Öne Çıkanlar KKTC Reina Catalina ÇED mRNA Sansür

UYUTURSAN TÜRK ÖLÜR

Yazan Mustafa DÖNMEZ

Türk devletini yaşatmak akıl ve tarih şuuru ile olabilir. Türklerin kurduğu devletlerin sayısı bugün BM’de kayıtlı devlet sayısından birkaç kat fazla. Neden devletlerimiz yıkılıyor.

Yıkılış süreçlerine bakıldığında yöneticilerin tarih ve coğrafya bilgisi yerine kendi şahsi gailelerine düşmüş olmalarıdır. Okumuyorlar, Tarih şuuru olmadığından Strateji bilmiyorlar. Türk Devletlerinin neredeyse tamamı bu şekilde yıkıldı.

Yıl 1999. ABD’de Washington D.C, Grand Hayat Otel’de toplantı yapıldı. Cüneyt Zapsu, Üzeyir Garih, Ulaştırma Müsteşarı Süreyya Yücel Özden ve Dışişleri mensupları vardı. Usul gereği oturumun konuk konuşmacısı emekli bir ABD generaliydi. Başkan, generali kürsüye davet etti. General konuşmasında Balkanlar ve Ortadoğu gelişmelerini ele alıyordu. Konuşmasının bir yerinde Yugoslavya’nın parçalanmasını anlatmaya başladı. Konuyu Bosna Hersek noktasına taşıdı. Hemen oradan Türkiye’nin Güneydoğu sorununa değinip, “Bosna Hersek sorunu ile Kürt sorunu tam olarak birbirinin benzeridir!” diye cümleyi bağladı... Bu gerekçe ile Türkiye’de bir federasyona gidilmesinin zorunlu olduğunu vurguladı. Türk temsilcilerde bir hareketlilik yoktu. Generalin konuşmasına bir şey söyleyemediler.

Rahmetli Üzeyir Garih, Generalin sunumu bitip yerine oturmasından sonra elini kaldırıp; "Senatör söz istiyorum" dedi. Senatör Keziban Baker, “Yerinizden mi, kürsüden mi konuşmak istersiniz diye sordu. "Yerimden senatör." dedi. “Senatör, ben Yahudi kökenli Türk vatandaşıyım. Alarko Holding yönetim kurulu başkanıyım. 80 yıldır biz Türkiye’de ticaret ile meşgulüz. Kazanıyoruz, vergimizi veriyoruz. Hiçbir sorunumuz yok. Hukuk önünde hür ve eşit Türk vatandaşlarıyız" dedi.

Konuşmasına şöyle devam etti: “Benim ülkemde herhangi bir etnik ayrım, inanç ayrımı söz konusu değildir. Kürt yurttaşlarımızdan cumhurbaşkanı, başbakan, meclis başkanı, ordu komutanı, zengin iş adamları çıkmıştır. Her yurttaş yeteneği ölçüsünde fırsat eşitliğine sahiptir. Bu nedenle senatör, sayın generalin “Yugoslavya’nın Bosna Hersek sorunu ile Türkiye’nin sözde Kürt sorunu arasında bir benzerlik var!” ifadesinin gerçeği yansıtmadığını belirtmek istiyorum; ancak senatör, general bir benzerlik arıyorsa, ben kendisine adres vermek istiyorum. Esas benzerlik; “Miloseviç ile Abdullah Öcalan arasında var; çünkü ikisi de kandan besleniyorlar.”

Türkler hiçbir tarih sürecinde yönetimde ırkçı olmamışlardır. Erbakan’ın çok yakın arkadaşı Üzeyir Garih’in yaşam boyu Türk Milletine ve devletine sevgisi bizlere, milliyetçi olmak ve millî görevleri yerine getirmek için, mutlak anlamda Türk kökenli olmak gerekmediğini, aidiyet duygusunun ve milli olmanın çok daha önemli olduğunu gösterdi.

Eyüp Mezarlığı’nda Küçük Hüseyin Efendi’nin türbesi yakınında çarşı iznine çıkan bir asker tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Katil, ifadesinde “Para istedim, vermedi. Onun için öldürdüm" dedi, ama bu hiç inandırıcı bulunmadı. Bu tür suikastlarda İstihbarat işin içinde ise tetiği çeken veya bıçağı saplayanlar neden bu işi yaptıklarını bilmezler. Bu cinayetlerin arkası çok derindir. Zaten merak edenler de o derinlikte kaybolup giderler... Üzeyir Garih cinayeti de nice planlı cinayetler gibi sırları ve gizemleri ile tarihteki yerini almıştır.

Türkiye-İsrail arasında dinsel kavganın bedeli, Türk Devleti ve Milletinde görünür düzeylere geldi.

KİNYAS KARTAL

Burkan Aşireti'nin reisi, büyük toprak sahibi bir Kürt babanın oğlu olan Kinyas Kartal, Rus Çarlığının son döneminde, 1900 yılında Gürcistan'da doğmuştu. Burkan Aşireti mensupları Çarlık Rusya’sı sınırları içinde Gürcistan ve Kafkasya'da yaşıyordu. Kartal, Tiflis'te askeri liseyi ve Bakü’de Rus Harp Okulu'nu bitirmiş, bir süre Rus ordusunda subay olarak hizmet etmişti. Bir kısmı Azerbaycan ve Gürcistan'da yaşayan Burkan Aşireti ile bölgedeki Ermeniler arasında ciddi sorunlar baş gösterdi. Rus ordusunun ve Rus devletinin desteğini alan Ermeniler Burkan Aşireti'ne saldırınca, aşiret de Türkiye'ye göç etmeye karar vermişti. Aşiretin bir kısmı Kars ve Iğdır’a, bir kısmı ise Van'a yerleşmişti. Troçki'nin kurduğu Kızıl Ordu'da Kinyas'a da görev verilmişti. Kinyas, Kızıl Ordu bünyesindeki Ermeni birliklerinden rahatsızdı; görevi kabul etmedi. Aşiretin Türkiye'ye göç ettiğini gören Kartal, 1922 yılında Türkiye'ye geldi. Van'a yerleşerek aşiretinin başına geçti. Kinyas Kartal, bir bey çocuğuydu. Babası ona dünyaya geldiğinde bey-asilzade anlamına gelen Kinyas adını vermişti. Türkiye'de Soyadı Kanunu çıktığında da Kartal soyadını almıştı. 1926 yılında Van'da tutuklanıp sürgün edilmişti. Sürgün edilenler arasında Said-i Nursi de vardı. İzmir'deki sürgün hayatı bitince tekrar Van'a döndü. 1938 Dersim isyanından sonra tekrar sürgün edildi. Bir süre Trakya'da yaşadı ve cezası bitince tekrar Van'a döndü. 1960 darbesini takiben, kısa bir tutukluluğun ardından Demokrat Parti Van milletvekili olarak Meclis' e girdi.

Onu en çok yaralayan, 1960 darbesinden sonra, 485 Kürt'le birlikte Sivas Kabakyazı'daki kampa gönderildiğinde kendisine yapılan suçlamalardı. Bu kampta dokuz ay kaldı. Verilen yemeği, bırakın insanın, hayvanın dahi yemesi mümkün değildi. Ancak bunlar Kinyas Kartal için önemli değildi. Onun için önemli olan ve onu yürekten yaralayan, yöneltilen suçlamalardı. Yabancı ideoloji ve devletlere hizmet etmek, din istismarı ve nüfuz suiistimali yapmak, insanlara zulmetmek, onları haksız yere köle olarak çalıştırmakla suçlanmışlardı. Bütün bu yaşadıklarına rağmen onun Türk adaletine inancı hiçbir zaman sarsılmamıştı. "Türklerin hata yapması mümkündür ama bu asil insanlar bir gün bu hatalarını idrak ederler ve bu hatalarından dönmesini bilirler" diyordu. Kinyas Kartal, devlete bağlıydı. Türkiye aşığıydı. "Türkiye olmasaydı Burkan Aşireti Ermeniler tarafından tamamen yok edilirdi. Ben nasıl olur da varlığımı borçlu olduğum Türk devletine ihanet ederim? Ayrılık tohumlarının ekildiği topraktan kin ve nefret çıkar. Dünyada Türk- Kürt kavgasından yararlanmak isteyen devletlerin var olduğunu unutmayın. Onlar bu kavganın devamı için her türlü provokasyona, karanlık oyuna teşebbüs ederler. İsterler ki kin ve nefret büyüsün ve o topraklara ölüm saçsın. Bu oyunlara karşı uyanık olun ve ne yaparsanız yapın, birlikte kardeşçe yaşamanın yolunu bulun." Diyordu.

Kinyas Kartal, ‘ERİVAN'DAN VAN'A HATIRALARIM’ adlı bir kitap yayınladı. Kitabında; ‘Milletler evlâtlarını yetiştirirken onlara gelecek için yatırım yapmış olurlar. Benim de acı ve tatlı olaylarla dolu ömrüm ile 90’lı yaşlara geldim. Bizim milletimiz asker doğar asker ölür. Asker olarak ölmek demek, son nefeste dahi görev başında olmak demektir. Asker olmak için muhakkak üniformalı olmak da gerekmez. Benim de ömrüm bu büyük milletin uğrunda çeşitli cephelerde savaşarak geçti. Demokrasi mücadelemiz bu safhalardan bir bölümü idi. Şu anda yazmakta olduğum satırlarla da milletimin birlik, beraberlik ve huzur içinde yaşamasına yardımcı olmak istiyorum. Görüldüğü gibi mücadele bitmiyor. Hayat devam ettikçe ve bu mukaddes milletin düşmanları faaliyetlerini sürdürdükçe, bizim de cepheden cepheye koşacağız. Allah bu milletin evlatlarını birbirine düşüren yabancı güçlere fırsat vermesin, zaferi tattırmasın. Şunun bunun sözüne kanan gençlerimizin doğru yolu bulmalarını nasip etsin. Daima dinim ve milliyetimle iftihar etmiş ve onları en iyi şekilde temsil etmeye çalışmışımdır. O yıllarda şimdi de olduğu gibi Kafkasya'da Müslüman Türk az değildi. Şüphesiz bu insanların gençleri, eğitimlerini tamamlayınca veya meslekleri gereği hayata atılınca, Sovyet sistemi içinde görev alıyorlardı. Ben de bunlardan biri idim. Gençlerimize vermek zorunda olduğumuz bir diğer özellik ise biri birlerini sevme hissi ve bunun bir zaruret olduğu fikridir. Ayrıca Türk'e Türk'ten başka kimsenin dost olmadığını da öğretmemiz gereklidir. Yıllarca Osmanlı bütçesi ile Avrupa ve Arap ülkelerini besledik. İstanbul'un ve Anadolu'nun imarını ihmal edip onların şehirlerine harcama yaptık. Ayrılık tohumu girmiş tarladan nifak ve nefret çıkar, netice alamadık. Evvelâ bu milletin evlâtları kaderlerinin ortak olduğunu öğrenmeli. Biz birbirimizi yeteri kadar seversek başka sevgiye muhtaç olmayız. Aksi halde bizi biri birimize düşüren en büyük düşmanlığı kendi kendimize yapmış oluruz.’ Diyor.

Kinyas Kartal yukarıdaki el yazısı ile yazdığı tüm metinlerde kendilerini Büyük Türk Milletinin asil çocukları olarak nitelendiriyor.

Bu iki örneği verdikten sonra soralım.

Sahi bugün kim kimlerle anlaşma yapıyor?

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.