Öne Çıkanlar İlker İpekdal BIRD FLU Nursultan REPLİKON AŞILAR Çağla Yalçın

ÜÇÜNCÜ (GÖNÜL) GÖZÜMÜZE NE OLDU?

İnsan Beyninin düşünme kapasitesi üzerine yapılan araştırmalar ne kadar çok olursa olsun, Beynin yapısı ve işleyişine dair keşfedilen her bilgi bir tanım niteliği taşımasından  ziyade yeni bilgilere ulaşmak adına aralanan bir kapıdır adeta..

Bilimin henüz keşfettiği ancak geçmiş uygarlıkların mistik sırlarının temelini oluşturan epifiz bezini ise biz yeni yeni öğrenmeye başlıyoruz.Peki nedir bu epifiz bezi ?

Epifiz bezi eski çağlardan beri fiziksel ve ruhsal dünyaların birbirine bağlanmasında görevli olduğu düşünülen bir organ olmuştur. Fiziki özellikleri sebebi ile de üçüncü göz ismi ile de anılır.Beyin de bulunan ve şekli bir çam kozalığa benzeyen epifiz bezi  insan vücudu ile ruhu birleştiren mistik bir organ olarak nitelendirilmektedir.İlginçtir ki; Epifiz bezi insan beyninde çift olarak bulunmayan tek organdır. Bu sebeple de iki göz ile algıladıklarımızı birleştirerek beyne aktarılmasını sağlar. Aynı şekilde iki kulak ile duyulan seslerin de tek bir şekilde algılanmasını sağlamaktadır.İnsanın yaratılış itibariyle bulunduğu çevre ile tam manasıyla bütünleşmesi açısından  Epifiz bezinin fonksiyonlarının artırılması oldukça önemlidir. Çünkü epifiz bezi bedenin fiziksel dengesini kurmasının yanında ruhsal anlamda da bedenin durumunu kontrol eder.

İnsanın yaratılış itibariyle taşıdığı özelliklerinden dolayı, çevre ile etkileşimi ve bütünleşmesi açısından Güneş ışıkları büyük önem arzeder. Güneş; Epifiz bezi için adeta bir gıda görevi görür. Epifizin tamamen aktifleştirilmesi için ise güneşin göz bebekleri yolu ile alınması ve sabah seher vakti ilk doğan güneş ve akşam batmadan önceki güneşe 10 dk. bakmak gerekmektedir. Rabbimizin bize farz kıldığı namaz vakitlerini düşünecek olursak epifiz bezimizin en iyi çalıştığı vakitler tam da bu anlara denk gelir. “ Gündüzün iki tarafında, gecenin de gündüze yakın saatlerinde namaz kılın. Şüphesiz ki iyilikler kötülükleri yok eder. İşte bu, öğüt almak isteyenler için bir hatırlatmadır. (HUD SURESİ : 114 )

Epifiz bezinin varlığı, en az 2000 yıldır bilinmektedir. İlk olarak Yunan anatomi uzmanı Galen, M.S. 2. yüzyılda epifiz bezinin beyinde düşünce akışını düzenleyen bir kapakçık görevi yaptığını ileri sürmüştür. (ÇEKMECE İZÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, Cilt 8: Sayı:16 2020: 84-110 Nazife Varlı: İslamî.) M.S. 4. yüzyılda da Herophilus benzer bir düşünceyi savunmuş ve bu organı “düşüncenin kası” olarak tanımlamıştır (Fellman, 1985). M.S. 17. yüzyılda Descartes ise, bu bezin “ruhun yuvası,” vücudun ve aklın kontrol merkezi olduğunu belirtmiştir. Epifiz bezini, ruh ile bedenin birleştiği nokta olarak kabul eden Descartes’a göre gözler, gerçek dünyada algıladıklarını beyindeki lifler ya da bağlar aracılığıyla epifiz bezine aktarırlar (Kappers, 1981). 1886 yılında iki anatomi uzmanı De Graff ve Baldwin Spencer, epifiz bezinin retinal hücrelere ve kitle gibi küresel merceklere sahip olduğunu keşfetmişlerdir. Bunun üzerine, “üçüncü göz” veya “sezgi gözü” olarak da isimlendirdikleri bu bezi, sahip olunan iki dış gözün önemli özelliklerini taşıyan “ilkel bir iç göz” şeklinde tanımlamışlardır (Priyadarshini, Raj & Shewade, 2015). Bir İsveçli anatomist olan Nils Holmgren, 1918 yılında kurbağa ve köpekbalığının epifiz bezini incelediğinde, bu bezin belirgin duyusal hücreler içerdiğini ve retinanın koni hücrelerine benzerlik gösterdiğini keşfetmiştir. Bu gözlemlere dayanarak Holmgren, epifiz bezinin “üçüncü göz” olarak işlev görebileceğini öne sürmüştür (McClay, 1976). Bugüne kadar yapılan araştırmalara bakıldığında, çoğunlukla epifiz bezinin anatomik olarak konumu, şekli, işlevi üzerinde durulduğu görülür. Bunun yanında, kültür ve din merkezli sosyolojik ve psikolojik çalışmalarda epifiz bezi daha çok ruh-beden ilişkisinde bağlantı noktası olarak kabul edilir. Bu yüzden, “ruhun penceresi, ruh gözü, ruh molekülü” şeklinde de isimlendirilmiştir. Murry Hope (1997) r. Hindu tanrı heykelleri genellikle ileri doğru bir çam kozalağı uzatırlar. Örneğin, Hindu geleneğinde önemli bir tanrı olan Shiva, bir çam kozalağına benzeyen saç modeliyle tasvir edilmiştir.

Ayrıca, Vatikan'da, Piazza della Pigna’da iki tavus kuşu ile çevrili devasa bir çam kozalağı heykeli vardır. Bu heykelin ayaklarının dibinde, ölümden ruhsal hayata geçişi simgeleyen kapağı açık bir Mısır lahdi bulunur. Aynı şekilde, masonlukta da epifiz bezinin kozalak ile sembolleştirildiği görülür. Ancak, düşünce tarihinde, “kozalak” imgesi “kalp” organı için de kullanılmıştır. Gazzâlî (1986) ve Elmalılı Hamdi Yazır (1942), “cismanî kalp” için, “göğsün sol tarafında bulunan, kozalak şeklindeki sinir ve kas dokularını toplayan organ,” ifadesini kullanmışlardır.  Ancak, ruhun kalp ile olan bağlantısını da göz önünde bulundurarak, epifiz bezi ile kalp arasında bir alışveriş olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Hindu tanrı heykelleri genellikle ileri doğru bir çam kozalağı uzatırlar. Örneğin, Hindu geleneğinde önemli bir tanrı olan Shiva, bir çam kozalağına benzeyen saç modeliyle tasvir edilmiştir..

İslam da ise İnsan, “nefs, ruh, beden” üçlüsünden meydana gelir ve bu üçlü birbirlerini tamamlayan unsurlardır. Tasavvufî yaklaşıma göre bu ögelerin her birinin belirgin sıfatları vardır. Nefsin sıfatı heva, ruhun sıfatı akıl ve bedenin sıfatı da histir (Nicholson, 1911). Nefs, âlem-i misal’e; ruh, âlem-i gayb’a; beden de âlem-i mülk’e aittir. Nefs, ruh ve bedenle bağlantılı olup ikisinin tesiri altındadır ve vücutta oluşan kimyasal değişimlerden etkilenir. Örneğin, hipofiz bezinin salgıladığı melatonin hormonu vücudun uyku ritmindeki düzeni sağlar ve melatonin eksikliği uyku bozuklukları, depresyon, çarpıntı gibi hayat kalitesini düşüren sağlık sorunlarına neden olur. İlk sûfîlerin büyük çoğunluğu, ruhu bedene hayat veren mâna şeklinde algılamışlardır. Ruh, beden elbisesini giymiş bir özdür ve bedeni her anlamda etkileyen canlılığın kaynağıdır (Özden, 1996). Manevi hayatın özellikleri ruha yansır. İnsan, ruh vasıtasıyla öte âleme yükselir ve maddî âlemde varlığını sürdürürken Allah ile bağlantısını onunla korur. Ruhun varlığı, sureti olan madde ile bilinir. Ruhun duyum ve algıları madde vasıtasıyladır.

Eski dönemlerde yaşayan insanlara göre şu an ki dönemde aynı dili konuştuğumuz halde birbirimiz arasında bu denli  iletişim zorluğu yaşamamızın,  vicdani ve ahlaki olarak bu kadar yozlaşmamızın sebebi bir takım güçlerin epifiz bezimizi köreltmeye dair izlediği politikalar sebeb olmuş olabilir mi ? Eski dönemlerde insanlarda bulunan epifiz bezinin boyutu ceviz büyükleğindeydi.Ancak şu an insanlarda bulunan boyunun bir bezelye yi geçmeyeceği uzmanlar tarafından söylenmektedir . Peki epifiz bezimiz zamanla neden bu kadar küçülmüştür ?

3. Göz demek gönül gözü demektir.. Gönül gözü açık olan insan herşeyden evvel “geniş" insandır.. Yeryüzünde ayaklarını bastığı alan kadar yer kaplamadığının farkında olan insandır .. Bedeninin her noktasının şükür kavramının gerektirdiği naiflikle farkında olup, aklıyla hissedip kalbiyle düşünebilen insandır..

Eski dönemlerde yaşayan insanların birbiri arasındaki iletişim şekillerini düşündüğümüzde yaşadığımız döneme kıyasla; tahammül sınırlarının daha geniş olduğunu,huzur ve liyakat ortamının yönetim içerisindeki mihenklerden ziyade , birey bazlı daha hassas dengeler üzerinden gerçekleştiğini ve ortaya konulduğunu görüyoruz.O dönem de yaşayan insanlar  kalp gözü genellikle açık olan kişilermiş.Bunları büyüklerimizden hep dinleriz . Bölgeye göre birçok alim zat ermiş kişilerin mucizeleri dilden dile pelesenk olmuştur şimdiye kadar. Bilmem hatırlar mısınız Osmanlı döneminde bir çiçek kültürü vardı .. Çiçeğin rengine göre ev ahalisi mevcut müsaitlik durumunu dışarıdan gelen insanlara iletir, ne kimse birbirini kırar ne de geri çevirir herkes büyük bir incelik eseri göstererek  anlaşırlardı.. Osmanlıda bir evin camının önüne "Sarı Çiçek" konmuşsa  Evin önünden geçen insanlar, "çiçeğin bulunduğu evde hasta insan var , rahatsız etmeyecek şekilde davran" şeklinde bir anlam çıkarırlardı..

İletişim tek taraflı ele alınan bir olgu değildir. Bir bölgede insanlara karşı son derece pozitif ve hoşgörülü birinin varlığının yanında , toplum aynı şekilde kişiye karşılık veremiyorsa bir anlam ifade etmez. Yani ;O dönemde yaşayan insanlar farklı kültürden sınıftan dinden olduğu halde çiçek örneğinde olduğu gibi yazılı olmayan bir takım kurallara liyakat gösterip mevcut düzene uyum sağlayabiliyorsa demek ki o dönemde yaşayan insanların birçoğunun algı ve iletişim kapasitesi birbiriyle aynıydı.Geçmiş dönemde yaşayan insanlar gerek beslenme şekilleri gerek iman kuvvetleri gerekse Allah a olan inancı doğrultusunda ibadetlerini tam manasıyla eksiksiz yerine getirmeleri  epifiz bezleri doğru bir şekilde çalışmasına ve iletişim becerilerinin aynı ölçütte gelişmesine sebebiyet vermiştir. Bu dönem de ; Rabbimizin bizi yaratırken kendinden üflediği ruh , işlevini 3. Gözün de açık olması nedeniyle tam manasına yerine getirirdi. O dönem de İnsan manen varlığının farkına varmış  ve kendini gerçekleştirmek için yaşadığı toplumsal düzen içerisinde Epifiz bezinin kendisine sağladığı güçle ; Kendisini yaratana olan sorumluklarının bilincinde olarak yaşadığı toplumda kimi zaman taraf kimi zaman ses olmayı cihadtan sayan , kimi zamanda yaptığı ibadetlerini ezbere ve zorundalık olarak değil , ruhunun şifası olarak görüp büyük bir teslimiyet ile doyum yaşayarak yapabilen insanlardı.

Yaşadığımız dönemde ise, beslenme şekillerimiz ve alışkanlıklarımız bunun yanısıra toprağın yapısıyla oynayan ; İsrail den ithal  olarak gelen tohumlar aracılığı ile tarımsal üretim faaliyetlerinin desteklenmesi , alternatif tıp a olan bağlılığımızın ve farkındalığımızın  azalarak modern ilaç enstütüsünün adeta birer kobay ı haline gelmiş olmamızı sağladı. Bilimin ve teknolojinin kapitalizmin tekeline girmesi sonucu yozlaşan ve giderek iğdiş edilmiş iyi giyimli uşaklar haline dönüştürülmeye çalışmamızın desteklendiği nöropsikolojik toplum projeleri sağlığımızın; hem manen hem de ruhen son derece bozulmasına sebebiyet verdi.

DNA mızda bulunan her bir zincir ve kırılım eşsiz, benzeri olmayan  bizi biz yapan atamızdan bugüne taşıdığımız en büyük mirasımızdır. Her insan özel bir benzeri olmayan farklı niteliklerle Allah tarafından en büyük mucize olarak  yeryüzüne bahşedilerek yaratılmıştır..Allah ın yeryüzünde ki en büyük tecellisi ve mucizesi İnsan - ı Evliya dır.. Dünya nın dengesi , gezegenlerin birbiri arasındaki matematiksel uyumu ve  zerre i miskal kadar dahi olsa kainatın dengesinin aynısı insan bedenin işleyişinde de vardır..İnsan adeta kainatın ufak bir minyatürüdür.

“ Her şeyi yaratan ve bir ölçüye göre düzenleyen Allah’tır.” (Furkan Sûresi / 2. âyet) “Rahman yaratılışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak (düzensizlik) görüyor musun?” (Mülk Sûresi / 3. âyet )

Kendi gerçekliğimizin, Dünya’yı algılama ve kendimizi yaşadığımız evren içinde konumlandırma kapasitemizin, tüm bu farkındalıkların ardından Allah a olan sorumluklarımızı yerine getirirken yaptığımız ibadetten aldığımız doyumumuzun farkında olmamızı sağlayacak, ruhumuzla Bir olarak Tek olarak Tevhid inancının mutlaklığı ölçütünde  bütünleşmemizi sağlayacak tek organımız  Epifiz Bezimizdir.

 Peki ; Yanlış beslenme şekilleri ve Her gün ağız bakımımızı yapmak için rutin olarak Kullandığımız diş macunlarının içinde bulunan florür ün, vücudumuzda böylesi önemli bir fonsiyonu olan  epifiz bezimizi tamamıyla körelttiğini kaçımız biliyor acaba ? Peygamber efendimiz (s.a.v) Temizliğin imandan geldiğini buyurmuş, ve misvak kullanımını öğütlemiştir.Epifiz Bezimizin küçülmemesi ve işlevini yitirmemesi için  Florür içeren diş macunları kesinlikle kullanılmamalıdır.Gazlı içecekler,İthal olarak yurtdışından gelen paketlenmiş hazır gıdalar,labatuvar ortamında üretilen suni her türlü besin (gdo lu besinler) epifiz bezimizi bu kadar işlevsiz hale getirip atalarımızda bulunan boyutuna oranla bizdeki boyutunu daha da küçültmüşken, şimdilerde gündemde olan Geleceğin Projesi olarak adlandırılan suni et projesi kim bilir epifiz bezimizi ne hale getirir (!)

Epifiz bezimizi kuvvetlendirmek için tüketmemiz gereken başlıca besin Elma Sirkesidir. 1 su bardağı ılık Klorsuz suya  1 yemek kaşığı elma sirkesi eklenerek,sabahları aç karnına içilirse epifiz bezinin kireçlenmesinin önüne geçilir . Bunun yanısıra Namaz kılın ! Kılınan namazda ki secdeye vardığımız pozisyon beyne daha fazla kan ve oksijen gitmesini sağlayarak doğrudan epifiz bezimizin çalışmasına etki eder . Özellikle sabah seher vakti doğan güneş e ve akşam batan güneşe 15 dk bakmak epifiz bezinin en büyük gıdasıdır.

Yazımızın sonuna gelmişken Dünya da ki masonluk faaliyetinin temsili ve en bilineni olan, “Herşeyi gören göz “ tasviri küresel meseleleri kontrol etmeye çalıştığı iddia edilen sözde gizli İlluminati topluluğu ile de bağlantılıdır. Dünya nın en bilindik gizli topluluğun simgesinin bir göz oluşu tesadüf değildir .. Bu doğrudan maddi boyutu aşan herşeyden; zamansız evrende haberdar olan 3. Gözü yani epifiz bezini temsil etmektedir. Epifiz Bezimiz ne kadar körelirse çevremizde olan biten olaylara karşı o kadar duyarsız hale geliriz. Muhakeme yeteneğimizi zaman içerisinde kaybederiz. Son yaşadığımız Pandemi sürecin de insanların tutum ve davranışları buna örnek değil midir?

Anahtar Kelimeler:
Epifiz.BeyinGüneş
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Zeynep A. 3 yıl önce

Allah razı olsun ne kadar güzel yazmışsınız... Çok çok teşekkür ederiz...

Avatar
Nigar 3 yıl önce

Çok faydalı bir yazı çoğu insanın epifiz bezinden haberi bile yok malesf

Avatar
İsmail Aktaş 3 yıl önce

Çok güzel ve düşündürücü bir inceleme zevkle okudum. Tebrik ederim.

Avatar
bilal ulucan 3 yıl önce

küresel oyun diyorum bunlar tiyatro diyorum bak ilac firmalarina adam ortak olmuş diyorum ama kime diyorum.gitmiş saglik ocaginda siraya girmis.meger mercimek kadar bile yokmus.

Avatar
rukiye 3 yıl önce

epifiz bezi hakkında okuduğum en iyi yazılardan biriydi.Bu konu hakkında daha fazla farkındalık uyansa çok daha güzel olur

Avatar
esra karaman 3 yıl önce

Hocamızla gurur duyduk samsun dan selamlar ..

Avatar
Aslı Köse 3 yıl önce

Cehaletten uyanmamıza vesile olacak yazı için teşekkür ederiz Hocam.

Avatar
Aslı Köse 3 yıl önce

Cehaletten uyanmamıza vesile olacak yazı için teşekkür ederiz Hocam.