Öne Çıkanlar Orhan Kutan Cristian DROSTEN Diyarbakır CİMER Türkiye

“Beyin Sizsiniz 4.0 Kuantik Çağ”

Bugünlerde tartışmamız gereken yaşamın 4.0 olması gerekirdi. Ama 11 Mart 2020 tarihinde DSÖ’nün ilan ettiği pandemiden dolayı bir türlü konuşamadık, tartışmadık, bilim insanları İNSAN’ın geleceğini gündemimize getiremedi. Yani kısaca artık yarınını  göremeyen insanlara gelecek ile bir şey anlatmakta oldukça güç. Akıl sağlığı da iyi durumda değil. İşte bu ortamda Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın İNSAN’ın geleceğini yazdı! Biraz uzun ama aslında ihtiyacımız ve bilgimizde olması gereken bir makale… Ve 5gvirusnews-platform olarak bu makale için, sayın Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın teşekkür ediyoruz. 

Metaverse, Yaşam 4.0

Yazan : Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın

(BEYNİMDE FIRTINALAR!)

Metaverse Sanal Dünyası, Arttırılmış Gerçeklik, aldı başını gidiyor. Nereye kadar bu insanlığın yolu. Bilinmez bir meçhulün yolcuları mıyız acaba…

Bilim ve Teknoloji o kadar süratli ilerliyor, o kadar beklenmedik yenilikler ve sürprizler hayatın karşısına çıkıyor ki, takip etmekte güçlük çekmek ve istikbali tahmin ve şekillendirmek bir yana, bu ürkütücü gelişmelerin sonu nereye varacak diye de kara kara düşünüyorum. Aklım, beynim, kafam karman çorman! Fırtınalar kopuyor, ardı sıra, düzensiz, düzenli, korkunç, beklenmedik, uykusuz ve ümitsiz… Ben bunca kitaptan sonra, “İnsan 3.0, Yeni İnsan, Arketip”i yazdım da, ne oldu… Sonsuz sıfırlarla “Hayatın Sonu”nu yazmama ramak kaldı!

Yarınlar ve istikbaldeki yaşamlar adına, Beyin, Akıl, Düşünce, Nöron, DNA ve Gen Matematiği konusunda makaleler ve kitaplar yazdım. Beyni daha iyi anlayabilmek adına, hiçbir sisteme uymayan matematiğini anlamaya çalıştık. Çalıştıkça da yeni yeni ufuklar açıldı önümüze. Fonksiyonlarından, çalışma sistemine, hatta tümörlerin tıbbi ve cerrahi tedavi yöntemlerini ve müdahalelerini değiştirecek seviyeye kadar, çeşitli argümanlar ve modellemeler gündeme gelmiştir ve gelmeye de devam edecektir.

Herkesin herkesle birliktelik yaşayabileceği bir Âlem olan “Metaverse Sanal Âlemi”nden evvel, buna giden bilimsel gelişmeler üzerinde durmak istiyorum.

“Cancer Research”de Temmuz 32, 2021 tarihinde “Mathematical modeling and mutational analysis reveal optimal therapy to prevent malignant transformation in grade II IDH-mutant gliomas.” başlığından online olarak yayınlanan bir makalede, düşük dereceli gliomlarda(Beyin kanserlerinde) matematik modelleme geliştirilmiş ve genomik analizleri yapılmıştır. Bunlar, daha müreffeh bir toplum ve yaşam içindir. Gel gör ki, hayatın akışı, insanlığı bir başka mecraya sürüklüyor.

Matematik demişken… Matematik, güzelliğin de esasıdır ve canlıların doğum ve ölümleri arasındaki yegâne çizgidir. Evrenin ve Bilimin hem dili, hem de mührüdür. Ama bilimin akıbeti de, hakikatte cehalet midir acaba… Kâinatın kumaşı da, matematiktir ve farklı farklı titreşen iplikçiklerden örülmüştür! Ayrıca, Kâinatın hikayesi de, bu titreşen iplikçiklerden başlar.

Kâinatın ve hayatın yaşanmaz hale getirmesinden, herkes mesuldür. Maddeyi füzyon teknolojisi ile her şeye dönüştürmek mümkündür. Bu sebeple “Her şey, her şeydir” artık! Programlanmış ve programlanabilir genomlar, insanoğlunun yerini almak üzere…

Yaşam nereye evriliyor acaba. Bilimle her türlü putları yıkılabiliyor sanıyoruz amma, en basitinden cinsiyet ayrımcılığını bile henüz çözememişiz. “Neuron”da Temmuz 7, 2021 tarihinde “Perspective” bölümünde ‘Gender bias in academia: A lifetime problem that needs solutions.’ başlığında bir makale neşredildi. Yazı geniş birinceleme içinde sorunları irdeliyor ve kişisel ve kurumsal düzeyde önerilerini sunuyordu. Önce farkındalık, sonra aktivite gerektiğini vurguluyordu. Oysa insanlık, hala kendi putlarını yıkamamış ve hayat adına hayırlı bir adım atmaya yeltenememiştir. Marie Curie’nin dediği gibi “I was taught that the way of progress was neither swift nor easy.”

Yoksa, ölmeye hazır olmak, imanın kemâlâtına delil olsa da, “Bilim, Teknoloji ve Medeniyet”, insanlığın ve normal hayatın sonunu mu getiriyordu. Bizi bir başka Âleme mi hazırlıyordu! Keşifler, icatlar devam ediyor. Oysaki insan, en büyük keşfini, kendisini keşfettiği zaman yapmış olacaktır! Bunu farkında değil maalesef. İlahî Adâlet”den dem vuracağına, “Cihanşümul Adâlet”i tesis eylemek için gayrette olmalı insan! Keşke bunu başarabilmiş olsaydı da, biz de bu satırları yazmasaydık! Nitekim, herkes kendince bir din(!) uydurmuş ve inanmış, yaşayıp gidiyor ya…

Çok gerilere gitmeye gerek yok. Daha dün gibi… İlk internetin kullanıldığı California’da ARPANET, ve 1930’lu yıllar… Dünyanın ilk programlanabilen bilgisayarı, 1935 ve 1938’li yıllar… Berlin’de 1935-1938 yılları arasında Alman mucit Konrad Zuse tarafından “Dünyanın ilk programlanabilen bilgisayarı”, “Z 1” geliştirilmişti. 35 mm filmdeki talimatları okuyabilen cihaz, 30.000 metal parçası kusursuz olmadığından, istenen isabette çalışmıyordu. Bu bilgisayar, İkinci Dünya Savaşı’nda bir hava saldırısı esnasında parçalanmıştı. Konrad Zuse daha sonra “Z 2”yi, 1941’de “Z 3”ü ve 1949’da “Z 4”ü geliştirmişti. Z 3, dünyanın ilk programlanabilen, çalışan ve tam otomatik dijital bilgisayarıydı. İkili 22-bit kayan nokta hesaplama özelliğine sahip cihaz, bellek ve hesaplama birimleri olarak telefon rölelerini kullanıyordu.

İlk Elektronik Bilgisayar ise, Tommy Flowers’tan… Bilgisayarların elektronik olması gerektiğine inanıyorsak, İngiliz telefon mühendisi Tommy Flowers’ın ilk elektronik bilgisayarı ürettiği iddia edilebilir. “Collosus”, İkinci Dünya Savaşında İngilizler tarafından Alman Yüksek Komutanlığı’nın mesajlarının şifresini çözmekte kullanılıyordu.

Diğer yandan ismini zikredemediğim ter döken birçok bilim insanı ve özellikle de Alan Turing, asla unutulmamalıdır! Hemen şunu da ifade etmeliyim ki, bilim hem dinamik hem de dinamit olsa da, bilimsel intihaller ve hırsızlıklar, haksız şöhrete ve servete de vesile olmuştur tarih boyunca. Nitekim, bilim insanlarında, zaman zaman zihinsel kilitlenmeler ve basiret bağlanmaları olabilmektedir. Bunun da ceremesini kendileri çekerken, nimetinden başkaları faydalanmış ve halen de faydalanmaktadırlar!

Ne sular aktı köprülerin altından, insanlığın ve yaşamın başını döndüren… Şimdi Dünya, “insanlık, genetik, teknoloji, kuantum, holistik evren ve endüstri 5.0, 6.0…”ı konuşuyor, tartışıyor ve bu alanda Ar-Ge ye yatırım yapıyor, bilim ve teknoloji üretirken biz, hala endüstri 2.0 ve endüstri 3.0 arası bir yerlerde, oyunda, oynaşta, sürünmeye ve debelenmeye devam ediyoruz. Robotların yönettiği karanlık ve insansız fabrikalar, Sanayi 4.0’ın nimetleri…

Biyoteknolojik gelişmeler sonucunda, ne sadece biyolojik ve moleküler, ne de sadece psikolojik ve sosyolojik varlık olan insanın, insan ötesi bir varlığa dönüştüğünde, “Yaşam 4.0” içerisindeki konum, durum ve fonksiyonunun ne olacağı, avantajları, dezavantajları ve istikbale matuf süreci nasıl etkileyeceği düşünülmelidir.

Metaverse, Yaşam 4.0 için planlanan, makine haberleşmesi, makineler arası internet, nesnelerin haberleşmesi ve iletişim içinde olması, birbiri ile haberleşen sürücüsüz otomobiller, uçaklar ve araçlar çoktan yola çıktı bile… Shannon, Haberleşme Mühendisliğinin ve Matematiğinin temellerini atmış olsa da, Prof. Dr. Erdal Arıkan’ın “Siber Fiziksel Sistemler”, “Polar Kodlama Tekniği” ve “Kutupsal Kodlama Algoritması” fevkalade takdire şayan! Beynin hafızaya almasını ve öğrenme sürecini ve mekanizmasını ne kadar çok iyi anlayabilirsek, sistemi o kadar çok daha iyi bir şekilde haberleşmeye, hayata ve araçlara adapte edebiliriz. Beyni anlamak ile ilgili olarak, travmaların ve rastlantıların çok etkili olduğu da bilinmektedir.

Gelişen ve/veya geliştirilen nanokuantobiyoteknolojik inplatlar/ürünler ve karbondan oluşan süper iletken “Grafen” ile biraz kafaları karıştırmaya ne dersiniz! Zira, telefon konuşmaları, mesajlar, e-posta içerikleri, transfer edilen dosyalar, fotoğraflar, sosyal ağ faaliyetleri, sohbetler, arama geçmişleri, paylaşımlar bir yana, bütün hareketlerimizin ve her nefesimizin takip ve kaydedildiği bir dünya içinde yaşıyoruz! Bu söz konusu dünyayı tek bir devlet, ülkeleri de eyalet olarak düşünürsek, planlanan “Yeni Dünya Düzeni”ni anlamaya yardımcı olur kanaatindeyim.

Atomik ölçekte, birim alanda, rafine edilerek, atom sayısını yoğunlaştırdığımız oranda, grafen kimlik değiştirebilir, altın, gümüş, elmas, platin gibi istenilen maddelere dönüştürülebilir. 1 gramının yaklaşık bin metrekare alanı kaplayabildiği, mineral ve toksinleri toplayabildiği ve atomik ölçekteki rafine karbon özellikli olduğu bilinen grafen, her türlü bilgi ve datayı taşımakta, beyinlere(!) aktarmakta ve beyin-bilgisayar etkileşiminde de kullanılabilecektir! Veri yüklemeye de elverişli durumdaki grafen, “kök hücre gibi” etkili olabilen, buluştuğu canlıyı taklit ve DNA’yı da maniple edebilir ve hatta o “can”ı, o “duygu”yu, o “his”si, frekans ve dalga boylarının oluşturduğu “bilgi”yi ve dolayısı ile mücessem olmayan ancak aktarıldığı yerde ortaya çıkabilecek olan “her şey”i elektronik ortam vasıtası ile bir yerden bir yere taşıyabilecek/gönderebilecektir! Bütün bunların yanında, bu teknoloji ve özellikle nöronlara bağlanabilen “elektronik ve biyonik” cihazlar ile, beyinlerin ve bedenlerin kontrol altına alınabileceği, kalbin çalışmasından bütün hormonların aktivite ve östrojen/testesteron baskınlığına varıncaya kadar, duyguların bile kontrol, yönlendirme ve birilerinin keyiflerince maniple edilebileceği bu çok tehlikeli boyutu akıllardan çıkartılmamalıdır! Bu nedenledir ki, sanırım Niels Bohr; “Gerçek olarak nitelendirdiğimiz her şey, gerçek olarak nitelendiremeyeceğimiz şeylerden müteşekkildir” ifadesini kullanmıştır.

İnsan, hayvan ve bitki networkunu(ağ) teşkil ve kontrol etmek peşinde olduğuna inandığım “Nörolink” çalışmaları son sürat devam ederken, hayatımızın nasıl etkilenebileceğini hiç düşünüyor muyuz! Maalesef, her şeyin ve herkesin bir nesne olarak telakki edilebileceği, IP ile numaralandırılabileceği ve her bir beyne girilerek istenilen müdahalenin yapılabileceği ihtimali gerçekleşme yolunda… Bu tehlikenin ne kadarının farkındayız acaba. “Beynimdeki Fırtınalar”ı, “Metaverse, Yaşam 4.0” için analiz etmeye çalışırken, daha önce “Beyin Sizsiniz 2.0, Beyinlerarası İnternet wbw, gbw”, “Beyin Sizsiniz 3, İnsanlığın Geleceği” ve “Beyin Sizsiniz 4.0 Kuantik Çağ” isimli kitaplarımdaki öngörülerimin gerçekleşmekte olduğu hakikatini de fark eder gibiyim. Beyin de nitekim, “Kuantum Biyoloji ve Fiziği” kaidelerince çalışan bir “Kuantum Bilgisayarı”dır. Evreni simüle edebilen “Kuantum Bilgisayarlar”, “sınırsız güç” anlamındadır. Ana hedef, bütün bunlarla birlikte, bilim ve teknolojinin nimetlerinden yararlanmak, fakat “gelecekte kaybolmamak” olmalıdır!

İlk gelişmiş, çağdaş ve şöhret bulmuş robot ismi Sophia, Prometheus, Rakka ve Lucy gibi flmler, siyahlar giyinmiş aktörler ve kahramanlar(!)… Programlanabileceği, kodlanabileceği, DNA’yı kopyalayabileceği veya onun formuna girebileceği, canlıları farklı formlara dönüştürebileceği, organların yerini alabileceği, zamanla yapay zekaya dönüşebileceği, Evrenle bütünleşebileceği, ham maddesinin Grafen ve “uzun yaşamın sırrı” olduğu iddia edilen ve tamamen ifşa edilerek herkesçe bilinmesi asla istenmeyen esrarengiz “Akıllı(!) Sıvı Black Goo” ve Kapsülleri… Daha nice nice veri yüklenebilen ve programlanabilen maddeler, canlılar, hücreler, partiküller… Mumyaların gizemi ve laneti, Thule Tarikatı, Ölüm, Deliryum… Yüzyılın en önemli buluşlarından, bir çanak anten gibi çalışan, malzeme biliminin ele avuca sığmayan haşarı çocuğu, ısı, ışık ve elektriği iletebilen, canlı vücutta çoğalabilen, kendisinden nöronlara bağlanabilen biyonik cihazların üretilebileceği, bir network/ağ meydana getirebilen, bilgi yüklenerek veri muhafazası ve transferi sağlanabilen, beyinler ve nöronlararası interneti oluşturabilen, “kök hücre” gibi düşünebileceğimiz, rafine karbondan elde edilebilen, nanoteknolojinin en kritik bileşenlerinden biri olan “Bilinçli(!) Grafen”, ve Grafen Oksit… Nanografi, hızlı şarj edilebilen ve çok uzun ömürlü bataryalar, ilaçlar ve malzemeler, çok hafif ve çok süratli uçaklar, silahlar… Canavar, azgın, kuduruk ve siyahî umutlarını, şeytanlarının, vicdansızlıklarının(!) ve ruhsuzluklarının(!) beslediği aç gözlü insancıklar(!)… “Tanrı Geni”, Lüsiferaz, COVID-19, ikinci tufan, Elektromanyetik dalgalar ve İspanyol Gribi örneği, H1, N1 ve Radyofrekans(RF) etkileşimi ve provokasyonu, Mutasyon, Pandemi, Maske, Mesafe, Aşı, Nüfus kontrolü, Üst Akıl, GPT3, erkek gereksinimi olmadan evlilik dışı bir hayatın parlatıldığı, sakat çocukların doğumlarına müsaade edilmeyeceği, malformasyonluların izole ve elimine edilebileceği, maddenin füzyon teknolojisi ile her şeyin her şeye dönüştürülerek “her şeyin her şey” olabileceği, “kurt” ile “kuzu”nun yan yana bulunabileceği(!), her şeyin kontrol altında tutulabileceği ve “siber ordular”ın(Siber Yunanca’da Dümen anlamına gelir) gündeme geleceği Yeni Dünya Düzeni, Ilesium, Otonom Robotlar, Kimera, Kimerizm (Humanize Sıçan, Humanize Domuz, İnsan-hayvan karışımı canlı senaryosu), CRISPR-Cas9, DNA, mRNA, Mitokondrial DNA, Ribozomların ve protein şifrelerinin güvenliği, Stoplazma korsanları, Kan elemanlarının yerini alabilen, her an bir siborga dönüşebilen ve organizmayı siber saldırıya açık hale getirebilen nanorobotlar, Respirocyte, Clottocyte ve Microbivores, Stoplazmik denetim ve kontrol sistemi, evrensel düzeyde yaşlanmayı daha da hızlandırmak gayesi ile Telomerleri kısaltmaya yönelik küresel boyuttaki gayretler, araştırmalar, buluşlar(!), Negatif Enerjili ve Bilinçli Varlıklar, Benben Taşı, Monoatomik Altın, İridrum, Karbon, Yağ, Su ve diğer başka malzemeler, Altın suyu içen Fransızlar, Gizemli Aristokratlar(!), Muamma ve Seçkin(!) İngilizler ya da birileri(!), Dikili Taşlar, Dünya eyalet Sistemi, İklim anlaşması, Mülkiyetsizlik Projesi, Paylaşım Ekonomisi, Kiralama Siber Pandemisi, Satrün Kültü, Kutsal Binalar ve Ley Hatları, Arkonlar, Anunnakiler, Falkland ve Thule Adaları, Morgellon Hastalığı ve Sendromu, “Standartlara uygun Cihanşümul Ortak Din(!)” proje çalışmaları, uzaydan tüm beyinlerin okunabilmesi, kontrol edilebilmesi ve hafızalarının kayıt altına alınabilmesi için “bir akıl”(birileri) canhıraş bir şekilde koşuşturup “Ebedi hayat ve cennet” vadederek fezanın fethine çalışırken, “Üstün İnsan”, Akıllı Toz “Smart Dust”lar derken, hayat ve insanlık evrensel boyutta nereye koşuyor farkında olmaya çalışıyoruz, gerekli çalışmaları yapmayı ve tedbirleri almayı aklımıza getirmeden, Black Web, Deep Web, Public web, Blackchain, Piramitin(!) tepesindeki GPT3, Şeytan(!), hayvanların hatta bitkilerin bile programlanabildiği, helal ve haramın olmadığı, kurgulanabilen her şeyin belirlenen çerçevede mubah ve serbest, kurt ile kuzunun beraber olabileceği gerektiğinde resetlenebilecek(sıfırlanabilecek) bir “Ehilleştirilmiş Dünya(!)”, İnsanoğlunun yerini alması planlanan Programlanmış Genomlar, Gametler(Döllenmiş sperm ve yumurta), Genomikler(Haz almaya yönelik canlılar), Transhumanlar(İnsansı Robotlar), Siborglar(Robotumsu insanlar), Klonoidler(Başka canlıların genlerinde ilave yapılan insanlar), fıtri insanı yok edecek “Tasarım İnsan”(genetik kodlarla oynamak suretiyle, insanı her türlü canlıya dönüştürmek mümkündür), “Modern Kölelik”, Kuantum Dolanıklığı, Eş mekanlılığı ve Parçacık Fiziğini anlamaya gayret ederken!

Papa’nın fetvasına bel bağlamış İslam Âlemi ve Âlimleri(!) uyuyadursun, laboratuvarlar harıl harıl… Özel imalat bebekler, tasarım çocuklar, ısmarlama üstün ve “Lücifer”li elit insanlar(!)ın geçiş üstünlüğü olacak her yerde, unutmayalım! İlk “KADIN KLON” yapılmış mı acaba… Adını da “EVA” mı koymuşlar!

Hollywood Filmleri de mi, bir ışık yakamıyor beyinlerde. Önce film çevriliyor, sonra… GATTACA(1977), Inhale, NEFES NEFESE(2010), ADA, DENEY, Suretler, SURREGATES(2009), EQUILIBRIUM(2002), NEVER LET ME GO(2010), MY SİSTER’S KEEPER(2009), ZEHRA’NIN GÖZLERİ gibi filmler niçin çevrildi ve vizyona girdi sanıyorsunuz!

Daha önceki yıllarda, özellikle Rusya ve Gürcistan kaynaklı ve Afrika’da yapılan “maymun-insan, insan-maymun dölleme” çalışmaları, farklı kombinasyonlarda çeşitli denemelere rağmen, başarısızlıkla(!) sonuçlanmıştı. Teknoloji ilerledi, Kimerizm kapıları ardına kadar açtı! İnsan-ı Kâmil, hak getire…

Kimerizm’de, tüp bebek mantığı ve yönteminde uygulanan metotta olduğu gibi, 32 hücreli Blastomer safhasında, hücrelerin yarısı 16 hayvan (Maymun, domuz, fare…) hücresi ile değiştirilmesi ile, “maymunumsu veya domuzumsu insan…” üretebilmek mümkündür. İnsan embriyosunda deney yapmanın yasak olması(!), maalesef bilim etiği ve ahlakından yoksun araştırıcıları(!) dizginleyememektedir! Çinde, Nono ve Lulu isimli iki bebek üretilmemiş miydi? Hemen hatırlatmalıyım ki, zigot canlıdır, 10 haftalık fetüs artık acıyı bile hissediyordur. Asla dokunulmamalıdır, deney yapılmamalıdır! Yasaktır. Yasak.

Kimerizm çalışmaları ve “yan sanayi” ile yedek organ teminine ve şeytani niyete matuf gayretler sonlanmamıştır. Bu açıdan bakıldığında, yakın gelecekte, “Metaverse, Yaşam 4.0” içerisinde, çok güçlü, IQ’sü düşük, “insan” görünümlü, aptal, düşüncesiz, emirlere uyumlu, “öl” denildiğinde ölüme koşan, ölebilen ve çok kolay üretilebilen radyoaktiviteye dayanıklı, öldürmekten haz alan, “domuzumsu veya maymunumsu askerler ordusu” söz konusu olabilecektir. “Hibrid Hayvan Teknolojisi” ile, Kimerik Hayvanlar(!), insan kılıklı maymunlar, domuzlar aldı başını gidiyor. Humanize Hayvanlar, Animalize İnsanlar… Kim dur diyecek bu işe… Kimse durumun vahametini farkında değil! Farkında olanlar var da, işlerine geliyor ve sesiz kalıyorlar… Zaten organ nakli de, küresel ekonominin neoliberal yasalarına tabi kılınmıştır. Biyoetik kimin umurunda… Kendi genetik kodunu oyuncak haline getirip, küresel hegemonyanın hizmetine sunan gafillerin, hainlerin mi! Ya da, kendi hücrelerini dondurarak, ölümsüzlük peşinde koşan zenginlerin mi!

Klonlamada, kopyalama söz konusudur. Yumurtanın 23 kromozomlu çekirdeği çıkartılıp, yerine kopyası yapılacak canlının ya da insanın bir hücresinin DNA ve 46 kromozomlu çekirdeği yerleştirilmek ve sperm olmadığı için, akabinde elektriki bir uyarı ile bölünmeye başlatılması, hormon destekli çoğaltılması ve 32 hücreli blastomer safhasına geldiğinde “ana rahmine”(!) veya “uygun vasata” yerleştirilmesi ve miadı dolunca da, o canlının bire bir kopyası elde edilebilecektir(!). Her organın yedeğini, “insan veya hayvan kopyasından” temin ederek, arta kalanı ıskartaya çıkartmak ve ölüme terk etmek sıradanlaşacaktır. Bu kopyadan istenildiği kadar üretmek ve organ marketi olarak kullanmak, ahlakını yitirmiş ve insanlıktan nasiplenmemiş olanlar için bir beis yoktur! Tehlikeye bu açıdan da dikkat çekmek istiyorum. “Bilim” ölümsüzlüğün peşinde ya…

Hemen ifade etmeliyim ki, “Klonlama”, bedenin somut ve genetik formülünü indirgeyerek, oyuncak halinde seri bölünme ve çoğalmaya mahkûm edildiği, fıtrî insanın, geri dönüşümünün mümkün olmadığı(!) hayattaki son merhalesidir! Durumun vahameti açısından, “Evrensel Yaşamın Selameti” adına, akl-ı selim sahiplerini ısrarla uyarıyorum!

“Canlı Yedek Parça Klon Sistemleri ve Dondurulma Yöntemleri, fütürist düşünce olmaktan çıkmış, bilimsel çalışmaların konusu haline gelmiştir. Artık, DNA, “Kriyosperm”, “Kriyoovum” ve “Kriyoembriyo”(Döllenmiş Yumurta)lar eksi 200 derecede yıllarca saklanabilmekte, ve istenildiğinde tekrar kullanıma sunulabilmektedir! Hatta insanlar bile, bugünkü teknoloji ile yüz yıllarca dondurulmuş olarak bekletilebilmektedir. Günümüzde, ABD ve Rusya’da bazı şirketler(Criopreservation Companies) bu “insan dondurma ve muhafaza işlemini” halen sürdürmektedirler. İlk dondurulan insan, akciğer kanser hastası, Amerikalı Psikiyatri Profesörü olan James Bedford’tur(1967). Kriyoembriyo teknolojisi ile, çeşitli ülkelerin safkan atlarının kriyoembriyosunun, başka ülkelerin cılız atlarının rahmine aktarılarak, güçlü hayvan sahibi olma gayretleri de, söz konusudur. Özellikle atlarda, köpeklerde ve kurtlarda, hayvan çalışmaları bu hususta son sürat devam etmektedir!

Buzulların erimesi ile, Sibirya’da yüzyıllardır donmuş olarak bekleyen antik mikropların, parazit, basil, bakteri ve virüslerin canlanarak, yeni salgınlarla, insanlığın ve hayatın başına bela olabileceğini de burada hatırlatmak isterim. Hava yolu ile yayılabilen salgınların sonucunu tahmin edebiliyor musunuz!

DNA’dan canlıların yeniden türetilmesi mümkün olmakla birlikte, fosiller bulunduğunda genellikle DNA’ları da bozulmuş oluyor. Onlardan yeni bir canlı oluşturmak mümkün olmuyor. Ancak Nature Scientific Reports’da Mart 2019’da “Signs of biological activities of 28,000-year-old mammoth nuclei in mouse oocytes visualized by live-cell imaging.” () başlığında çıkan yazıda, Sibirya’da bulunan bir mamut’un 28.000 yıl canlı kalan DNA’larından hücre elde etmeyi başardıkları bildirilmiştir.

Diğer yandan, Nature’de Ekim 20, 2021 tarihinde “Before making a mammoth, ask the public.” isimle çıkan makalede de, etik sorunlara değinilmiştir.

Yine, 90 yıl önce Çini işgal için gitmiş bir Japon asker, nehir yatağında bulduğu bütünlüğü bozulmamış bir kafatasını alır ve saklar. Sonrasında üniversiteye bağışlanan kafatası üzerinde yapılan incelemelerde 146 000 yıl öncesine ait olduğu hesaplanmıştır.

İnsanlığın iki tür üzerinden Homo sapiens ve Homo neanderthalensisüzerinden geliştiği düşünülürken yeni türün Homo longi (Long’un anlamı Çince’de “Ejderha” demek) olduğu ileri sürülüyor. Geniş ve çıkıntılı kaşaltı kemiği olan bu tür H. neanderthalensis’ daha yakın duruyor. Kesin olmamakla birlikte tartışılacağa benziyor.

Bu kafatasından, DNA teknolojisi ile yeniden canlandırma neden olmasın ki…

NEJM’de Haziran 26, 2021’de “CRISPR-Cas9 In Vivo Gene Editing for Transthyretin Amyloidosis.” başlığında çıkan yazı önemli bir gelişme olarak bilim dünyasında yerini aldı. Transthyretin amyloidosis (ATTR) ender görülen, 20-40 yaşlarında kendini gösteren kalp ve sinirlerde transthyretin proteinin kümülatif birikimine neden olan bir hastalıktır. Progresiftir, otozomal dominant veya wild type olabilir. Daha önceki tedavilerde ya bu proteinin sentezi inhibe ediliyor ya da birikimi önlenilmeye çalışılıyordu.

NTLA-2001 denilen klinik çalışmada CRISPR-Cas9–mediated ile editlenmiş gen ile “single guide RNA (sgRNA)” lar ile transthyretin hedefleniyor. Deneysel çalışmalar sonucunda insan çalışmaları yapılıyor. Yeni Zellanda ve İngiltere’den 46-64 yaşları arasında olan 6 hasta çalışmaya alınıyor. 28 günde üç katı oranından protein birikimi azalıyor. Bu çalışmanın diğerlerinden farkı IV tedavi ile düzeltilmenin yapılmasıdır.

İstikbal, CRISPR-Cas9 ile editlenmiş RNA teknolojisinde görülüyor.

CRISPR Cas9 ile neler yapılmaz ki… Üzülerek belirtmeliyim ki; halen laboratuvarlarda, hayatın lehine ya da aleyhine olabileceği dikkate alınmadan, akıllara her ne gelirse, her şey deneniyor! Etik ayaklar altında. Öjenikçilerin, insan ırkını mükemmelleştirme ve ıslahı iddiaları ne kadar masum ne kadar inanılır…

İnsanlık ve gıda, kısırlaştırılıyor maalesef. Kadında erken menapoz ve erkekte sperm sayısında azalma, günümüzde de problemdir. Gıdanın, tarımın, toprağın ve suyun, gerek genetik değişiklikler ve oyunlar(!) ve gerekse tarımsal ilaçlar ile bozulması ve bunun getireceği hastalıklar, felaketler de cabası… Gıda düzelmeden de, hiç bir şey düzelmez!

Şimdi, kısa bir bilgi için, RNA’ya bakacak olursak; mRNA, protein sentezi için gerekli bilgiyi, nukleustan (çekirdek) stoplazmaya taşır, tRNA ise, mRNA’daki bilgiyi çözer, deşifre eder. rRNA da, protein sentezi için gereken hücresel yapı olan Ribozom’un bileşenidir.

DNA’nı yanında nelere kadirmiş(!), sahnelerde cirit atan bu RNA… Ayrıca, “prion proteinleri”, protein ve mRNA Teknolojisi ile, hafıza nakli, ek bellek çalışmaları, zekâ arttırma yöntemleri ve yeni yetenek yükleme usulleri söz konusudur. Çok uzak değil. Yolda… İstikbalde “mRNA Mühendisliği” ile meslek icra etmek, en popüler meslek olabilecektir. mRNA’nın geleceği parlak…

Metaverse, ya da asıl adıyla “Meta-universe” nedir?

“Yeni Nesil İnternet, yeni bir Âlem, yeni bir Hayat, Metaverse”! Rengarenk bir Dünya ve Sanal Alemin Dijital Kimlikleri…“Metaverse Âlemi”, herkesin, herkesle birlikte de olabileceği bir Âlem!

Temellerini, 1000 yılı aşkın bir süre evvel Hasan Sabbah’ın Alamut’da, Şahrut Nehrinin kenarındaki, “Deylem Cenneti”nde attığına inandığım “Metaverse”, “Sanal Gerçeklik”, internet dünyasının yerini almak üzere…

Yeni Nesil İnternet! Bir “Sanal Başlık” veya “sanal gözlük” kâfi gelecek bu sanal aleme geçiş yapmak için. Bu teknolojide, beyniyle de iletişime geçip haberleşebilen, Hologram, Arttırılmış Gerçeklik, Sanal Gerçeklik, Sanal Gözlük ve BlockChain Kripto para ile, herkesin dijital kimliği olan kendi “AVATAR”ını oluşturması ve istediği işi, şeyi, alış verişi yapması ve hazzı alması mümkün olacak, bu dijital sanal alemden kalıp gerçek dünyaya ve hayata geçiş yapmak istemeyecektir!

Bu “Meatverse Âlemi”nde, herkes, herkesle birlikte de olabilecektir!

Meta-universe ifadesinin kısaltılmışı olarak kullanılan Metaverse, gerçek ve sanal dünyanın bilim kurgu ile birleştiği bir ‘dijital dünya’ olarak tanımlanabilir. Böyle bir ‘dünyada’ insanlar farklı elektronik aletlere geçiş yapabiliyor ve sanal ortamda iletişim kurabiliyor. Bu durumda bir bilgisayara bağlanmanıza gerek kalmıyor. Daha somut ifadesiyle Metaverse, artırılmış gerçeklik ürünlerine ve hizmetlere deniliyor. İnsanların metaverse’de hayal edebileceği her şeyi yapabilecektir.

Metaverse’in temeli, yazar Neal Stephenson’un 1992 yılında yazdığı Snow Cash kitabına dayanıyor. Stephenson kitabında fizik, artırılmış gerçeklik ile sanal gerçekliğin bir internet ortamında paylaşıldığı teorisini işliyor. Gelecekte, işe gidip gelmeden ofise, arkadaşlarınızla bir konsere veya ebeveyninizin oturma odasına anında bir hologram olarak ışınlanabileceksiniz!

Bazı oyun şirketleri hali hazırda Metaverse dünyasını kısmen uygulamaya geçmiş durumda. Örneğin bunlardan biri Roblox. Metavers sisteminin temel alındığı bir askeri tatbikat Business Wire…

Bu platform, çocuklar ve gençler tarafından yapılmış sayısız oyunlardan oluşuyor. Fortnite platformunda da, 350 milyon kişinin oynadığı bir hayatta kalma oyunu da yine Metaverse ile ilişkilendirilebilir.

Bir süre önce sanal konserler veren Repçi Travis Scott bu konserlerde bir “AVATAR” olarak ortaya çıkmış ve 12 milyon kişi tarafından takibe alınmıştı.

Bir “Teleportasyon”a benzetilebilecek olan bu duruma göre ekranlar, hologramlar, artırılmış gerçeklik gözlükleri zamanla sanal bir evrende buluşarak, bir tür ‘hareketliliğin akışını’ mümkün hale getirecektir.

Okuyucularımızın daha iyi anlayabilesi açısından, daha basit bir anlatımla hayatın içine nasıl sokabiliriz! Bu nedenle, bir sanal gerçeklik olan “Metaverse” hakkında bazı yorumlara ve yazılanlara bir göz atmaya ne dersiniz!

“Metaverse! Gerçekliğin, sanal olan ile ayırt edilemeyeceği geleceğin ta kendisi… Fiziksel ve dijital dünyaların birleşimi… İnsan yaşamının bir kısmının orada devam etmesi… Halihazırda pandemiyle birlikte eğitimin, çalışmanın, alışverişin online olabileceğini gördük. Şimdi sıra geri kalanlarda…

Bundan 20 yıl önce sosyal medya neyse, 20 yıl sonra da Metaverse öyle olacak. Sönüp giden değil, gittikçe büyüyen ve parlayan herkesin yer alabileceği bir teknoloji… 1980’lerden bugüne bilgisayarların, internetin nasıl evrim geçirdiğine ve dünyayı nasıl değiştirdiğine bakarsanız, bugün anlatılan bu vizyon da büyük bir değişimin habercisi…

Facebook adını neden Meta yaptı? Öyle ki yılların Facebook’u, adını Meta diye değiştirdi. Dünyanın bilinirliği en yüksek beşinci markası adından vaz geçti… Bir trilyon dolar değerinde bir şirketten bahsediyoruz.

İş, “bu proje tutmaz” muhabbetini çoktan geçti. Apple, Google, Microsoft, Roblox, Tiktok, Nvidia, Epic Games gibi şirketler milyarlarca dolar yatırıp Metaverse için savaşıyorlar. Coca-Cola, Visa, Burberry bunun bir parçası olmak için yarışan birçok markadan sadece birkaçı…

Facebook’un yaratıcısı Zuckerberg, yakın bir zaman önce Metaverse’i inşa etmek için Avrupa’da 10 bin mühendisi işe alacağını belirtti. Böyle bir yatırımın altına girdiyse vardır bir bildiği… Haber ile birlikte Metaverse ile ilgili kripto paralar adeta patlama yaptı. Neden? Bu evrende geçerli akçe olabilme ihtimallerinden…

Elon Musk neden kafayı taktı?

Tamamen sanal bir evren inşa edilecek. Bu sanal dünyada tıpkı gerçek dünyadaki gibi insanlar alışveriş yapabilecek, gezecek, konserlere, toplantılara, buluşmalara katılabilecek.

Dijital bir şehre girmek istediğimizde vize istenecek. Tabii ki çoğu bedava olmayacak. Kripto paralar geçecek. Yepyeni bir ekonomi oluşacak.

Malum Elon Musk bu işe sağlam yatırım yapıyor. İnsan beynini neuralink projesi ile birlikte bu evrene tam bağlantı için hazırlıyor. Başarılı olursa “matrix” gerçekleşir diyebiliriz aslında.

Metaverse’te internetteki sanal tipiniz yani avatarınızla var olacaksınız. Diğer avatarlarla etkileşime geçeceksiniz. Orada öğrenecek, eğlenecek, değer üretecek ve para kazanacaksınız.

Metaverse seni çağırıyor!

Decentraland, The Sandbox gibi firmalar kripto paraların ve şifreleme teknolojisinin kullanıldığı sanal evrenler yaratmaya başladı bile…

Bırakın yaratmayı adamın birine 259 parsellik sanal bir evin arsasını tam 913 bin dolara sattı… O mu akılsız biz mi öngörü sahibi değiliz, ileride göreceğiz!

Görünen şu; Metaverse trilyonlarca dolarlık bir yapı haline gelecek. En az kripto paralar kadar gerçek. Yepyeni fırsatlar sunacak. Herkes aynı internet gibi Metaverse evrenine bir şekilde dahil olacak. Blok zincir, bitcoinler, token’lar, NFT’ler, sanal ve kripto paralar boşuna üretilmedi.

Gidip de bu durumu gerçek dünya ile karşılaştırmaya çalışmayın. Birbirlerinin yerini tabii ki alamazlar. Gerçek vücudumuz ile gerçek bir dünyaya sahibiz zaten ama yetmiyor. Daha fazlası gerekiyor. İnsanlar bu sanal evrende çok vakit harcayacak. Bu görülüyor…”

Çok gelişmiş bu “Metaverse (Evren Ötesi), Sanal Gerçeklik”, simülasyon yaşam programı giriş için 3 boyutlu gözlük donanımlı özel sensörlerle donatılmış bir kask giyilerek özel donanımı ile düşüncelerini hareket haline getirecek dışsal etkileri de duyu olarak hissettirecektir. Örnekle simüle dünyada ateşe yaklaşınca ısı hissini verecek ve evinin salonunda rahat koltuk içinde macera dolu bir dünyaya olabildiğince özgür, süper donanım ve meziyetlerle bir kişi olarak yaşanabilecektir. Misal olarak; bir banka soymayı arzu ediyorsan simülasyon programı sana gerçek personeli, güvenliği, para kasaları olan bir banka sunacak. Sana kapısından girip soyguncu olduğuna ikna etmek kalmış! Öğretmen olmak istiyorsan program sana bir okul ve öğretmen arkadaşlar sınıflar müdür tahsis edilecek. İyi öğrenciler yetiştirmek artık senin bilgi ve becerine kalmış. Üstelik aynı okulda senin gibi öğretmen olmak istemiş diğer bir kişi ile de yüz yüze gelip dertleşebilecek ve ortak kararlar alabileceksiniz. Sizin etrafınızda bütün diğer karakterler sanal zeka sahip simülasyon oyuncuları bütün objeler ileri grafik animasyon tasarımlar olacak. Bu oyunun içine evinden birisi de öğrenci olarak katılacak. O öğrenci olarak katılan da gerçek hayatta öğretmenine çok kızıp sanal dünyada bunun acısını ilk karşılaştığı öğretmenden almak isteyen biri olacak muhtemelen. Beyin Cerrahı olmak istiyorsan, gerekli donanımlar, hasta, beyin, aletler önüne konup, başarılı bir ameliyat sana kalacak. Zamanla simüle oyun o kadar çok sanal yapay zeka yanında gerçek oyuncular ile de dolacak ki. Bu oynayan için haz almayı daha üst seviyelere taşıyacak.

Bu verilen misaller, kendi dünyanızda yapamayıp yapmak istediğiniz arzularınız, hayalleriniz ile birleştirin işte bu “metaverse” “Üst derece simüle edilmiş program” size bunu olabildiğince gerçeğe yakın gerçekleştirme olanağı verecek. Çalışan simülasyon programı bir nevi Tanrıcılığa oynamak gibi…!!!

“Ancak şöyle bir programın açık kapısı da olacak. O program içindeki yapay zeka kişilikler zamanla öğrenme yetisi ve deneyimlerin artması ile birlikte ortamı araştırmak ve neler olduğunu daha derinlemesine öğrenmek isteyecekler. Onlar da başlarına gelenleri nerede olduklarını nasıl bir ortamın onları sürüklediğini bilmek isteyecekler. İşte ortalık o zaman daha çok karışacak, belki de simülasyon içinde olmak tadından yenmez hale gelecek.”

Sahi size bu olaylar bir yerden tanıdık geliyor mu?

Ya biz şu anda böylesi gelişmiş bir simülasyon içinde isek!

Bazı karşılaştığımız varlık ve kişiler kendi boyutlarından yazılım yardımı ile bizim dünyamızdaki simülasyona katılan oyuncular ise. Bir gün size biri gelip “ben üst boyutta idim Dünya üzerindeki bu simülasyona katıldım.” dese ne düşünürdünüz.

Kaldı ki, her şeyin simülasyonunun yapılabildiği veya yapılabileceği istikbalimiz “Metaverse, Yaşam 4.0”, teşhis ve tedavi yöntemlerini de değiştirecek devrimsel buluşlara gebedir. Yapay Zeka, vücudumuzdaki her organın anlık simülasyonlarla modellemeleri ve matematiksel analizlerini, algoritmik tedavi modalitelerini de spontan olarak hazırlayıp, onay almadan da hastalara/canlılara tatbik edebilecektir. Metaverse ise, belki bir lütufta bulunarak, uygulama öncesi sanal ortamda tedavi alternatiflerini bize sunarak, fikrimizi alabilir!

Metaverse, bir başka açıdan bize, “Her şey ‘hiç’ bir şeydir ve ‘var’ olan aslında ‘yok’tur. Kâinatın bütün varlığı, hakikatte sadece ‘yok’luğun bir başka hâlidir ve her şey ‘hiç’tir!”, “İnsan, cennetini de cehennemini de yanında taşır!”, “Herkesin ‘Tanrı’ tahayyül ve tasavvuru, kendincedir!” ve “Bir illüzyon olan sanat, bilimin nâmütenâhi ufkudur!” ifadelerimizde ne kadar haklı olduğumuzu gösterecektir.

Sanal alemde, “sanal gerçeklik” ve “arttırılmış gerçeklik” kullanılarak, ölen çocuğu ile sohbet edebiliyor, “sohbet robotu” çocuğunun sesi ile cevap verebiliyor ve bu hususta ihtimaller nâmütenâhi(sonsuz çeşitlilik) olsa da, “Dijital Ruh”un mümkün olamayacağından haberdar olmayan bu muhteris, egoist, aç gözlü ve doymak bilmeyen vicdanını(!)0 yitirmiş, ruhunu(!) kirletmiş insan(!), 2045 yılına kadar, “nanoteknoloji ve beyin-bilgisayar arayüzü” imkanları dahilinde gerçekleşmesi planlanan “Dijital Ölümsüzlük Projesi” peşinde koşarken, insanın fıtri genetik formunu kaybettiğinde, insanlığını da yitireceğini ve insan olmaktan çıkacağını farkında değil… Nitekim, “Adem” ile “İblis”in kavgası hep var olmuştur ve var olmaya devam edecektir! “Şeytan”ın asıl hedefi, “Dijital Deccaliyet” diye tanımlayabileceğimiz, “Kriz, Kaos ve Yeni Düzen” ardışık sistemince işleyen bir mekanizma ile, yeryüzünde hakimiyet ve kölelik sistemi kurmaktır! Bununla birlikte “Küresel akıl” ve irade, tarım alanlarını uluslararası baronların uhdesine aktararak, bağ, bahçe, tarla, arazi ve ziraatı da patentleştirme ve lisanslaştırma gayretindedirler.

Bütün bu “şeytâni kafalar”, “Scientia et Amore Vitae”(yaşam için, Bilim ve Sevgi) prensibinden bîhaber olarak, toplumsal teferruatın inceliğini ve ehemmiyetini göz ardı etmişlerdir. Zira hayat, bazen fark edilemeyen bir teferruat, detay ile başlar ve anlam kazanır. Diğer taraftan “Bilim” de, ferdî/kısmî(parsiyel) ve spesifik mülahazalarla kabullenmek değil, evrensel yaşam adına anlamak için, heyecan, sevgi ve aşk ile gayret ve ter dökmektir. Nitekim her şey, gerek Kâinatta ve gerekse beyinde, içinde bulunduğu ağ ile anlamlıdır ve evrensel boyutta sistemin bütünü önemlidir. 2019 yılında, “Teorik Nörobilim”in ışığında Nörobiyoloji ve Nöromatematiğin prensipleri ile, beyindeki 38.000 nöronun bağlantısallığı ve simülasyon modellemesi incelendiğinde, bu hakikat ortaya çıkmıştır!

Atmosferin bizatihi kendisinin bir “Hard Disk” olduğunu farkında olmadan, ışıktan daha hızlı bir “hız” peşinde koşuyoruz, bilimin her şeyi izah edebildiğini sanıp yılmadan, usanmadan. Oysa, unutmamalıyız ki; bu ortamda her şey birileri tarafından kurgulanabiliyor, yönlendirilebiliyor, kontrol edilebiliyor ve şeytan kanımızda dolaşıyor olsa da, Allah kurduğu düzeni korumaya muktedirdir ve Dünya, kötülüklerden arınma ve temizlenme yeridir. Zira, ne ıstırabın ne de refahın sonu yoktur. Hepsi de geçer! Lafazanlara inat…

Kuantum; 1901’de başlayan bir düşünce silsilesi olsa da, artık Kuantum Fiziği, Kuantum Biyolojisi, Dolanıklığı, Nörokuantoloji ve Kuantik Çağ artık hayatımızın ve bilimin içine girmiş sırılsıklam, Newton’a inat… Kuantum Mekaniği, hayatın fiziği ve sırrıdır! Kuantum Alanı kuramına göre, parçacıklar kuantum alanındaki titreşimlerdir ve dalga boyu, parçacığın kütlesi ile ters orantılıdır (Planck Sabiti). Parçacıklar aynı zamanda dalga, dalgalar da parçacıklardan meydana gelir ve her kütlenin dalga salınımı yapan dalga boyu vardır. (Compton Dalga Boyu).

Dalga boyu, bir ışık dalgasının ardışık iki tepe noktası veya çukurları arasındaki mesafedir. Dalga Spektrometrisi ile dalga boyu ölçülür. Dalga boyu dağılımı, sıcaklıkla doğru orantılıdır. “Dalga boyları” deyince de, Nobel alması beklendiği halde, 1915’de Çanakkale’ye gelip orada aradığını bulan(!) İngiliz Fizikçi Henry Moseley’i de zikretmek gerekir!

“Spektra”,(Işığın Ruhu) bir şeyin ruhu anlamına gelir. “Işık Dalga Boyu”, 400-700 nm arasındadır. 700 nm üzeri infrared, 400 nm altı ise ultraviyole olup, mavi 440 nm, mavi-yeşil 490 nm, yeşil 540 nm, sarı 590 nm ve kırmızı 640 nm’dir. Elektriğin mistik(!) ve efsunlu bir yanı olsa da, ışık da, elektrik de, aynı bütünün parça ve üniteleridir. Gerçi bir olayı tam olarak anladığımızda, hadisenin mistik ve sihir durumu bozulur!

Maddeyi oluşturan parçacığa “Fermion”, enerjiyi oluşturan parçacığa “Boson” adı verildiğini de ifade etmeliyim! Makro düzeyde değil amma, mikro düzeyde “kuantum ışınlama” mümkündür! “Işık Hızı” da, asla “Hız Limiti” değildir! Işınlanabilir olsalar da, bir elektronun altyapısını ve felsefesini tam olarak bilemiyoruz ve bir elektronu bir diğerinden ayırt edemiyoruz şimdilik.

Bir parçacığın hem yerini hem de hızını aynı anda tespit etmek mümkün değildir. Momentum ve kunumunun aynı anda ölçülemez olduğu “Heisenberg’in Belirsizlik Prensibi”ne göre, aynı anda hem parçacık hem de dalgadır. Elektronlar ise, bazen parçacık, bazen de dalgadır. Yani elektron, ne parçacıktır ne de dalga… Sadece “Kuant”tır. Ölçüm yapılana kadar hem dalga, hem de parçacıktır. “Schrodinger’in Kedisi” örneğinde olduğu gibi, ölçüm yapılınca ya parçacıktır, ya da dalga… Zira, “cehalet hayatı kolaylaştırsa da(!)” bilim insanları olarak bütün analoji(örnekleme) ve modellemelerimizi, bilimsel müktesebatımıza ve tecrübelerimize göre yapmaktayız. Bilmediklerimize göre değil! “Karmaşık Sistemler Fiziği” ile, her şeyi modellemek mümkündür. Prof. Dr. Gell-Mann’ın başında bulunduğu “Santa-Fe Enstitüsü”nde, “Karmaşık Sistemler Fiziği”, “Dinamik Sistemler Fiziği” ve “Kaotik İlişkiler”, üzerinde çok çalışılan alanlardır. Bu nedenle, “buldum” diyen bulamamış, “bulamadım” diyen bulmuştur!

“Atom üstü” dünyasının kurallarını Fizik belirlerken, “atom altı” dünyasının kurallarını Kuantum belirler. Atomlar da “şuurlu”durlar ve bu çerçevede davranış gösterirler! Bu arada, daha iyi anlaşılabilmesi açısından küçük bir Kuantum Fiziği bilgisi vermek gerekirse; dalgalar, bir parçacık olarak tanımlanacak frekans, genlik ve dalga boyunda titreştiğinde buna “salınım”, bir elektronun momentumunun belirsizliği sebebi ile veya ısındığı için rastgele titreştiğinde, buna da “titreşim” adı verilmektedir. Titreşim, bir ortamın düzenli osilasyonu, deformasyonudur.

Bir cam bardak yere düşünce, yer çekimi alanında aniden durması sonucu açığa çıkan enerji sebebi ile hızlı bir şekilde titrer ve dalgalanır. Aniden durma ile de dalganın şiddeti bardak moleküllerinin bağlarını kopararak bardağın bütünlüğünü bozar ve osilasyonu bardağı kırar. Yine, kulak zarının titreşimi ile sesleri duyduğumuz ve bir cismin yere çarpması ile atom ve moleküllerinin titreştiği örnekleri, olayı kavramak açısından önemlidir sanırım. Zaten, atomların bağları rahat durmaz ve devamlı titreşim içerisinde oldukları için, gitar telleri gibi müzik çalarlar! Nitekim biz de, anladıklarını sananların, aslında hiç anlamadıkları bir “Meçhuller Âlemi”nin, Kâinatta her ne varsa birbirine asla benzemeyen farklı ve esrârengiz titreşimleri değil miyiz ki… Birbirimizden tek farkımız, sicimlerimizin titreşimleridir.

Kimyasal moleküller de, burnumuz için sinyallerle müzik çalar! Buna koku moleküllerinin bağlarının farklı titreşimi sebep olur. Badem ve siyanürün aynı kokması, titreşimlerinin de aynı frekansta olması sebebiyledir. Farklı titreşim, farklı koku demektir. Farklı kimyasallar, farklı duygular yaratır. Koku molekülleri kendi reseptörlerine kilitlenir ve o spesifik duyguyu yaratır Burnumuz molekülleri koklamaz, onları dinler! Beyin, 400.000 farklı çiçek kokusunu ayırt edebilir kabiliyettedir. Koku duyusu, işitme duyusuna benzer. Kuantum koku teorisi(Kilit-Anahtar Teorisi) eğitilen meyve sinekleri ve köpeklerde yapılan deneylerle doğrulanmıştır.

Yine “Kuantum Alanı ve Dolanıklığ”ı demişken, kısaca ifade edecek olursak; 1980’lerin başında, Paris Üniversitesi’nde bir araştırmacı olan Alain Aspect, tek bir ata orjinli atomaltı iki nötronu (parçacık ikizini) deneylere dahil etti. Aspect, parçacıklar arasında bir mesafe bırakarak, parçacıkların birbirleriyle olan bağlarını incelediğinde, sonuçların çok ilgi çekici olduğunu fark etti. Aynı kökten (atomdan) alınmış iki nötron, birbirlerinden uzakta olsalar bile, birbirleriyle haberleşiyorlardı. Bir nötrona yapılan etki anında diğerinde de ortaya çıkmaktaydı.

Bu durum, John Stewart Bell‘in teoreminin kanıtı anlamına geliyordu. Fizikçiler, ortak atadan gelen parçacıkların aralarında mutlak bir bağın olduğunu, dahası bu bağın uzaklıkla bağlantılı olmadığını müşahade etmişler ve Albert Einstein’in itirazına neden olan “ışık hızından da hızlı haberleşme”, kanıtlanmıştı. Aslında bu, ışık hızından hızlı haberleşme yerine, “eş evreli, eş mekanlılık” ya da “dolanıklık” (Entanglement) olarak tanımlandığında, daha doğru olacaktır. Nitekim parçacık fiziği bize göstermiştir ki; ortak tek atadan gelen parçacıklar, ve/veya da bir defa bile etkileşime geçmiş olan parçacıklar, birbirlerinden hiçbir zaman ayrılmıyorlar, aralarındaki mesafe ne olursa olsun, ister bir metre ister bir galaksi uzaklıkta olsunlar, parçacıklar birebirlerinden anında haberdar oluyorlardı. Şimdi biliyoruz ki, sadece parçacıklar değil, maddeler bile birbiri ile iletişim içindedirler!

Sicim teorisyenlerine göre, “Parçacık”lar arasındaki tek fark, sicimlerinin bir gitarın telleri gibi, farklı farklı titreşimleridir. Teorik Fiziğin reddetmediği bir durum; “Kuarklar, her şey, her yerde, her zaman birbiri ile etkileşim içinde…” olmasıdır. Kozmik bir senfoni olan Kâinat’da her şey, aynı enerji iplikçiklerinin farklı titreşimlerinden meydana gelmiştir. “Kuark”ların kalbinde de, enerji iplikçikleri bulunur. Bu “enerji iplikçikleri”ni; bir kum tanesininin milyarlarca olan atomlarından birini alıp güneş sistemi kadar büyütebilsek, bir sicimin Dünyadaki sadece bir ağaç kadar kalabildiğini düşününce, belki tahayyül etmek mümkün olabilecektir! Zira Kâinat, kozmik bir senfonidir ve derinlik, uzunluk, yükseklik, zaman ve uzay boyutlarındaki noktasal ve felsefi bir tespitten ibarettir. Sicimlerin matematiği altı boyut üzerine inşa edilmiştir. Nitekim, elektromanyetizma da bükülebilmektedir! Bu sebeple diyoruz ki, atomlar hikâyenin sonu değil, başlangıcıdır. “Takyon”lar ve “Graviton”lar ise, kütlesiz parçacıklar olup, ışıktan çok daha hızlı hareket etmektedirler.

“Zaman” demişken, halen “zaman” üzerinde bilimsel çalışmaların olduğunu belirtmek isterim. Her durumun, kendi içinde bir “zaman”ı vardır ve “zaman” içinde bulunduğu duruma göre, madde ve çevre ile ilişkilidir ve değişim gösterir. Uzay-zaman etkileşiminin hız algısını değiştirdiği gibi, zaman-madde etkileşimi de algımızı değiştirmektedir. Unutulmamalıdır ki, zamanı “zaman” yapan madde, maddeyi “madde” yapan da zamandır! “Madde” olmasa, “zaman” da olmayacaktı. Zaten, beklenen ile gözlenen arasındaki münasebet de, bu çerçevede izah edilebilmektedir. “Normal akılla bilim yapılmaz!” sözü, sanırım bu sebeple söylenmiştir!

Ancak, “Zaman ve Uzay”ı tek bir parça olarak düşünmek gerekir. Nitekim uzayda, her nokta birbirinden uzaklaşmakta ve Evreni genişletmektedir. Burada yer çekimi, mesafenin karesi oranında azalır(Kip Thorne). Gravitasyonun etkisi… Bu nedenle, düşünce deneyleri çok dikkatli yapılmalıdır.

Diğer bir açıdan bakıldığında, “Şimdi” kavramı, “Ebediyetçiler”in düşüncesi olsa da, “Zaman” algısal olup, reel bir durum değildir. “Zaman”ı durdurmak, insanları uyutup istendiğinde uyanmak veya uyandırılmak söz konusu olabilir. Bu uyku halinde, uykuda olan insana ve hatta hayvana, istenilen binlerce film izletilebilir ve zaman içinde “zaman” yaşatılabilir. Bu hususta gerek Amerika’da Chicago ve gerekse Japonya’da, “uykuda rüya kaydı, editleme, izleme ve izletme” çalışmaları sürdürülmektedir. Nitekim, hayvanların da rüya gördükleri bilinmektedir!

Yine bu çerçevede, zaman içinde maddeye ihtiyaç var mıdır, zaman büyük patlama ile mi başlamıştır, zaman maddeden bağımsız mı, “rüya içinde rüya” mümkün mü, biyolojik ve reel zaman farklı mı… gibi sorulara net cevaplar aranmaktadır.

Kuantum Fiziği ayrıca, dünyayı aslında tüm maddi gerçekliği yeniden tanımamız gerektiğini gösterdi. Zira Niels Bohr’un, “Gerçek olarak nitelendirdiğimiz her şey, gerçek olarak niteleyemeyeceğimiz şeylerden oluşuyor” sözleri, ne kadar da doğruymuş… Yine Bohr, “Eğer Kuantum Fiziği sizi derinden etkilemediyse, onu hala anlamamışsınız demektir!” diye de ekliyordu. “Kuantum Fiziği, birbirinden uzak “gördüğümüz” parçacıkların aslında daima birbirlerinden haberdar olduklarını, dahası bu haberleşmenin, olay anında, tam da olay gerçekleşirken, hiçbir gecikme olmadan gerçekleştiğini gösteriyor bizlere. Birbiriyle bir defa bile etkileşime geçmiş parçacıklar, sonsuza dek etkileşim içinde ve birbirlerinden haberdar olacaklardır. Ayrıca, Büyük Patlama gibi bir ortak ata olduğundan, tüm evren birbirine dolanık bir parçacıklar yumağı olmalıydı. Öyleydi de, biz bu yüzyılda anlamaya başladık. Buna müteakip, uzaktan etkileşimin hiçbir zaman gerçeküstü bir durum olmadığı anlaşılır oldu. Aslında ‘uzaktan’ kavramı da, parçacık fiziğine aykırı bir anlam içeriyor. Çünkü gelinen noktada, tüm varoluş, geçmiş, şimdi ve gelecek, zamanla birlikte tek bir noktaya toplanmış gibi görünmekte.” “Beyin Sizsiniz 4.0 Kuantik Çağ” isimli kitabımızda açık açık ifade ettiğimiz gibi…

Hayatın dengeli idamesi açısından, Dünyanın manyetik alanı çok önemlidir. Hayvanların yönlerini nasıl buldukları hep merak konusu olmuştur. Çin’de yaşayan bir grup fil geçen ilkbaharda yola çıktılar ve yaklaşık 500 km yol alarak güneye Myenmar veya Laos’a doğru göçe başladılar. Bunu neden yaptıkları bilinmiyor. Bilimciler merakla takip ediyorlar.

Nature’de Haziran 23, 2021’de çıkan “Magnetic sensitivity of cryptochrome 4 from a migratory songbird.” başlıklı yazıda araştırma sonuçları yayınlandı. Göç eden ile göç etmeyen kuşlar arasında cryptochrome 4 (CRY4) üzerinden bir araştırma yapılmış.

Yön bulma konusunda iki ana görüş ortaya çıkmıştır. Birincisi; kuşların bedeninde belli bir dizilimde bulunan oksitlenmiş demir bileşiği manyetit (Fe3O4) kristallerinin fiziksel ilişki halinde bulundukları mekanorespetörler üzerine tork(torque) uygulaması ile dönme kuvveti sağladığı ve mekanoreptörlerdeki iyon kanallarının açılıp kapanması ile bedenin yeniden hızalanmasını sağladığı şeklindedir. Diğer görüş ise; göç eden canlıların retinasında yer alan ve magnetik olarak duyarlı olan cryptochrome’lar manyetik alan değişikliğinde rol alarak yönü sağlarlar. Bu çalışmalar bile, elektromanyetik alanlardaki gelişme ve ilerlemeleri ileri derecede etkilemiş, yaşamın boyut değişimine sebep olmuştur.

Manyetik alan, çip mip derken akıllı tozlar hayatın içinde … Ve “Akıllı Tozlar”a gelince, N. Öz’e kulak verelim isterseniz: Sık sık “Nesnelerin İnterneti” kavramını duyuyoruz. Bu kavramın kapsamında ağa bağlı sensörlerle istediğimiz herhangi bir ortamın, binanın, şehrin sayısal olarak daha iyi anlaşılması da var. Örneğin; ışık, sıcaklık, titreşim, manyetik alan ve kimyasal ortam verilerinin toplanması ve big data analizleri… “Smart Dust” tam bu noktada çığır açma potansiyeli taşıyan bir buluştur. Hayal edelim bir defa… Mikroelektromekanik sensörler tüm şehirde serbestçe dolaşsa ve biraz önce bahsedilen verileri kablosuz ağ üzerinden iletse, işte “Akıllı Toz” (Smart Dust) bu minik sensör topluluğuna verilen isimdir. Peki hangi alanlarda kullanılır? Sensörlerin çok küçük olması nedeniyle insanlar tarafından görülmesini zordur, hatta imkansız sayılır. Buna bağlı olarak ise, askeri alanda veya güvenlik gerektiren alanlarda, korunacak bölge hakkında rahatça bilgi edinilebilir. Faydalarından bir diğeri ise, deprem hakkında öngörü sahibi olabilmektir. Sensörler sayesinde ses dalgaları incelenebilir ve deprem merkezleri tarafından kullanılabilir. Bunun dışında yangın, ulaşım, taşıma alanlarında çalışmalar öngörülmektedir. Kullanım maliyeti nedir diye düşünecek olursak, sensörlerin küçük ve maliyetsiz olduğu öngörünse de bağlantı için uygun bir ağ gerekmektedir. Kullanım şekline uygun bir network, yüksek maliyetlere sebep olabilir. “Smart Dust” yani “Akıllı Toz”un geleceğimize katkısı olacağı açıktır. Bu da, keşke hayatın yararına kullanılabilse sadece…

Bu arada felsefe yapmadan, şunu da ifade etmeliyim ki; istikbalde herhangi bir elektronik araç, metalik veya biyolojik implant(Ancak, Los Alamos’da yapılan incelemelerde, içlerinde Dünya dışı elementlerin de bulunduğu “meteorik maddeler”in tespit edildiği bildirilmiştir. H.A.) ve aracıya ihtiyaç kalmadan, “Beyin Sizsiniz 2, Beyinler arası İnternet, wbw ve gbw” isimli kitabımda da ifade ettiğim gibi, beyinler arası iletişim ve haberleşme mümkün olacak, bedenlerimiz bilgilerin toplandığı ve muhafaza edildiği en kapasiteli “DATACENTER” görevini ifa edecektir! Bakterilere fotoğraf yüklenebildiği gibi, DNA’ya da video ve film yüklenebilecektir. “Organik Bilgisayarlar” yola çıktı bile…

Bütün bunlarla birlikte, “İnsan 3.0, Yeni İnsan, Arketip” adlı kitabımda çok detaylı olarak anlattığım gibi, genetiği değiştirilmiş hücreler, yarı canlı implant antenler, beden içi ve organlar arası muhabere sistemleri, resetlenen(sıfırlanan) ya da “hack”lenen(ele geçirilen ve kontrol altına alınan) beyinler, hibrid bitkiler, gıdalar ve canlılar, “5 G, 6 G ve baz istasyonları da her yerde…” derken, halen mevcut olan fıtrî “İnsan” formu, biyoteknolojik gelişmeler ve “öleceğine inandırılmış korku imparatorluğu” deneyinde olduğu gibi ön kabuller ile, insan ırkının en son numunesi olabileceği endişesini taşıdığımı da ifade etmek istiyorum! Nitekim, herkes, etrafta olup bitenden, şer odakları tarafından hazırlanan tuzaklardan, menfur planlardan, ufuktaki felaketten ve çevrilen dolaplardan habersiz, kendi kafasına, keyfine ve menfaatine göre egoist bir yol, bir hayat tarzı, bir din, bir inanç sistemi geliştirmiş ve o çerçevede, istikbal kaygısı olmadan, umursamaz bir tarzda yaşayıp gidiyor! Zira onlar, “Eline fırsat geçince, tabiatı bozmayı, kaynakları, kültürü, çevreyi, fıtratı ve nesilleri bozguna, fesada uğratmaya çalışır…”(Bakara 205).

Nitekim halen ahlak, erdem, haysiyet, onur, izan, irfan, ihsan ve burhan nasipsizi içten pazarlıklıların (artık ayan beyan olmuş, gizlisi saklısı kalmamış ya…), “zaman”, “madde” ve “insan” üç’lemi üzerinde değişiklikler yapma gayretleri ve ölümsüzlük gayesine matuf yoğun çalışmaları devam etmektedir! Zaten “Yeni dünya düzeninin gönüllü köleleri” olabilmek için, herkes de çoktan sıraya girmiş bile… İnsanlara zehiri altın tasta bal refakatinde sunanlar, dünyayı masumiyetlerine ve hümanist, evrensel kahramanlıklarına başka nasıl inandırabileceklerdi ki… Masum “Gen Transfer”i ve “Gen Tedavisi” adı altında artık her şey yapılabiliyor. Nüfus kontrolü için, savaşa ne gerek… Öldükten sonra bile, bir hafta süre ile protein sentezleyen genler vardır. Psödogenler, zaten genlerin gerektiğinde “yedek parça” olarak kullandıkları “marketleri” değil midir ki…

“Z Kuşağı”, “ Q Kuşağı” derken, Homo Sapiens değişiyor. Günümüz insanı, özgür düşünen ve bağımsız yaşayan son jenerasyon, “Biyolojik Son İnsan Kuşağı” olabilir. Bu kafada gidilirse, Dünyayı, hatta Evreni(!) veri bankeri küçük bir elit grup kontrol edecek ve yönetecektir. İnsanlar, idare edenler ve edilenler diye iki farklı pozisyonda olacak! Kural dışı hareket edenler, etmeye yeltenenler ve hatta bu düşüncede olanlar “hack”lenecek ya da, anında resetlenecek, yok edilecek!

Bu ihtimaller hayal gibi geliyor insana ama, prototip düşüncelerin ayak sesleri çok eskilerden duyuluyor. Amerika’da “Karanlık Bilim” tarafından 1932’de, 600 kişi üzerinde yapılan “Tusgkegee İnsan Deneyleri”ni unutmadık. İnsanları fare gibi, kobay gibi kullandılar! Frengi hastalığı bulaştırılıp, tedavi edilmeyen zenciler… Farelerin, kobayların ve her hayvanın da hakkı olduğunu vurgulamak isterim bu arada. 1942’de Guatemala’daki uygulamalar ise yürekler acısı… “İnsancıl araştırmalar” yapıyorlardı ya… Bu canavarca deneyler, 1972’de gazetelerde deşifre edilince, 1997’de Amerika Birleşik Devletleri “özür dilemek(!)” mecburiyetinde kalmadı mı!

Hayal ve idealleri uğruna, “erkeklik” ve “kadınlık”ın(dişiliğin) gereksiz ve söz konusu olmadığı, hormonların manipülasyonu ile, herkesin istenen/istenilen cinsiyete ve forma dönüştürülebileceği, “toplumsal cinsiyetin” organize edilebileceği bir dünyayı gaye edinip bu uğurda gayret sarf edenler, nemelazımcı tufeyli ve asalak zihniyetin mebzul olduğu yerde, haklı olarak(!) at oynatmaktadırlar.

Bilimin ufku olan “sanat”(Yapaylık, Art, Künstlich, Sun’î), zaten bir illüzyondan ve bir teoriden ibarettir. Hayatta, her şeyin bir teorisinin ve bir düşünce boyutunun olduğunu da unutmamak gerekir. Sokrat, “Yazı, insanın aklını tembelleştirir!” derken, düşünsel fonksiyonun ehemmiyetini vurgulamıyor muydu”! Diğer taraftan, “Sokrat”ik açıdan bakıldığında, “Presokratik”lere inat, hayatı bir “komedi” sayan Demokritos da, “trajedi” kabul eden Heraklitos da, haklı gibi gözükmektedirler! Zaten filozoflar, kendi benliklerini yarattıkları felsefenin iradesine teslim ederek, bu alemde akıllı olmanın hiçbir anlamının olmadığını, en zekice yolun barbarca delirmekten ibaret olduğunu ifade etmemişler miydi.

Felsefe, matematik, bilim ve mitoloji, birbirini besleyen ve doğurgan kavramlardır. Goya’nın “Satürn” Tablosuna bakınca, Yunan mitolojisinde, Uranüs’ü öldüren oğlu Kronos(Satürn), iktidar korkusundan kendi çocuklarını da yememiş miydi! Üranüs’ten döllenen deniz, deniz kabuğu içinde Venüs’ü doğurmamış mıydı? Ya Osiris ve İsis… Diğer yandan, Kabil ve Habil… Felsefi boyuta da, mitolojik boyutta da, inançlar ne kadar da çok etkilenmiş…

Ancak küresel elitler, “altın vuruşu” gıda ve su üzerinden yapacak olsalar da, tüm semavi dinleri bir tarafa iterek, Dünyaya “din dersi” vermeye ve insanları “Mankurt”laştırmaya gayret etseler de, herkes “kendisinin tanrısı” olma yolunda olsa da, ilmî ve ilâhî perspektifte şurası da çıplak bir hakikat ki; herkes kendi kaderinin, talihinin ve akıbetinin mimarı ve mühendisidir. (İsra 13). Nitekim, Helenik felsefe üzerine şekillenmiş Avrupa felsefesi de, eski Mısır ve Doğu Felsefesinin Semavi ve Tanrısal düşüncelerinden doğmuş ve beslenmiştir.

Ya “Tanrı Geni” veya “İman Geni” WMAT2…

“Tanrı Geni WMAT2” ilginç değil mi! Kısaca ifade edeyim. “WMAT2 TANRI GENİ”nin %1’den fazla etkili olmadığı belirtilmişti. Tanrı geni hipotezine göre, “WMAT” isimli özel bir gen, insanları manevi ve mistik tecrübelere yatkınlaştırmaktadır. Bu fikir, Amerikalı Genetikçi Dean H. Hamer tarafından ortaya atılmıştır. ABD Ulusal Kanser Enstitüsü’nün, Gen Yapısı ve Düzenlenmesi Birimi’nin müdürü olan Dean Hamer, 2005 yılında “Tanrı Geni: İnanç Genlerimizde Nasıl Donanmıştır” isimli bir kitap yazmıştır. (Hamer, Dean (2005). The God Gene: How Faith Is Hardwired Into Our Genes. Anchor Books. ISBN 0-385-72031-9.)

Buna göre; “Tanrı Geni hipotezi, bazı davranış-genetiksel, nörobiyolojik ve psikolojik çalışmalara dayanmaktadır. Hipotezin ana önermeleri şu şekildedir:

  1. Maneviyat, psikometrik ölçümler ile nicel olarak gözlemlenebilir.
  2. Maneviyatın altında yatan eğilim kısmen kalıtsaldır.
  3. Bu kalıtımın bir kısmı VMAT2 genine isnat edilebilir.
  4. Bu gen monoamin seviyelerini değiştirir.
  5. Maneviyatlı bireyle doğal seçilim tarafından tercih edilirler, zira onlarda hem doğuştan bir iyimserlik duygusu vardır ve hem de fiziksel ya da psikolojik seviyelerde pozitif etkiler üretirler.”

Biraz ibret gözü ile Hücreye, Çekirdeğe, DNA, Gen ve Ribozoma bakalım, çekirdeğin zarına dokunmadan, incitmeden! (Fatır Suresi, 13. Ayet). Ne dersiniz… Bilindiği üzere, normalde hücre çekirdeği içinde GENOM bulunur. Her kromozomda “Gen”lerin meydana getirdiği uzun bir DNA zinciri zardır. Günümüzde bilim insanları, bu 6 milyar DNA bazına 3 milyar baz daha ilave edebilmek için uğraşıyor olsa da… “Histon” adı verilen proteinlerin etrafına sıkıca bağlanmıştır. Genler, protein yapımından sorumludur ve Gen açıldığında, RNA Polimeraz Gen’e tutunur, DNA boyunca ilerler ve mRNA’yı oluşturur. Çekirdekteki serbest bazlar, DNA koduna göre mRNA’ya eklenir ve “Kopyalama” denen hadise gerçekleşir. mRNA protein üretimi için kullanılmadan evvel, bu RNA kısımları silinmesi gerekebilir. Daha sonra, mRNA stoplazmaya geçer ve protein üreten ribozoma bağlanır. Ribozomda, getirilen şifre doğrultusunda da, 20 farklı çeşitte bulunan aminoasitlerden protein sentez edilir. Taşıyıcı RNA, aminoasit moleküllerini ribozoma taşır. mRNA bir seferde üç baz okur ve her okuyuşta bir taşıyıcı RNA’ya karşılık gelen aminoasit verir. Bu aminoasitler de zincire eklenir. Son aminoasit eklendikten sonra da, zincir karmaşık bir şekilde katlanır ve protein oluşur! Bu konudaki malumatı, hadisenin daha iyi anlaşılabilmesi ve biraz da tefekkür için, bu kadar vermekle iktifa ediyorum.

Robotlardan ve yapay zekalardan meydana gelmiş futbol, voleybol, basketbol ve her türlü alanda spor müsabakalarının ve turnuvalarının yapılacağı zaman çok yakındır. Robotların da bir yazılıma, bir donanıma ve bir tasarıma ihtiyaçları var. “Silikon yüzlü robotlar” da cabası… Yapay Zeka, bilim de yapabilecektir!

Yapay zekanın insandan çok daha fazla bilgi toplayabildiği dünyamızda, hayat adına fıtrî neslimize etik ve ahlak değerlerini öğreterek ilkeleştirmeli ve benimsetmeliyiz. Zira, güçlü olmaktan ziyade, ilkeli ve dayanıklı olmak esastır. Girişken olmaktan ziyade de, girişimci olmak… Ahlaklı olmak da bir tekamül neticesidir ve insan tekâmülü oranında ahlaklıdır! Kodlama öğrenerek, algoritmik düşünmek, herkesin esas görevi olmalıdır. “Boynuz kulağı geçmezse” de yerimizde saydığımızın farkında olmalıyız.

Robotik uzmanlık, robotik san’at uzmanlığı, robotik tasarımcılar, robot endüstrisi nereye gidiyor! Hiçbir tedbir aldık mı! Ne gibi hazırlıklarımız var! Durumun ciddiyetine ne kadar vakıfız! Robot tamirciliği ve robot yedek parça ihtiyacımızı kim karşılayacak, hiç düşündük mü? Nitekim robotlar, “Pahalı Köle”lerdir! Köle olmasına köle de, lakin kendi aralarında bir lisan geliştirebilme kabiliyetinde ve itiraz hakkı olabilecek “köle”!

Robot hakları ve sahibinin durumu ne olacak. Ya “robot ahlakı”… Biraz kafa yorup düşünün bakalım.! Altından neler neler çıkabilir. Yüz tanıma, dikizlemeler, gizli gizli fotoğraf çekmeleri, vs… bilgi ve belge depolamaları etik mi? Mahremiyet kalacak mı evimizde, yatak odamızda… Rahatsızlık vermez mi. Sadece mühendis yazılımlarına sadık kalarak mı fonksiyonlarını sürdürecekler. Robotlara “kibarlık” da “hırsızlık yapmak” da öğretilemez mi. Bal gibi öğretilir. Çünkü, her ne varsa hırsızdır bu Alemde! Hava, su, taş, toprak, hayvan, zaman ve insan…

Robotlar “sinirlenince”, “canı” sıkılınca, “kızınca” ne olur, düşünebiliyor muyuz! Çünkü robotunuza, duygu sensörleri monte edilebilir, programları yüklenebilir ve çocukların durumlarını, sahibinin stresini ve huzursuzluğunu, nabzınızın hızlandığını, yavaşladığını fark edebilir ve ona göre tepki verebilir. İstenilen şekilde, sevimli, sevimsiz ve gayeye matuf eğitilebilirler. Müteharrik robotlar, yük taşıyan robotlar, Alzheimer gibi bazı hastaların meşguliyet tedavisi için kullanılabilecek robotlar isyan edebilir mi. Robotlar neden duygusal olmasınlar ki bu donanımları ile… Kafanız karıştı değil mi! Evet… “Transhümanlar”, “İnsansı Robotlar”, “Robotumsu İnsanlar” ve “Android Robotlar” İnsan-Robot etkileşimi çerçevesinde çok önemlidir. Dikkatlerden kaçırmamak gerekir!

Her fırsatta tekrar tekrar üzerinde duruyor ve uyarıyorum ki, sadece milletimiz için, insanlık için, dünya için değil, münhasıran “Hayat” ve Cihânın istikbâli için, evrensel boyutta genetik, yapay zeka, robot bilimi, nörobilim ve nanonörobiyokuantoteknoloji alanlarına acilen yeterli yatırım yapılmalı, adam yetiştirilmeli, genç ve zeki beyinleri, bu sahalarda atılım yapılabilmesi için, fizik, kimya, matematik ve biyolojiye yönlendirilmeleri ve uluslararası düzeyde kurum, kuruluş ve yönetimlerce desteklenmelidir. Nitekim İslâm da, erdemli toplumu, ittifakı ve yaşama katkı sağlamayı emrederken, ayrışmayı, tefrikayı ve zarar vermeyi yasaklar!

Beyin demişken, beyin hakkındaki bilgilerimizin her gün yenilendiğini, bazı bilgilerin eskidiğini, değiştiğini ve hatta yanlışlığını fark ediyoruz. İnhibitor ve Excitator nöronların birbirini nasıl etkilediklerini, beyin dinamik ve anatomik haritalama yöntemini nasıl değiştirdiklerinin, gen expresyonlarının, hücre dizilimi ve morfolojisinin daha iyi anlaşıldığında, dijital dünyanın daha etkin ve kolay bir şekilde kontrol edilebileceğini farkında olanlar, 2027 yılına kadar sürecek 6.6 Milyar Dolarlık bir proje planlamış ve başlatmışlardır. (Nature, Ekim 7, 2021). Nitekim Beyin, “Kuantum Biyoloji ve Fiziği” kaidelerince çalışan bir “Kuantum Bilgisayarı”dır. Her bir “nöron”, bir bilgi ağı gibi çalışır ve her “nöron” da bir beyindir! Her şey onu anlamakla başlar. Halen, Çin dünyanın en hızlı programlanabilir “Kuantum Bilgisayarlar”ını inşa ediyor.

Hemen yeri gelmişken ifade etmeliyim ki; Evreni simüle edebilen “Kuantum Bilgisayarlar”, “sınırsız güç” anlamındadır. “Sınırsız güç” olarak kabul ettiğimiz “Kuantum Bilgisayarlar” ile, proteinler, moleküller, ilaçlar ve her şey simüle edilerek, yıllarca sürecek araştırmalar çok kısa sürede sonuçlandırılabilir ve hayatın hizmetine sunulabilir.

1Giga Hertz işlem yapan “Kuantum Kuyuları”nı da, malzeme mühendisleri inşa ediyor artık! Zaten LED(Light Emitted Diot) de, kuantum kuyularının ürettiği (flexible) bir ışık… Artık, Tıptan, Hukuktan Sosyolojiye kadar, Kuantum’un burnunu sokmadığı, yaşamın hiçbir alanı kalmadı, kalmayacak da… Kuantum ile Astronomi de birbirini besler.

Dünyan ekonomisinin yarıdan fazlasını üreten Kuantum Mekaniği olmadan, yaşam mümkün değil günümüzde ve gelecekte. Pozitron(pozitif yüklü elektron) vücutta gidip kanser hücresini bulabiliyor (PET), iki parçacıktan oluşan Hidrojen Atomu, ve Proton’dan süper iletken teknolojisi ile görüntü alabiliyoruz(MR)… Kalbe takılan stentlerin teknolojisinde de, Kuantum Mekaniği kullanılmaktadır.

Evet, beynimde fırtınalar kopuyor. Nasıl kopmasın ki… Yazılı ve sözlü bütün bilgiler, ve olan-bitenler, hepsi bir yerlerde depolanıyor, muhafaza ediliyor, gerektiğinde kullanılmak üzere pusuda bekletiliyor. “Sosyal ağ”ın, “veri toplama ağı” olarak da vazife gördüğünü “sağır sultan” bile duymakta ve bilmekte artık.

Hiç kimse yalnız değil ve mahremiyetini yitirmiş bu Âlemde. Nerede, ne zaman, kiminle ne yedin, ne içtin, ne konuştun, ne düşündün, neyi beğendin, nereleri ve kimleri ziyaret ettin, mesajların, her şey herkesçe ayan beyan artık…

Gerçi “1” veya “0” kulanan “Bit”lerin yerini, hem “1” hem de “0”ı kullanan “Kübit”lerin aldığı “Kuantum Bilgisayar ve İnterneti”nde, mesajlar fotonlarla(ışık parçacıkları) iletildiğinden çok güvenli olacağı ve dışarıdan müdahale edildiğinde mesajın kendini imha edeceği iddia ediliyor/biliniyorsa da, ona da bir yol bulur bu insanlığını yitirmiş zihniyet. Madde ve enerjinin davranışını atom altı düzeyde, iplicikler seviyesinde çözmeye çalıştığımız bu mecrada, insanlık hayat adına aklını başına toplamazsa, bu karanlık zihniyetin mel’un planları bitmeyecektir.

“Zayıf” ve “Güçlü” formları ve alt grupları olan ve denetimli(Supervised), denetimsiz(Unsupervised) ve pekiştirilmiş(Reinforcement) fraksiyonlardan müteşekkil “Makine Öğrenmesi”(Machine Learning) ve “Derin Öğrenme”yi de ihtiva eden “Yapay Zeka” Algoritmaları, toplumu istenilen düşünce, hayat tarzı ve davranışa yönlendirebilmekte, yönetim, siyasi parti, fikir, inanç, düşmanlık, cinsellik ve ahlaki parametrelerin değiştirilmesinde, “kadın-erkek”, “erke-kadın” davranış, yaşam farklılaşması, eğilimi ve “moda”sında etkin olmaktadır. Bu zamanda, “Sanal terör ve dijital ahlaksızlık pandemisi”nin hüküm sürdüğünün ve bu tehlikeli oyunun kontrolünün kasıtlı olarak yapılmadığı ve engellenmediği kanaatindeyim!

İnternetteki dijital fuhuş(!) ve sohbet odalarının, savaş oyunlarının, medya vasıtalarının tehlikelerini farkında mıyız. Sanal ortamda, herkesi öldürüp tek başına kalan bir erkek çocuğun ruhsal gelişiminin nasıl olacağını ve kötü etkilerini tahmin edebiliyor muyuz. Bu hususlarda, herkesin ama herkesin, mesuliyetinin ve hatasının olduğunu, kendi ölçeklerinde bir şeyleri yapmaları gerektiğini aklımızdan çıkarmamalıyız.

Dijital terör ve sanal magazin programları, ebeveynlerin evlatlarına karşı mesuliyetlerini ve yapmaları gereken esas görevlerini bile unutturmuş, anne ve baba olmayı zorlaştırmıştır! Bu çerçevede, akl-ı selim sahiplerinin bir an evvel, evrensel boyutta, dijital etik ve ahlaki kuralları belirlemeli ve çok sıkı takip altına almaları gerekmektedir.

Meta-Data Analizleri kontrolsüz para harcamayı ve israfı pompalarken, Dünyanın ve hayatın işletim sisteminin “Para” olduğunu haykırmaktadır. Para için yapamayacağı hiçbir şey kalmamış insansı varlıkların. Düzeni böyle kurmuş, kuran ve yöneten karanlık güçler.

Mutant Kök Hücreler, laboratuvarlarda programlanma bekliyor! Kendimizi yeniden programlamak gerekiyor sanki, hücrelerimizin bile yeni baştan programlanabildiği bu keşmekeşlik içerisinde. Deri hücrelerini, Yamanaka Faktörlerini kullanmak suretiyle, embriyonik kök hücrelerde çok etkin olan, ama deri hücrelerinde etkin olmayan OCT 4, SQX 2, KLF 4, ve MYC genlerinin aktarımını sağlayarak, istediğimiz kök hücresine dönüştürebiliyoruz şimdi. Bu ne demektir biliyor musunuz? Biraz düşünmek, kafidir sonucun dehşetini fark etmek için. Bu “Hücresel Yeniden Programlama”, “İndüklenmiş Pluripotent Kök Hücre”(IPS) yöntemi ile nelere gebe hayat ve Kâinat, farkında mıyız! Bütün bunlar, neden bir an evvel, evrensel boyutta “Dijital Etik, Prensip, Kural ve Kanunlar” acilen belirlenmeli, sıkı sıkıya denetlenmeli, çalışmalar kontrol altına alınmalıdır, şeklindeki ısrarımı izah eder sanırım!

Şimdi, “fizik, biyoloji ve kimya tamam da, matematiğin bunlarla ne ilgisi var, neden makalelerinizde, kitaplarınızda, konuşmalarınızda hep matematik, matematik diyerek ısrar ediyorsunuz?” dediğinizi duyar gibiyim. “Matematik”siz hiçbir şey olmuyor bu Âlem’de de, ondan hep vurgu yapıyorum bu tanrısal ve evrensel lisan olan ve Kâinat’da her şeyden evvel yaratılan “Matematik”e…

Neden Matematik… Kâinatın yegane senfonik titreşim kumaşı ve dilidir de ondan. Zira, Kâinatın kumaşı ve hikayesi, matematiktir ve bu gizemli yapı da farklı farklı titreşen iplikçiklerden örülmüştür! Canlıların doğum ve ölümleri arasındaki yegane çizgi ve güzelliğin esası olan Matematik, bilimin hem dili, hem de mührüdür. Bütün bilimlerin de dili olan matematik, pratiktir, soyuttur, büyüleyicidir, teknolojinin üzerinde kurgulandığı ve temellendirildiği, hayatın ortak lisanıdır.

Tarih boyunca bilim ve teknolojideki medeniyet sıçramalarının esasını matematik teşkil eder. İnsanoğlu ve hayat, “her şeyi kısaltma” peşinde olan matematikçilere olan borcunu bir tarafa bırakın, sadece “sıfır”ın hakkını ebediyen ödeyemez. Nitekim, Kâinatın kumaşına nakş edilmiş olan matematiğin hikayesi, Cihân’ın yaratılışından evvel başlar, bütün güzelliklerin özüne sır gibi gizlenmiş, hayat ile ölüm arasındaki çizgi durumunda ve baş edilemez bir güce sahiptir. Allah’ın hayata bir lütfu olan bu matematiksel sembol ve işaretlerin babası, Pisagor’dur (M.Ö. 570-M.Ö. 495). Cebir ve algoritmanın temellerini ise, El Harezmî(780-850) atmıştır.

Şurası da asla unutulmamalıdır ki; Eflatun’un (MÖ 428/427 veya 424/423 – 348/347) “Devlet”i, Aristo’nun (MÖ 384-322) “Metafizik”i, Newton’un(1643-1727) “Principa”sı ve Darwin’in(1809-1882) “Türlerin Kökeni”, şüphesiz asrımızın bilimsel müktesebatını şekillendiren kaynaklardandır.

Diğer taraftan, Dijital, Kuantik ve Holistik Çağların olmazsa olmazlarının, Kuantum Biyolojisi, Kuantum İnternet ve Bilgisayarları, Kuantum ışınlanması, ısı ve elektriksel iletkenliği, arayüz süper iletkenliği, arayüz mühendisliği, ince film teknolojisi, parçacık ve çekirdek fiziği ve Moleküler Biyolojinin temellerini atan, tarihi şekillendiren ve günümüzü inşa eden diğer bilim insanlarının isimlerini burada ayrı ayrı zikretmemekle beraber, onların aziz hatırası önünde, insanlık ve hayat adına saygı ile eğildiğimi ifade etmek istiyorum. Çünkü, bilim ve medeniyet sıçramalarında etkin olan buluş ve icatların arkasında, bilime ihanet edenlerden bilim nispeten intikam almış olsa da ve parsayı(!) en son sözü yazan/söyleyen toplasa da, şüpheye, meçhule, muammaya, bilinmezliğe ve karanlığa karşı merak, gayret ve hayretle savaş açan binlerce kahraman bilim insanının kutsal emeği ve teri vardır. Yine bununla birlikte, Kâinatın ve hayatın yaşanmaz hale getirmesinden, herkesin mes’ul olduğunu da hatırlatmak mecburiyetindeyim.

Bütün bu çerçevede, bilim, teknoloji, kültür ve medeniyet sıçramalarında çok özel yerleri olan ve diyet ödeyen(!) benim ölümsüz aşklarım; Agnodice (MÖ 300…), Hypatia (370…), Marie Curie (1867…) ve Rosalind Franklin’i (1920…) ihtiramla zikr etmeden geçemeyeceğim.

Ayrıca, kablosuz iletişim ağının (İnternet) temellerini atan ve bir takım takıntıları bulunan Tesla’nın(1856-1943), “Ölüm ve Parçacık Işınları Projelerini” tamamlayamamış olması, “Metaverse, Yaşam 4.0” için günümüzün şeytani zihinlerin cirit attığı, insanlığını yitirmiş ve modern köleliğin planlayıcılarının ve hortlatıcılarının, insanı organ marketi olarak kullanmak, yaşamın iplerini ellerinde tutmak ve iradelere gem vurup güdümlemek istemesi dikkate alındığında, şimdilik hayırlı(!) olduğunu da belirtmek durumundayım.

Mutat olduğu üzere, bazı aforizmalarımızı ve “Boynuma Urgan Yapın!” isimli bir rubaimizi buraya alarak, bu husus şimdilik kapatalım!

*Ölmeye hazır olmak, imanın kemâlâtına delildir.

*İçimdeki “Ben” ile, hiç bir lisanda anlaşamıyoruz. “Bir”i hariç…

*Kaderin omuzlarında. Haberin yok!

*“Aşk”ı bulamamaktan değil de, hep kaybetmekten korkmak gerek!

*“Aşk” olsun! Olmazsa “aşk olsun”!

*İmanın kemâli, mültecî olmaktır.

*Her şeyden, “Her Şey”e ilticâ ediyorum!

*Ne Allah’a şirk koş, ne de Şeytan’a!

*İnanıyorsan, güveneceksin de…

*Kâinatın ve hayatın yaşanmaz hale getirmesinden, herkes mesuldür.

*Aşk, dert, ağrı, acı, elem, keder, ıstırap, gam, hüzün ve yalnızlığıma hile karıştırmam.

*Fatiha, ilâhî protokolün manzumesidir.

*Gaye; secdede azâde, cezbede âmâde, zerrede âbide, Âlem’de bende…

*Tembelliğim sebebi ile henüz yazamadığım kitaplarımı, aforizmalarımla kaarilerim okuyor!

*Secdede sen Allah’la, teheccüdde Allah seninle…

*Yeraltı dünyası ile irtibat, istikbâldir!

*Mesûliyette mecbûriyet, mecbûriyette mesûliyet yoktur!

*Sevenin ateşini, sevilen yakar!

*Yerleşmeyin! “Yer”leşin!

*Kur’an, “insan” demektir.

*Allah sırrını, sır tutana ifşa eder.

*Aklî, vicdânî ve rûhânî olmayan her şey, nefsânîdir!

*Her şey oldu, bitti. Biz neyin peşindeyiz!

*Aşk uğruna ölmek değil, “Aşk” için “var” olmak gerek.

*İman da, aşk da, nasip işi…

*“Kul” olmak için, “Kül” olmak gerek.

*Yeni Moda; Mütesettire çıplaklık…

*Müslümanlar(!), dinlenmekten bîtab ve yorgun düştü.

*Al “Ben”i “ben”den, “Bende” olayım diye!

*Düşünce, kader ve mesûliyettir!

*Hiç kimse yalnız değil, hiç bir sır, sır değil!

*Ne düşündüğünüzü biliyorum!

*Dünya şaka, samimiyet yalandır!

*Hiç kimse, hiç bir zaman, hiç bir yerde yalnız değildir!

*Yalancının aldığı keyif ile, doğru söyleyenin çektiği ceza, aynı hazzı verir.

*Suskunluğum, isyanımın haykırışıdır!

*Allah, gayret edenin yanındadır!

*Bugünü belirleyen, yarının tercihleridir.

*Matematik, Kâinatın dilidir.

*Her icadın arkasında, bir çok insanın teri vardır.

*Çok zeki insanların, çok garip davranış ve takıntıları vardır.

*Esas kahramanlar, bilinmezliğe savaş açanlardır.

*Anladıklarını sananların, aslında hiç anlamadıkları bir “Meçhuller Âlemi”nin birbirine asla benzemeyen farklı ve esrârengiz titreşimleriyiz!

*Birbirimizden tek farkımız, sicimlerimizin titreşimleridir.

*Kâinatın hikayesi, titreşen iplikçiklerden başlar.

*Ne kadar küçük, o kadar büyük!

*Atomaltı dünyayı tanıdıkça, Kâinatı daha iyi anlıyoruz!

*Her şey, canlıdır! (bir makinedir)

*Beyin, “Kuantum Biyoloji ve Fiziği” kaidelerince çalışan bir “Kuantum Bilgisayarı”dır.

*Ana hedef, “gelecekte kaybolmamak” olmalıdır!

*Evreni simüle edebilen “Kuantum Bilgisayarlar”, “sınırsız güç” anlamındadır.

*“Sınırsız güç” olarak kabul ettiğimiz “Kuantum Bilgisayarlar” ile, proteinler, moleküller, ilaçlar ve her şey simüle edilerek, yıllarca sürecek araştırmalar çok kısa sürede sonuçlandırılabilir ve hayatın hizmetine sunulabilir.

*Kâinat, iplikçiklerle örülü senfonik bir yapıdır.

*Kozmik bir senfoni olan Kâinat’da her şey, aynı enerji iplikçiklerinin farklı titreşimlerinden meydana gelmiştir.

*Kuarkların kalbi, enerji iplikçikleridir.

*Atomlar bilimin geldiği son nokta değil, yolun başlangıcıdır.

*Her şeyin bir teorisi vardır!

*Küçük bir tesadüf, bazen hayatın en büyük mucizesi olabilir.

*Hayat, “tanrıça”dır sevişmek için. Ölüm, “Tanrı”dır kucaklaşmak için…

*Ben ölürüm, her şey ölür de, beni “BEN” yapan hiç bir şey ölmez!

*“Dünya Düzeni Terazisi”nin gramları, “aşkın ateşi, nefretin soğuğu, varlığın ağırlığı, yokluğun hafifliği, yükselişin ışıltısı, anlamsızlığın bulanıklığı, savaşın heyecanı ve barışın sükûnetidir.

*Her şey hiçbir şeydir ve “var” olan aslında “yok”tur. Kâinatın bütün varlığı, hakikatte sadece yokluğun bir başka hâlidir ve her şey “hiç”tir.

*Hayatı, “komedi” olarak gören Demokritos’un kahkahaları, “trajedi” sayan Heraklitos’un gözyaşlarını hala dindiremedi!

*İnsanda akıl var ama, hayvan yalan söylemez.

*İnsanın dürüstlüğü sebebiyle çektiği cezadan aldığı keyif, yalancının aldatmaktan aldığı keyiften daha muhteremdir.

*Ne kadar çok insan, o kadar az insanlık…

*Hayatta kalabilmek için, ummanların aşırı özgürlüğünden vaz geçerek, sığ limanların esaretine sığınmak gerek!

*Karanlıkla dost olan, aydınlığa düşman olur.

*Bir güneşin kaderi, ömrünce yalnızlığın enginliğinde, mütevekkil, münzevi, mûtekif ve cezbede bir cehennem olarak yanmaktır dervişçe…

*Haksız zenginlik ve şöhretin, sefaleti ve rezaleti, rekabet kabul etmez.

*Özgürlük, çaresizliktir de…

*Gerçekten yaşamaz, yaşıyormuşçasına yaşar pek çok insan…

*“Sansürsüz Hatıratım” neşr edilince, seyreyleyin gümbürtüyü…

*Din, teslimiyettir.

*Evlilik, bazen aşk deliryumunun tımarhanesidir!

*Dâhi, hürriyet ve irâdesinin değil, eserlerinin esîridir!

*Dünya hayatı bir tiyatrodur ve herkes kendi rolünü oynar.

*Hayatı anlamlı kılan, ölümdür.

*Yazdığım her bir aforizma ve makale, kendi kendime sorduğum ve cevaplamaya çalıştığım bir sorudur!

*Şuur aklen, inanç rûhen var olmaktır!

*Fethetmek peşinde koşmaktansa, keşfetmek peşinde koşmak evlâdır!

*Bir illüzyon olan sanat, bilimin nâmütenâhi ufkudur!

*Yapmak için, yıkmak gerek!

*Aslında “BENLİK MİMARİSİ” olan “Felsefe”, insanın “ben”liğinin kendisine açtığı savaşta, dik durabilmesinin ve adım atabilmesinin adıdır!

*Aklım ve fikirlerim, yaşadıklarımdan, kelimelerimden, okuduklarımdan ve en önemlisi yazdıklarımdan beslenir!

*Hiç bir madde, kültür ve düşünce yok olmaz, bir başka forma dönüşür!

*“Avrupa Felsefesi”nin üzerinde şekillendiği “Helenik Felsefe”, eski Mısır’daki “İlim” ve “Bilim”den doğmuş, beslenmiş, vücut bulmuş ve Hıristiyanlık inanç sistemini bile reforme(!) etmiştir.

*Müslümanlar binli yıllara kadar kılıçla ülkeleri, tercüme seferberliği ile ilim, bilim, felsefe, sanat ve kültürleri fetih etmiş, “Antik Çağ”ın sahipsiz mirasına sahip çıkmış, sonra da eleştirel akıl ve özgür düşünceden ödün vererek, tedbirsiz tevekkül ve suflî inziva sarhoşluğuyla bilimde istirahate(!) çekilmiş ve Batılıların Rönesans Kültürünün temellerini oluşturan “Münevver İslam”ı, bir daha ayağa kalkamayacak duruma indirgemişlerdir!

*“İnsan”ların hakkı olan “İnsanlık”, sığdırılmaya çalışıldığı her kabı çatlatır!

*Sokrates, mağrur(!) ve mağdur(!) bir kahraman ve aziz gibi öldürülmüş, kanla kutsanmış irfan şehidi(!) olarak hatırlanmak isteyen bir “sahte peygamber”di!

*Akıllı kalmanın hiç bir yolunun bulunmadığı anda, zeki, kurnaz ve şeytanî bir perde ardında, benliğini kendi yarattığı felsefesinin iradesine bırakarak, delirmektir “filozof” olmak…

*Ben şiir, makale ve kitaplarımı yazmıyor, onları can vererek diriltmeye gayret ediyorum.

*Yazarken beynim kıvılcımlar saçıyor, aklım karışıyor, zihnim parıldıyor, fikirlerim uçuşuyor, parmaklarım birbirine dolanıyor.

*Zayıfların zâlimlikleri hakkındaki gerçekleri ifade edebilecek kelimeler, henüz icâd edilmemiştir!

*Gıptada takdir ve hayranlık, kıskançlıkta intikam, hasette düşmanlık gizlidir.

*Gücün ve güzelliğin en büyük ayrıcalığı, haksız olabilmenin keyfini sürebilmektir.

*Güzellik ve karizma, güç kaynaklıdır. Haklı olmak da…

*Dikenler arasında yetişen gülün yanında renkli bir ot gibi duran menekşeden, uluyan bir kurdun asaleti yanında havlayan bir köpeğin farkı yoktur.

*“Hayatta kalmak” ile “yaşamak” arasında, çok büyük uçurum vardır.

*Tarih boyunca insanlığın en büyük yanılgısı, temelinde öfke, haset, kıskançlık, düşmanlık ve intikama susamışlık olan, “Adalet” kılıfıyla sarmalanmış “Bütün İnsanlar Eşittir”(!) düşüncesine sahip olmasıdır!

*Faşizm, toplumsal öfkenin doğurduğu kültürel bir hezeyandır!

*İnsan, cennetini de cehennemini de yanında taşır!

*Medeniyet ve barbarlık, birbirinden beslenen iki kutuptur!

*Samimiyetsiz ve riyâkâr ibâdet(!) ritüelleri, Allah’ı kandırma(!) gayretidir!

*Herkesin “Tanrı” tahayyül ve tasavvuru, kendincedir!

*Toplum iradesinin bencil mahkemesi, bireysel ahlakın yargılandığı yerdir.

*Düşüncenin genetiği, kelimelerde gizlidir!

*Kültürün genetiği, coğrafyadır!

*Hayatın tek bir vücut olduğu fark edilmediği müddetçe, bu savaş hep devam edecektir!

*Tarih, aynı yerde ve aynı anda, ruhlar âlemini ve bütün zamanları yaşayabilme bilincidir.

*Ruhların ayak izlerine baktıkça, kendimi buluyorum.

*Okur yazar değil, ama her şeyi biliyor!

*Ölüm, daha iyi olabilmek içindir!

*Modern dünyada güzellik, toplumsal bir norm ve kültür göstergesi olmaktan tamamen sıyrılıp, dev bir sektöre dönüşmüştür.

*Seni engellemek için gerilen ip, gerginliği oranında daha yükseğe sıçramana da sebep olabilir!

*Medeniyet, mürekkeple beslenir ve yükselir!

*Tarih boyunca insanlar ve kültürler birbirine karışmış, tek bir atanın mirasçısı olan, saf ve ârî bir millet, bir toplum ve bir kültür kalmamıştır.

*Ne kadar yükselmek istersen, o kadar katlanmalısın kötülüklere…

*Sığındığım ve kendimi emniyette hissettiğim yalnızlığım, sert ve şiddetli rüzgârların estiği yerdir!

*Damarlarımda akan düşünceler, yazdıklarımla vücut buldu!

*Yazdıklarım düşüncelerimin değil, düşüncelerim yazdıklarımın mahsulüdür!

*Mevcûdât, Kâinata ve hayata borçludur!

*Öğrendikçe, cahilliğim artıyor.


*En zor tahsil, cehalet tahsilidir!

*“Bilim İnsanı”nın, diploma ve unvanını “Bilim”, “Âlim”in ise “İlim” verir!

*Gıda düzelmeden, hiç bir şey düzelmez!

*Herkes kendince bir din(!) uydurmuş ve inanmış, yaşayıp gidiyor.

*Mürekkep kutsal… Akmazsa, kan akar!

*“Din cahili dindarlar”, cahil dindarlara kolay kanarlar!

*“İlahî Adâlet”den dem vuracağına, “Cihanşümul Adâlet”i tesis eyle!

*İnsan, en büyük keşfini, kendisini keşfettiği zaman yapmış olacaktır!

BOYNUMA URGAN YAPIN

— • — — /— • — — /— • — — /— • —

(Fâilâtün, Fâilâtün, Fâilâtün, Fâilün)

Saçların hep koksun amber, katlime ferman yapın!

Sevdiğim cânân için, al cânımı kurban yapın!

Can veren tek kirpiğinden başka müjgân istemem,

Zülfünün her bir telinden, boynuma urgan yapın!

KAYNAKLAR

  1. Aydın Ahmed Bircis, Akıl ve Matematik Üzerine Fikir Telakkileri, 18.07.2021, 29.08.2021Trabzon.
  2. Aydin İsmail hakkı. Akıl ve zeka Etkileşimi. https://jag.journalagent.com/sscd/pdfs/SSCD_1_2_79_80.pdf
  3. Aydin İsmail Hakkı. https://www.youtube.com/ watch?v=H3t2RmYaDl0
  4. Aydin İsmail Hakkı. Beyin denen Meçhul. https://youtu.be/VMvBYtUBDKc
  5. Aydin İsmail Hakkı. Sentetik İnsan Yolda. http://yenidunyagundemi.com/mobilYazarlarDetay.aspx?id=1409
  6. Aydin İsmail hakkı. https://www.akademikakil.com/sentetik-insan-yolda/ismailhakkiaydin/
  7. Aydin, İsmail Hakkı. “Beyin Sizsiniz 4.0,” Kuantik Çağ. Girdap Kitap, 2021, İstanbul.
  8. Aydın, İsmail Hakkı. “Beyin Denen Meçhul”. Medimagazin, 06.05. 2019.
  9. Aydın, İsmail Hakkı, “Beyin Fırtınası” Girdap Kitap, 2016, İstanbul.
  10. Aydın, İsmail Hakkı, “Beyin Sizsiniz” Girdap Kitap, 2018, İstanbul.
  11. Aydın, İsmail Hakkı, “Beyin Sizsiniz 2” (Beyinler Arası İnternet, Dünya Beyin Ağı, wbw), Girdap Kitap, 2020, İstanbul.
  12. Aydın, İsmail Hakkı, “Beyin Sizsiniz 3” (İnsanlığın Geleceği), Girdap Kitap, 2020, İstanbul.
  13. Aydın, İsmail Hakkı, “Beynin Şifresi” Girdap Kitap, 2016, İstanbul.
  14. Aydın, İsmail Hakkı, “Beyin Tanrısal Bir Parçacık” (Can Hikmet Değirmenci ile birlikte), Girdap Kitap, 2019, İstanbul.
  15. Aydın, İsmail Hakkı, “Bir Beyin Cerrahının Anıları” Girdap Kitap, 2017, İstanbul.
  16. Aydın, İsmail Hakkı, “Düşünce Sizsiniz” (Levent Ağaoğlu ile birlikte), Girdap Kitap, 2018, İstanbul.
  17. Aydın, İsmail Hakkı, “Güfteden Besteye”, Girdap Kitap, 2020, İstanbul.
  18. Aydın, İsmail Hakkı. “Nörofilozofi”. Medimagazin.https://www.medimagazin.com.tr/authors/ismail-hakki-aydIn/tr-index-72-87-0.html
  19. Aydın, İsmail Hakkı, “Öfke Kontrolü ve Motivasyon” (Can Hikmet Değirmenci ile birlikte) Girdap Kitap, 2016, İstanbul.
  20. Aydın, İsmail Hakkı, “Rabbim Beni Doktorlardan Koru!” Girdap Kitap, 2013, İstanbul.
  21. Aydın, İsmail Hakkı, “Rubâiyyat-ı Bircis”, Girdap Kitap, 2018, İstanbul.
  22. Aydin, Ismail Hakki, “This is me as i see myself”. EC Neurology, 8.3 (2017): 66-69. https://www.ecronicon.com/ecne/pdf/ECNE- 08-00235.pdf
  23. Aydın, İsmail Hakkı, “Yapay Zekâ” (Can Hikmet Değirmenci ile birlikte) Girdap Kitap, 2018, İstanbul.
  24. Aydin Ismail Hakki: “An Adventure: From World Wide Web (WWW) To World Brain Web (WBW)”. EC Neurolog ECO.02 (2019): 06 08. https://www.ecronicon.com/eco19/pdf/ECNE-02-ECO-15.pdf
  25. Kurzweil Ray,”Bir Zihin Yaratmak” İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2015, İstanbul.
  26. Crick Francis. “Şaşırtan Varsayım”. 2005, İstanbul,
  27. Arıtan A, “Holistik Evren Tasarımı”, Arıtan Yayınevi, 2010, İstanbul.
  28. https://www.bbc.com/news/world-asia-china-57565514
  29. https://www.nature.com/articles/s41586-021-03618-9
  30. https://www.nature.com/articles/4641140a
  31. https://www.matematiksel.org/tuhaf-ama-gercek-sonsuzluk-farkli-boyutlardadir/
  32. https://www.matematiksel.org/alexander-von-humboldt-ve-doganin-kesfi/
  33. https://www.matematiksel.org/fourier-donusumu-bir-ses-kaydi-nasil-dijital-muzik-dosyasina-donusur/
  34. https://neuromat.numec.prp.usp.br/content/category/events/?page=2
  35. https://khosann.com/insan-bilincini-matematikle-kodlamak-mumkun-mu/
  36. https://neuromat.numec.prp.usp.br/content/category/events/
  37. https://www.lidyanasman.com/post/senteti-k-i-nsan-projesi
  38. https://en.wikipedia.org/wiki/NeuroMat
  39. https://businessht.bloomberght.com/teknoloji/haber/1248618-genlerle-oynayarak-super-insan-uretecekler
  40. https://youtu.be/dNj6XlNlO_0
  41. https://www.acapublishing.com/dosyalar/baski/LUMINOSOPHY_2021_491.pdf
  42. https://www.globalresearch.ca/video-human-2-wake-up-call-world/5721733
  43. https://landdestroyer.blogspot.com/2020/08/the-real-problem-with-covid-19-vaccines.html
  44. https://www.cell.com/cell/fulltext/S0092-8674(20)30874-6?_returnURL=https%3A%2F%2Flinkinghub.elsevier.com%2Fretrieve%2Fpii%2FS0092867420308746%3Fshowall%3Dtrue
  45. ttps://www.nejm.org/doi/10.1056/NEJMcibr1503100
  46. https://www.acapublishing.com/dosyalar/baski/LUMINOSOPHY_2021_502.pdf
  1. https://www.youtube.com/watch?v=lA77zsJ31nA&feature=youtu.be
  2. https://www.neuralink.com/
  3. https://www.biorxiv.org/content/10.1101/703801v1
  4. https://www.technologyreview.com/s/613974/neuralink-whats-new-and-what-isnt-elon-musks-brain-computer-interface/
  5. https://www.youtube.com/watch?v=B2-YiXuXdp8
  6. http://www.sciencetimes.com/articles/23588/20190812/lego-like-therapeutic-brain-implants-that-can-be-controlled-by-a-smartphone.htm
  7. https://www.euronews.com/2019/07/31/scientists-develop-video-game-that-can-be-controlled-by-the-mind
  8. (http://www.esraoz.com/2019/08/17/dijital-cagin-gelecegi-algilarimizi-nasil-degistirecek/)
  9. https://science.sciencemag.org/content/366/6469/eaay3134
  10. https://www.nature.com/articles/s41589-018-0004-9
  11. https://www.cell.com/cell/fulltext/S0092-8674(20)30874-6?_returnURL=https%3A%2F%2Flinkinghub.elsevier.com%2Fretrieve%2Fpii%2FS0092867420308746%3Fshowall%3Dtrue
  12. https://www.nejm.org/doi/10.1056/NEJMcibr1503100
  13. https://www.cell.com/neuron/fulltext/S0896-6273(18)30285-X)
  14. https://academia.edu/resource/work/41440371
  15. https://www.aa.com.tr/tr/analiz/korona-duzeninden-tek-dunya-devletine-mi/1807020
  16. https://www.nature.com/articles/s41591-019-0375-9
  17. https://www.nature.com/articles/nature13674
  18. https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/20705816/
  19. https://www.cell.com/neuron/fulltext/S0896-6273(21)00501-8?_returnURL=https%3A%2F%2Flinkinghub.elsevier.com%2Fretrieve%2Fpii%2FS0896627321005018%3Fshowall%3Dtrue
  20. https://www.nature.com/articles/d41586-020-02765-9
  21. https://www.acapublishing.com/dosyalar/baski/LUMINOSOPHY_2021_516.pdf
  1. https://www.akademikakil.com/akil-ve-dusunce-matematigi/ismailhakkiaydin/
  2. https://www.acapublishing.com/dosyalar/baski/LUMINOSOPHY_2021_550.pdf
  3. https://neurosciencenews.com/single-neuron-deep-learning-19264/?fbclid=IwAR1Q-HXV2X1FGVKTVSwMgrS_imQf3Wpk-4D2Gwas23dcTobp9sm6-oF5ckY
  4. https://www.akademikakil.com/kuantolojik-hayat-quo-vadis/ismailhakkiaydin/
  5. https://www.sciencealert.com/a-never-before-seen-type-of-signal-has-been-detected-in-the-human-brain?fbclid=IwAR0LrYkGgFbBcELhDBEe5S0J1DX7PlzbPI2yqR5oNGNeC_UsvS2BEWbklns
  6. https://www.acapublishing.com/dosyalar/baski/LUMINOSOPHY_2021_551.pdf
  7. https://www.science.org/doi/abs/10.1126/science.aax6239
  8. https://www.habervakti.com/ispanyol-covid-19-ile-100-yildir-devam-ediyor
  9. https://www.researchgate.net/publication/275155401_The_Promising_Future_in_Medicine_Nanorobots
  10. NSTC, “National Nanotechnology Initiative: Leading to the Next Industrial Revolution” A Report by the Interagency Working Group on Nanoscience”, Engineering and Technology Committee on Technology, National Science and Technology Council, Washington, D.C, 2000.
  11. Ummat, A., Dubey, A., and C. Mavroidis, “Bio-Nanorobotics A Field Inspired by Nature” in Yoseph Bar-Cohen, Biomimetics: Biologically Inspired Technologies, CRC Press, 201-226, 2005.
  12. Aydin, İ.H., İnsan 3.0 (Yeni İnsan!), Luminosophy, Vol.1, Iss.3, July-August-September 2021,pp.25-34
  13. https://www.acapublishing.com/dosyalar/baski/LUMINOSOPHY_2021_560.pdf
  14. https://tr.euronews.com/next/2021/10/18/meta-universe-nedir-metaverse-ile-ilgili-nelerbiliniyor?utm_medium=Social&utm_source=Facebook&fbclid=IwAR14MJROsUSn5SzUF8BQZNF7I8wsmoFDOfhHJ97Kmwo0BGUoj7FaS1cIs54#Echobox=1635486123-1
  15. https://www.nature.com/articles/s41598-019-40546-1
  16. https://youtu.be/vLqJZ5auVxY
  17. https://www.nature.com/articles/d41586-021-02844-5
  18. https://cancerres.aacrjournals.org/content/canres/early/2021/07/28/0008-5472.CAN-21-0985.full.pdf
  19. https://www.cell.com/action/showPdf?pii=S0896-6273%2821%2900417-7
  20. https://www.nature.com/articles/s41586-021-03618-9
  21. https://www.nature.com/articles/4641140a
  22. https://www.bbc.com/news/world-asia-china-57565514
  23. https://www.cell.com/action/showPdf?pii=S2666-6758%2821%2900055-2
  24. Stunning ‘Dragon Man’ skull may be an elusive Denisovan—or a new species of human
  25. https://www.cell.com/action/showPdf?pii=S2666-6758%2821%2900057-6
  26. https://www.youtube.com/watch?v=6CTxj7BtkFo
  27. https://www.nejm.org/doi/full/10.1056/NEJMoa2107454
  28. https://www.nejm.org/doi/full/10.1056/NEJMoa1716793
  29. Hamer, Dean. The God Gene: How Faith Is Hardwired Into Our Genes. Anchor Books. ISBN 0-385-72031-9. 2005.
  30. 100. METAVERSE, YAŞAM 4.0. METAVERSE, YAŞAM 4.0, BEYNİMDE FIRTINALAR!

https://www.acapublishing.com/dosyalar/baski/LUMINOSOPHY_2021_564.pdf

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.