Öne Çıkanlar DSÖ Sarper Altıncık Abdurrahman DİLİPAK Pablo Campra Norveç

VAROLSUNLAR…

Yazan Mustafa DÖNMEZ

İnsan her şeyin ölçüsüdür. Bazı insanlar vardır. Yaşamlarında para ve mevki önemli değildir. Onların değerleri farklıdır. Tutkuları, sevdaları vardır. Hava ve Su gibi. Vatan ve Millet gibi. Olmazsa olmaz. Yiğitlik, doğruluk, dürüstlük, bilgi sahibi olmak, onurlu olmak, kararlılık, tutarlılık, cesaret, ölçülü ve dengeli olmak, kendini bilmektir. Güzel ve iyi insan olmak büyük erdemdir.

‘DOSTA DÜŞMANA KARŞI’

Orhan Kutan; siyasetçi ve şair. ‘Dosta düşmana karşı şiirinin’ sahibidir. Ahmet Kaya, Orhan Kutan’ın şiirini bestelemek istediğini söyledi. Cezaevi görmüş Orhan Kutan’ın tek şartı vardı. Gelirden kendisine düşen payın, cezaevinde yatan fikir tutuklarına verilmesini istiyordu. Ama Ahmet Kaya bunun üzerine yatmış olmalı ki, onun evine yapılan bir ziyarette Orhan; ‘Ahmet hapishanelere ne kadar gönderdin’ deyince cevap şu olmuş, (Önce hafif bir şaşkın yüz ifadesi, sonrada) ‘’Aaa bak unutmuşum senin payını, Gülten bana şuradan çek defterini verir misin? Ve Orhan’a dönerek ‘Ne kadar istiyorsun’ diye sorunca, Orhan Kutan ve beraberindekiler hemen kalkıp gitmişler. Konuyu Anlatan Ahmet Kutan’ın eşi Mehtap hanımdır. Devam ediyor. ‘Orhan için önemli olan para değildi. O’nun değerleri başkaydı. Hayatının zemin taşında duran ezilen insanların mücadelesiydi. Kalemi ve yüreği çok güzel bir insandı ve inançlarının ticaretini hiç yapmadı. Ama tüccarlar vardır; ‘’nereden ne kurtarırım, cebime ne kadar para girer’’ den başka bir düşüncesi olmayanlar elbette onun çevresinde de vardı. Ama ne demişler; ölüm herkes için! Hakkımı helal etmiyorum…

BEKLİYORUM!

Cezaevinin iki katlı kirli ranzasında, 33 ay birlikte yattığım genç bir Subay tanıdım. İftira ile içeri girmişti. Kendisine kumpas kuranlar Türk Milletine ve Devletine ihanet edenlerdi. Çok mağdur oldu. İçeride iken ailesinin geçimine onlara maaş kartını vererek yardım etmeye çalışıyordu. İdealist bir subaydı. Çok sevdiği mesleğini sürdürmesine müsaade etmediler. Önünü kestiler. Ayrıldı. Cezaevinde iken soylu davranışlar sergilerdi, hemen herkes tarafından sevilirdi.

Dışarı çıktı ancak kısa bir zaman sonra tekrar tutuklanarak cezaevine kondu. Cezaevine ikinci giriş ve çıkışında değişmişti. Kumpas kuranların ortaklarıyla yakınlaştı. Ortalıkta garip söylentiler hızla yayılıyordu. Bu konuda bilgi verenlere ‘asla’ diyordum. Çünkü onun yüreğini görmüş, yakından tanımıştım. Geçmek bilmez cezaevi saatlerinde sohbetlerimiz vardı. Nasıl olurdu? Beni arayan şikâyet eden devre arkadaşlarına veya siyasetçilere her defasında ona kefil oldum. Açmasa da uyarmak için kendisini defalarca aradım. Bir bildiği vardır diyordum, anlatılanlara iftira diyor kabullenemiyordum. Onu sevenler çok büyük umutlar besliyordu. Zekiydi. Gelecekte iyi bir noktaya geleceği, mazlum halkının yanında olacağı gibi özlem dilekleri ve hülyalar sıkça değişik şekillerde söyleniyordu. Yüceltilmiş adeta gönüllerin sultanı olmuştu.

O şimdi, başkalarının yolunda yürüyenler ayak izi bırakmazlar sözünü unutmuşa benziyor. Kendisine ne teklif edilmiş ise sus pus olmuş, kendisine zulmedenlere teslim olmuş görünüyor. Basında adı, lüks araç ile ve babasının İsviçre Alplerinde ve boğazda rakı sefasıyla anılıyor. (Ve bunu kendi çektirdikleri fotoğrafları WhatsApp durumuna koyabiliyorlar)

Onu sevenler suskunluğa büründü. Bir kısmı acımasız, yaman saldırıyorlar. Gönlüm elvermiyor ona kötü söz etmeye çünkü ondan umudumu, her şeye rağmen kesmedim. O bilmese de cezaevinde iken kaybettiğim sevgili oğlum Alp’in yerine koymuştum, sevgimi her şekilde ona verdim. O da Saygı’da kusur etmedi. Hatta bende çok emeği vardır. Yaptıklarını hiçbir şekilde onaylamıyorum ancak kimse evladından vazgeçmez.

Belki bir gün yine değişir aslına rücu eder diye bekliyorum. Ve ona diyorum ki ‘kimsenin bardağına kesme şeker olmayın çünkü şeker eridikten sonra işiniz biter.’

AZİZ NESİN, YALÇIN KÜÇÜK

Aziz Nesin ve Yalçın Küçük’ü genç yaşlarımda tanıdım. İkisi de birbirini tanır ve severdi esasında. Aralarına birçok havadan sudan konulardan, belki egolarından ayrılıklar girdi. Tehlikeli konularda ikisi de fikirlerini söylemekten çekinmezlerdi. Samimiydiler. İkna olmaya da açıktılar. İkisinin ortak özelliği yurtsever olmalarıydı. Baskın karaktere sahiplerdi. İnatçılardı ancak dürüsttüler. Her konuda açık ve nettiler. İlişkilerinde yalan veya riya yoktu. İnanılmaz zekaya sahiptiler. Nüktedandılar. Birçok kişi bilmese de günlük hayatta esprili, neşeli insanlardı. Yakası açılmamış fıkralar anlatırlardı. Milletvekili olmak için birçok partiden davet aldılar. Makam ve para teklif edenler günlük hayatta genelde canlarını yakan kişilerdi. Teklifleri kaç kez ret ettiklerine şahit olmuşumdur. Kavgalarını bile mert yaparlardı. Zaman zaman öz eleştirilerini verirlerdi. İkisi de evlerini, sofralarını, gönüllerini açtılar. İkisini de çok sevdim. Özellikle, Y.Küçük’ün, ‘Emperyalist Türkiye Kitabı’nı kendisiyle tartışırken onun aleyhinde kullanır, eleştirirdim. Eleştirilere açıktı, kızmayacak kadar sevgi doluydu. Bu kitabı yazdığına pişmandı ancak geri çekmeyi hiç düşünmedi. ‘Beni okuyan yanlışlarımı da görsün’ derdi.

Ben cezaevine girdiğimde Yalçın Küçük dışarıdaydı. Aleyhimde 100 bine yakın olumsuz haber yapılmıştı. Bir televizyon programında adım geçtiğinde bana açıktan kefil oldu. Hakkımda canlı yayında sitayiş dolu sözler söyledi. Yaklaşık bir sene sonra FETÖ tarafından diğer yurtseverlere yapıldığı gibi hakkında birçok yalanlar uyduruldu ve tutuklandı. Yahudiler ve Siyonistler hakkında engin bilgisi vardı. ‘Tekeliyet 1ve 2 kitaplarında bunları açıkça anlattı.

Birbirlerine benzediklerini düşündüğüm iki güzel yürekli insanı bir araya getirmek istedim ancak olmadı. Aslında tamam dedikleri de olmuştu. Teklifi götürdüğüm her defasında dakikalar boyu ona kızıyor gibi bana sinirlenirler çok sonra da sanki birbirlerine düşmanca sözler eden kendileri değilmiş gibi ‘ben ne de olsa Yalçın’ı veya Aziz’i severim düzgün insandır, görüşmemiz iyi olur’ dedikleri olmuştu. Buluşmaya kıl payı yaklaşılmıştı ama olmadı. Birbirine saygı duyan ve seven iki güzel yürekli insanı bir araya getirmeyi başaramadım. Düşünceleri veya yazılarından dolayı yıllar süren davaları oldu. Kişiliksiz, onursuz, kötülerin, kraldan çok kralcıların eline düştüler. Utanmadılar sadece kendilerine değil ailelerine bile çile çektirdiler.

Onlar karanlığa asla teslim olmadılar. Teklif edilen para ve mevkiyi ellerinin tersiyle ittiler. İnanç tüccarlarıyla iş birliğine gitmediler. Şimdi birisini toprağa diğerini hafıza kaybından bilinçsizliğe uğurladık. Eli öpülesi Temren Hanım küçükken oğlu Devrim’e gösterdiği özeni ve titizliği şimdi Yalçın hocaya gösteriyor. Varolsun.

Varolsunlar…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.