ağır tepkiler vermesi hatırlanırsa.
ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Bahreyn'de katıldığı bir forumda Türkiye ve İsrail arasında yakınlaşma mesajı verirken 'Türkiye ile İsrail arasında Hazar Denizi'nden Akdeniz'e kadar iş birliğini göreceksiniz' açıklaması düşüncemi desteklemektedir.
Sonuç olarak; Türkiye’nin İsrail paralelinde ortaya koyduğu tehdit algılaması, bölgeyle ilgili stratejik seçeneklerini azaltırken orta ve uzun vadede normalleşmesi umulan bölgede bizatihi kendisi bir tehdit olarak görülebilir. Türkiye kartların açıldığı süreçte, İsrail ile perde arkasında yürüttüğü iş birliğini dondurmalıdır. Tevel, Tzomet ve MOSSAD irtibatlarını, bürolarını kapatmalıdır. 1993 yılında dönemin Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin’in imzaladığı İsrail’in Türkiye’deki üslerini genişletme imkânı veren 12 maddelik anlaşmayı feshettiğini kamuoyuna açıklamalıdır.




Gündem bu olmali