Haber Merkezi New York / Tarih 23 Kasım 2025
Dr. Robert W. Malone bugünkü yazısında, “Seçici Serotonin Geri Alım İnhibitörler (SSRI) grubundaki ilaçlara dikkat çekti. Ve Tıp camiasının bu gruba giren ilaçları, “şeker” dağıtır gibi reçetelendirildiğini yazdı. (bkz)
Gelişi güzel yazılan veya tek çözüm olarak görülen bu ilaçların yan etkileri insanı mutlu değil mutsuzluğa mahkum ettiği ortaya çıktı.
İnsanlarda ki kısaca her türden davranış bozukluklarına karşı iyileşmek için kullandığı, diğer bir ifade ile beyindeki serotonin seviyesini artıran antidepresan ilaç grubu olarak ifade edilen, “Seçici Serotonin Geri Alım İnhibitörler (SSRI)” yani önerilen ilaçlar genel anlamda mutsuzluğu artırdığı ortaya çıktı.
SSRI’lar grubundaki ilaçlar, şu hastalıkları tedavi etmek için kullanılıyor:
- Majör Depresif Bozukluk - birincil ve en yaygın belirti.
- Yaygın Anksiyete bozukluğu
- Panik atak
- Sosyal fobi – kaygı bozukluğu
- Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) – takıntı
- Adet Öncesi Disforik Bozukluk
- Doğum Sonrası Depresyon
- Travma sonrası stres bozukluğu
- Yaygın anksiyete bozukluğu
- Bazı ağrı ve somatik yakınmalar
- Kronik Ağrı Durumları (Ek Kullanım)
- Yeme Bozuklukları (Ek Kullanım)
- Menopoz Sıcak Basmaları (Etiket Dışı)
En Bilinen SSRI ANTİDEPRESAN İlaçlar:
- Sertralin (Zoloft, Selectra, Lustral, Serdep, Seralin,...)
- Fluoksetin (Prozac, Fulsac, Depreks, Depset,...)
- Sipraleks / Essitalopram (Cipram, Citol, Citoles, Citrex, ...)
- Citalopram
- Paroksetin (Seroxat, Xetanor, Paxil, Paxera,....)
- Fluvoksamin (Faverin)
(Ticari isimler ülkeden ülkeye değişebilir.)
Yaşamın hepimiz üzerinde bir çok nedenden dolayı stres, kaygı, depresyon, öfke vb. gibi sorunlar getiriyor, kimimiz başa çıkıyor kimimiz bu sorunlar altında eziliyor. Sorunların üstesine gelemeyenlerin karşısına çoğu zaman, modern tıp tedavi için, en yaygın yolu ile bir hap veriyor. Ancak bu hapların yan etkilerin uzun vadede yan etkilerinden bahsedilmedi. Şimdi bu ilaçların, bir toplumu geri dönüşü olmayan bir yok oluşa doğru gittiği ve mutsuzluğa da ittiği ortaya çıktı. İşte bu gerçeği, mRNA’nın mucidi olarak da bilinen Dr. Malone dikkat çekti.
Malon’ye göre, SSRI'ların pek çok yan etkisinin yanında yeterince bahsedilmeyen bir de cinsel işlev bozukluğu var.
SSRI sınıfındaki birçok ilaç için, Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) etiketlerinde, kullanıcıda (yani ilacı kullanan hastada) cinsel işlev bozukluğu yan etki olarak listelenmiş.
-Peki doktorlar bunu hastalarına ne sıklıkla dile getiriyor?
Yakın zamanda yapılan bir çalışmada, antidepresan kullanan kadınlarda (%88,7) ve erkeklerde (%84,5) cinsel işlev bozukluğunun oldukça yaygın olduğu (çoğunlukla SSRI/SNRI kullananlarda) ortaya çıkmıştır (bkz). Bu tartışmalı bir ifade değildir, ancak bilimsel literatürde iyi bilinmektedir.
Ancak gerçek şu ki ABD'deki kadınların yaklaşık %17'si Seçici Serotonin Geri Alım İnhibitörleri (SSRI) kullanıyor ve SSRI kullanıcılarının %70'inden fazlası kadın.
İlginçtir ki, SSRI'ların piyasaya sürülmesiyle hemen hemen aynı dönemde, bekar kadınların oranı artmaya başlıyor. Şu anda, kadınların yaklaşık %55'i "eşsiz". Bu oran, 1990'daki yaklaşık %45'lik orandan oldukça yüksek.
1990 yılında 25-54 yaş arası yetişkin erkeklerin yaklaşık %29'u partnersizdi (yani evli değildi ve bir partnerle yaşamıyordu). 2019 yılına gelindiğinde bu oran %39'a yükseldi.
2020 yılı itibarıyla 30 yaşın altındaki genç yetişkin erkeklerin yaklaşık %63'ü kendilerini bekar (evli değil veya birlikte yaşayan/partnerli değil) olarak tanımlıyordu (bkz).

Tesadüf mü?
Dikkat çekici diğer bir nokta, SSRI sonrası cinsel işlev bozukluğu (PSSD) yaşayan kişilerin %0,5 ila %5'inde bu sendromun yarı kalıcı , hatta kalıcı olacağı ve SSRI tedavisi kesildikten uzun süre sonra bile devam edeceğidir. Bu durum için tıbbi bir kod bulunmadığından, gerçek insidans oranını tahmin etmenin kolay bir yolu buklunmuyor.
Ancak tıp camiası SSRI'ları otomatik şeker dağıtıcısı gibi reçetelemeye devam ediyor.
Bilgilendirilmiş onam nerede?
Ek olarak, bulgular sağlık hizmeti sağlayıcıları arasında PSSD hakkında bir anlayış, farkındalık, bilgilendirilmiş onam veya kabul eksikliği olduğunu, bunun (1) PSSD'li kişilerin durumları hakkında yaşadıkları acıyı, travmayı, umutsuzluğu ve yabancılaşmayı daha da kötüleştirdiğini ve (2) genel olarak hekimlere ve/veya tıbba duyulan güvenin azalmasına ve dolayısıyla PSSD semptomlarından kurtulmak için kişinin kendisine güvenmesine katkıda bulunduğunu göstermektedir (bkz).
Kadınlarda SSRI kullanımı o kadar yaygındır ki, kadınların %8-10'u gebelik sırasında SSRI kullanmaktadır.
Biyoetikçiler, etik nedenlerle hamile kadınlar üzerinde randomize klinik çalışmalar (RKÇ) yapmanın imkansız olduğunu ve bu nedenle hamilelikte SSRI kullanımına dair daha fazla çalışma yapılmadığını belirtiyorlar. Buna rağmen, ilaç şirketleri gözlerini kırpmadan, RKT'lerin herhangi bir olumsuz etki göstermediğini ve retrospektif ve hayvan çalışmalarının, "altın standart" olmadığını söylüyorlar.
Vay canına - bu kesinlikle bir çifte standart!
Oysa, yayımlanmış bir çalışmada, Finlandiya'da 15.000'den fazla kişinin sağlık kayıtları değerlendirilmiş ve yazarlar, erken ergenlik döneminde depresyon oranlarının, doğum öncesi SSRI'lara maruz kalanlarda, anneleri "psikiyatrik bozukluklara" sahip olmayanlara kıyasla yaklaşık üç kat daha fazla olduğunu bulmuşlardır. Doğum öncesi SSRI'lara maruz kalan çocuklarda kümülatif depresyon insidansı 14,9 yaşına gelindiğinde %8,2 iken, anneleri hamilelik sırasında SSRI almayan ancak psikiyatrik bozukluk grubunda olan ve ilaç kullanmayan annelerde bu oran %1,9'du (bkz).
Bu, her yıl 300.000 ila 400.000 çocuğun hamilelik döneminde bu ilaçlara maruz kaldığı anlamına geliyor. Diyelim ki bu çocuklarda depresyon oranı üç katına çıkıyor. Bu durumda, gereksiz depresyon yükü önemli ölçüde artıyor ve bir milyon veya daha fazla ergen tıbbi yardım isteyecek kadar depresyona giriyor. Bu, genç yetişkinlerin omuzlarına yüklenen kabul edilemez bir yük.
Ayrıca, pediatrik cinsiyet disforisi vakalarındaki artışın gebelikte SSRI kullanımıyla ilişkili olabileceği varsayılmıştır. Bu da yeterince araştırılmamış önemli bir risktir.
Ancak, ve belki daha da önemlisi, FDA, hamilelik sırasında anne SSRI kullanımının etiketli bir yan etkisi olarak yavrularda (yani hamile kadınların çocuklarında) görülen davranış değişikliklerini, cinsel işlev bozukluğunu veya düzensizliği kabul etmemiştir.
Ancak hayvan çalışmaları, anne SSRI'larına maruz kalan yetişkin yavruların şunları yaşayabileceğini göstermektedir:
- Değişen cinsel davranış
- Değişen stres tepkileri
- Değişen sosyal davranış
- Beyindeki cinsel-dimorfik çekirdeklerdeki değişiklikler
- Serotonin sistemi bağlantılarındaki değişiklikler
Dahası, "Yenidoğan Seçici Serotonin Geri Alım İnhibitörü Çekilme Sendromu" olarak tanımlanan bir sendrom bile var. Evet, anneleri hamilelik veya emzirme döneminde SSRI kullanan küçük yenidoğanlar, henüz klinik kılavuzlar geliştirilmemiş olan çekilme semptomları açısından risk altında olabilir (ref).
Elbette hepimiz SSRI'ların kesilmesinin kesinlikle öfke, öfke nöbetleri ve aşırı sinirlilik yaratabileceğini "biliyoruz". Ancak doktorlar bilgilendirilmiş onam alırken, ilaçların bu yönünden nadiren bahsediyorlar.
BU İLAÇLAR GÜVENİLİR DEĞİL
SSRI'larla ilişkili tüm risklere rağmen, yaşa göre ayarlanmış intihar oranı 2000 yılında 100.000'de yaklaşık 10,4'ten 2018'de 100.000'de yaklaşık 14,2'ye yükseldi. Bu devasa trend, bu ilaçlara güven vermiyor.
Elbette depresyon ve psikiyatrik bozuklukları ciddiye almalıyız. Ve evet, insanlar sıklıkla tıbbi tedaviye ihtiyaç duyarlar.
Ancak sosyal izolasyon, eş eksikliği, topluluk eksikliği, konuşacak birinin olmaması, aileyle bağlantı kuramama ve açıkçası üretken hissetmeme, yaygın psikiyatrik rahatsızlıklarımızın çoğuna yol açıyor. Şekerli ve aşırı işlenmiş gıdalardan oluşan bir beslenme düzeni ruh halinizi etkileyecektir.
Gerçek şu ki, doktorlar psikiyatrik sorunlara karşı ilk savunma hattı olarak ilaçlara yönelerek kolay yolu seçiyorlar.
ÇÖZÜM
Ve bu kesinlikle yanlış. Belki de geleneksel değerleri destekleyerek, aile ilişkilerini koruyarak ve kişinin kendi topluluğuna dahil olarak insanları eski usul yöntemlerle iyileştirmeye geri dönmenin zamanı gelmiştir. İnsanlarla konuşarak hayatlarında neyin yanlış olduğunu keşfederek. Gerçek rehberlik sağlayarak. Onları destekleyici bir toplulukla çevreleyerek.
-Bu istatistikler ABD’de ya Türkiye’de durum nedir?





Her halükarda nüfus planlaması ve insan soyu