Öne Çıkanlar DSÖ yağmur duası 28 Şubat Abdurrahman DİLİPAK Muammer Karabulut

TEDBİRLER YAŞAMI RİSKE SOKTU

1 Ağustos ve 29 Ağustos günlerinde Berlin’de onbinlerce kişinin katıldığı protesto gösterileri yapıldı.

Maskesiz, heyecanlı, ve tepki dolu onbinlerce insanın söylecek çok şeyi vardı. Aylardan beri biriken sıkıntılar aktarıldı, bilgi paylaşımları yapıldı. Medya, bu büyük gösterileri olabildiğince görmezden geldi ve gerçekleri tamamiyle çarpıtarak, olanları demokrasi karşıtı Nazilerin gösterisi olarak lanse etmeye çalıştı, protestoları demokrasi karşıtı olmakla suçladı. Almanya’da olanları daha iyi anlayabilmek için, bu iki büyük protestonun öncesine bakmak lazım.

2 Temmuz 2020 tarihinde, Almanya’da doktorlar, Covid Pandemisi için alınan orantısız tedbirlere karşı açıklamalar yaptılar. Söylenenler çok etkileyici idi; konuşanlar, konularının uzmanı, tecrübeli ve üst düzey doktorlardan oluşuyordu. Medya, bu çok önemli ve normal koşullarda üst manşetlere taşıması gereken açıklamalara karşı, kör ve sağır kaldı. Sosyal medya ve internet paylaşımları olmasa, şüphesiz bizlerin de haberi olmayacaktı; facebook, youtube ve twitter, bu haberlerin paylaşımlarını olabildiğince sansürlendi, hatta bazı postaları sildi, sonuçta bu önemli açıklamalar, çok az sayıda kişiye ulaşabildi.

Peki, 2 Temmuz’da neler söylenmişti ve bu açıklamaları yapanlar kimlerdi? Öncelikle, ACU’yu, yani ‘COVID-19 Parlamento Dışı Corona Araştırma Komitesi’ni tanımak gerekiyor, (ACU- Corona-Ausschuss - ACU2020.org). Parlamento Dışı Corona Araştırma Komitesi, kısaca ‘ACU’, 31 Mayıs 2020’de Stuttgart’ta 5.000 kişinin şahitliği ile birlikte yasal hale geldi. Ve 20 Haziran 2020 tarihli en yüksek tirajlı haftalık gazetenin, Demokratik Direniş sayısında yer aldı. ACU, pandemi ile ilgili bağımsız bir soruşturma komitesinin halen kurulmaması ve hükümet tarafından alınan COVID önlemlerin orantısız olması ve nüfus için zararlı hale gelmesi nedenleri ile kuruldu.

Parlamento içi bir araştırma organizasyonu yapılmadığı için, ‘biz vatandaşlar bunu kendimiz yapmak zorundayız’ söylemi ile, Almanya’daki covid-19 kısıtlayıcı tedbirlerin, neden uygulamaya konulduğunun araştırılması hedeflendi.

Almanya’daki doktorların, covid sonrasındaki kısıtlayıcı tedbirlerle, var olan gerçekler arasında büyük bir orantısızlık olduğuna dair şüpheleri vardı. Bu şüphelerin araştırılması gerekiyordu, ve ne yazık ki, ne parlamentonun, ne muhalefet partilerinin, ne de iktidarın, bir soruşturma komitesi kurma planı yoktu. Geç kalınmıştı, ACU bu konuda kendisini sorumlu hissetti; tıp, sosyal, hukuk, ekonomi gibi bütün yaşam alanlarından gelecek olan uzmanların ve ilgililerin, davet edilip dinlenilmesi kararlaştırıldı.

ACU, bu ilkelerle, Temmuz ayı başında yola çıktı ve Prof. Haditsch, Dr. Schiffmann ve Dr. Heiko Schöning tarafından ilk açıklamalar yapıldı. Ön plana çıkardıkları sorular; ‘bu kadar büyük bir enfeksiyon riski var mı?’ ve ‘gerçekten öldürücü bir virüs mevcut mu?’ idi.

Tıp alanından Prof. Bhakdi, ekonomiden Prof. Otte, hukuk dalından Prof. Jungblut, ve bir çok başka uzman komiteye katılmayı kabul etti. Ayrıca, hükümetten uzmanlar, resmi kuruluşlar, Robert Koch enstitüsü ve uluslararası kuruluşlar davet edildi, - acu2020.org - internet sitesi kuruldu, şeffaflık hedeflendi. Vahim tedbirlerin neden alındığı sorgulandı. Alman İçişleri Bakanlığı bilim heyeti raporunda belirtildiği kadarıyla, Almanya’da gerekli olan cerrahi operasyonların % 90’nı yapılmamış ve 2,5 milyon insan bu büyük problemle yüzleşmişti. Bu rapora göre, devlet tarafından dayatılan ‘korona’ tedbirleri nedeniyle, Temmuz ayı başında 5.000 ila 125.000 insan ölümle yüzleşiyordu. ‘Devlet kurumlarının, vahim olayları görmezden gelmesi, hatta bizzat düzenliyor olması, ihmalden de ötedir’ yorumu yapıldı. Alman doktorlara göre, var olan bilimsel veriler, alınan vahim önlemler için bir zemin olmadığını gösteriyordu. ‘Kim bu işten karlı çıkıyor?’ ‘Kim kar ediyor?’ soruları soruldu!

Dr. Bodo Schifmann’ın bu ilk toplantıdaki açıklamaları dikkat çekici idi; ‘Bir pandemide ilk etapta temel hakları kısıtlayabilecek bazı tedbirler almak gerekli olabilir. Ama yan hasarları engellemek için, sürekli alınan tedbirlerin denetlenip, zaman geçirilmeden hafifletilmeleri gerekir. Bunun yerine, bizlere sadece birşeye dayanmayan rakamlar sunuluyor, korku pompalamaya yarayan rakamlar. Hasta rakamları, test edilenler ve gerçekten enfeksiyonu olanlar arasında, bir oransızlık olduğu gösterilmiyor. Var olan ve iyi çalışan yapılar. Mesela Enfeksiyondan Korunma Yasası’ askıya alınıp onun yerine yeni birşeyler getiriliyor. Hükümet tarafından yapılan tek şeyin, ‘aşıya çağrı’ olması son derece vahim. Önerdikleri aşı ve alınan hasar verici önlemler için, bilimsel bir gerekçe gösterilmediğini hepimiz çok iyi biliyoruz. Uluslarası araştırmalar sonucunda, bu hastalığın grip hastalıklarına benzer olduğunu, ölüm oranının ağır grip dalgalarından daha yüksek olmadığı ortadadır.’ ‘Uluslararası tanınmış araştırmacılar, uzmanlar, virologlar, bakteriologlar, epidemiologlar veya ekonomi uzmanları dinlenilmiyor. Ve bu uzmanlar, anlaşılmaz bir şekilde görmezden geliniyor. Daha da kötüsü yalancı olarak, şarlatan veya komplo teorisyeni olarak adlandırılıyorlar, komplo teorisyeni olmak 2020 yılının en kötü tanımlaması haline getirildi. Onun yerine yüksek derecede tehlikeleri olabilecek bir aşı için reklam yapılıyor. Bu tıbbi gerekliliği olmayan bir aşıdır çünkü bunu gerektiren herhangi bir kanıt yoktur. Hatta, Almanyada bu aşıyı test edebilecek kadar kişi hastalığa yakalanmıyor bile. Ve bu aşı, yeni bir aşı şeklidir, bir RNA aşısıdır, şimdiye kadar mevcut olan aşıların aksine, insanın genetik yapısını değistirmektedir. Ve, bu insalar üzerine göz ardı edilemez hasarlar getirebilir. Burada tıbbın ana prensibi olan insanlara zarar vermeme “Nil no cere” prensibi hatırlanmalı. Bu hekimlerin görevidir, çünkü biz hekimler hastalara faydadan çok zarar vermemeliyiz.’ ‘Eğer temel haklarımızın kısıtlandığını hissediyorsam, demokrasi kısıtlanıyorsa, basın özgür basın olmaktan çıktıysa, propaganda yapıldığını görüyorsak, yabancı fikirler yasaklanıyorsa ve hatta siliniyorsa, o zaman sokağa çıkmamız lazım, o zaman aktif olmak gerekiyor. Ve konuyu bilenlerin halkı bilgilendirmesi lazım, ‘COVID-19 Parlamento Dışı Soruşturma Komitesi’ nin yaptığı gibi. Çünkü zaman gelir, gücü elinde tutanlar rüşvetle iş yapar hale gelebilirler, politikacılar doğruluklarını kaybedebilirler ve hedefleri başkalaşabilir. Ben, demokrasinin kaybedilmesi riskini görüyorum; hür demokratik yapının, her gün artan oranda bir gözetim devletine dönüştüğüne tanık oluyorum. Pandemi bahanesi ile enfeksiyondan korunma yasaları oluşturuldu, fikir kontrolü ve mobil gözetim ugulamaları yapılıyor. Bilimsel, tıbbi ve insani açıdan abartılmış önlemler, hukuken aydınlatılmalı, sorumlular yasal yoldan soruşturulmalıdır, domuz gribinde yaşananlar tekrarlanmamalıdır. Domuz gribinde de, aslında hiç aşı yapılmaması gerektiği halde, insanlar aşılanmış ve yadsınamayacak hasarlar oluşmuştu. Corona için alınan önlemler kaldırılmalıdır çünkü, sadece varsayımlarda kalan, gerçekleşmemiş korkular sonucunda oluşturuldular, ve halen bu korku senaryoları canlı tutuluyor. Bir ana önce, “Lockdown” denilen karantina uygulaması ve maske takma zorunluluğu son bulmalıdır. Son haftalarda, 14 gün önce Almanya’nın 20 büyük şehrinde 20.000’den fazla kişinin katıldığı, geniş kapsamlı, ırkçılğa karşı toplu mitingler gerçekleşti, ama enfeksiyon sayısında bir artış olmadığını hepimiz görüyoruz’ dedi.

Prof. Haditsch, kapsamlı bir araştırmanın gerekli olduğunun altını çizdi ve başlangıcından beri, ağır bir ihmalkârlıkla yada kasıtlı olarak, sorumsuzca, yanlış kararlar alındığını belirtti. ‘Hemde yan hasarlar hiç göze alınmadan. Ve bu kararlar demokratik ana hakları yerinden sarsıp, etik olması gereken vazifeleri ayaklar altına aldı. Sonuç itibariyle, bilerek veya bilgisizlikten dolayı mı yapıldığının pek bir önemi yok, her ne olursa olsun, kararları alanlar kendilerini diskalifiye etmişlerdir. Siyasetin, devlet radyosunun veya devlet medyasının, aşırı tek taraflı haberlerine dayanarak şunu söyleyebiliriz: Kapsamlı bir araşıtrmaya, ancak tarafsız, parlamento dışı bir soruşturma komitesi ile ulaşılabilir.’

‘Benim buraya katılmamdakı şahsi motivasyonum, benim mikrobioloji, viroloji ve enfeksiyon epidemiyoloji alanında uzman bir hekim olmamdır. Ve şimdiye kadar gördüğüm objektif dışı, yol ve yöntemlerden dolayı, bir uzman olarak dehşete düştüm. Bazıları şimdi soracaktır bu objektif dışı yöntem nedir diye? Bunların arasında sayabileceklerimizden birisi, medyada çizilen ‘en kötü hal’ (worst case) senaryolarıdır, korku sağlayan uygunsuz benzetmeler. Örneğin tamamen sinir bozucu olan ‘Italyadaki durumlar’ deyimidir, çünkü olanlar sadece kuzey Italya için geçerli bir durumdu. Ve aslında çok daha zor şartlar altında yaşayan güney Italya, bu durumu daha problemsiz atlattı. İtalya’daki gelişimeler, uygunsuz ve çarpıtılarak sunuldu, ve pratikte yaşananlar farklı idi. Başından itibaren, Almanya’nın sağlık sistemindeki kalite göz önüne alınarak durum değerlendirmesi yapılsaydı, farklı bir tablo olduğu görülürdü. Ben aynı zamanda, eğitimini almış bir pratisyen hekimim. Özellikle hekim olarak insanları ve insan sağlığını hor gören davranış biçimine daha fazla dayanamadım. Çünkü yaşananlar, bizim meslek anlayışımıza ve meslek ahlakımıza tamamiyle terstir.

Durmaksızın pompalanan korku atmosferi ile birlikte, -ki buna panik yaymak da diyebiliriz-, psikolojik ve sosyal problemler, tıbta ve ekonomide devasa hasarlar, bizim hepimizin, kültürel ve dernek hayatlarımıza karşı ciddi kısıtlamalar meydana getirildi. Bütünsel tıp uzmanı olarak düşüncem, biraz önce saydıklarımın bile, sebep ve motivasyon olarak ayağa kalkmaya ve bu çılgınlığa dur demeye yeterli olmasıdır.’ ‘Keşfedilecek olan şudur: Bergamo Italya değildir, Ischgl Avusturya değildir, New York ABD değildir, ve Heinsberg ‘deki bir karnaval kutlaması, Göttingen’deki bir apartman sitesi ve mezbahalar, nerede olurlarsa olsunlar, Almanya değildir. Herkes bilmeli ve görmeli ki, hiç bir zaman, Alman sağlık sistemi altından kalkamayacağı oranda bir yüklenme tehlikesi altında kalmadı.’

Prof. Haditsch, belirgin yanlışlıkları şöyle sıraladı:

1. Testlerdeki ölçülen rakamlar ile yapılan testler arasında bağlantı kurulmadığından dolayı, test

sonuçlarında kolaylıkla manipülasyon yapıldı.

2. Vefatlar ile ilgili yanlış ve gayrı ciddi rakamlar, korku pompalamak için kulanıldı.

3. Vaka sayısı, “lockdown”dan yani karantinadan önce, zaten belirgin bir şekilde gerilemişti.

4. Dört hafta sonra, dikkatinizi çekerim tam dört hafta sonra, maske takma zorunluluğu için verilen talimat, gerekçesiz ve hukuk dışı idi, ve psikososyal açıdan üstlenilebilir bir durum değildi.

5. Alınmış olan orantısız tedbirlerden hiç ders almadan sergilenen ısrarcı tutum, aksi ıspatlanmış

beyanlara, bilgiye ve kanıtlanmış kanaata rağmen sergilenen bu ısrarlı tutum, bir suç unsuru

niteliğindedir.

6. Ve sonuç itibariyle, parti politikalarının etkisi altında kalan karar verici mekanizmaların

değiştirlmesinde geç kalındı.

Dr. Heiko Schöning; ‘Acil bir şekilde harekete geçmemizi gerektiren sebeplerden bir tanesini burada belirtmek istiyorum. Dünyanın her yerinde kalpleri duran insanlar oluyor. Ama iyi olan haber, kalbi duran hastalara reanimasyon uygulanarak geri döndürme yani diriltme imkanının olmasıdır. Yani reanimasyon bir kurtarma yöntemidir. Bunun nasıl yapıldığına dair bir kural vardı. Bu kural Nisan ayı başında, önce uluslararası düzlemde, daha sonra da Almanya’da değiştirildi. Ve bu (yeni) kural, inanılır gibi değil, şöyle diyor: ‘Covid-19’un yüksek enfeksiyon riskinden dolayı, meydana gelebilecek büyük hasardan sonra, suni teneffüs uygunlanmayacaktır, ağız bir bezle kapatılmalıdır.’ Bu inanılır gibi değil. Şimdi, çok daha fazla insanın öleceği açıktır. Çünkü bilimsel olarak, suni teneffüs eşliğinde göğüs üzerine baskı uygulandıgı takdirde, çok fazla sayıda insan kurtarıldığı kanıtlanmışıtr. Bu yolla, ölüm sayılarında istatsiki açıdan bir artış üretilmiştir ve üretilmeye devam edilmektedir. Bu yeni reanimasyon kuralını iptal ettirmemiz gerekiyor. Çünkü şu an veba benzeri bir hastalık mevcut değil ve ortada öldürücü bir virüs yok.’ ‘Ama şunu gerçekten sormalıyız: Olaylar nasıl bu şekilde gelişti? Orantısız korona önlemleri neden alındı? Kim kârlı çıkıyor? Bizler ailemizin, arkadaşlarımızın ve yakınlarımızın zarara uğramalarını beklemek istemiyoruz. Şimdi birlikte çalışma zamanıdır. Ve ben sizleri, komisyonumuza katılmaya davet ediyorum. Bizim arkamızda dev bir holding veya medya şirketleri durmuyor. Arkamızda zengin kişiler, vakıflar yok. Daha çok malzeme ve yardım ile donatılanırsak, daha profesyonel bir şekilde bu işin üzerinden gelebileceğiz. Herkesi yardım etmeye davet ediyoruz, vatandaşlık bilinci olan herkesi çağırıyoruz’ dedi.

Evet, bu çağrıya katılmak lazım, bu değerli, saygın doktorlar gurubunu kutluyoruz, iyi ki varsınız! Ağustos ayıda, Almanya’da büyük bir katılım, heyecan ve kararlılıkla gerçekleştirilen iki ayrı eylemin arkasında, ilkeli, bağımsızlıklarını yitirmemiş, bir gurup doktor ve uzmanın oluşturduğu ‘ACU’ var. Günümüzde, ilkeli ve idealist olmak neredeyse unutulan kavramlar ama toplumsal kararları verenlerin, para ve güce tapanlar olması durumunda, neler yaşanabileceğini hepimiz görüyoruz. Ağır, yeni hasarlar almamak için, bağımsız kaynaklardan araştırmalı ve bilimsel düşünmeyi öğrenmeliyiz.

Corona-Ausschuss - ACU2020.org

COVID-19 Parlamento Dışı Soruşturma Komitesi

The COVID-19 Extra-Parliamentary Inquiry Committee

https://acu2020.org/

https://acu2020.org/wp-content/uploads/2020/07/acu_transkript_tuerkce.pdf

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.