Öne Çıkanlar Uğur Şahin Veli Küçük Tatar mRAN Mazlum Kobani

İSTANBUL’UN FETHİ ANISINA

Yazan Muammer KARABULUT

ERDOĞAN’ın ecdatlarını tanımak için, hoşgörülü ve centilmen tarihçilerin yorumlarını saymazsak, İstanbul’un fethi Fener Rum Kilisesi açısından başlangıcının sonu olmuştur. Patrikhane, İstanbul’da 1453 yılına kadar kullandığı Ayasofya Kilisesine bu fetih ile veda etmiştir.

O vedada patrik, İstanbul’u fetheden ve Annesi Rum Ortodoks olarak bilinen Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet ile Ayasofya’da karşı karşıya kaldı.

Fatih için hüzünlü bir andır.  Padişah, “sana (patriğe) ve arkadaşlarına ve bütün halka söylüyorum ki, bugünden itibaren artık ne hayatınız ne de hürriyetiniz hususunda benim gazabımdan korkmayınız”, demiştir. Ardından Fener Rum Kilisesi Ayasofya’da bir daha AYİN yapamaz!..

Osmanlı’da “patrikhane ekümenik” değildi!

Bahsedilen “Patriklik” makamı olarak da bugünkü Fatih Cami’nin yerinde bulunan Havariyyun Kilisesini tahsis edilir. Fakat ERDOĞAN’ın söylediği gibi, Osmanlı hiçbir zaman patrikhaneye ekümeniklik sıfatı vermek gibi bir işgüzarlık yapmamıştır.

Müslüman olan bir sultanın kiliseyi veya Hristiyan bir kişiyi ekümenik sıfatıyla tanıması ve bu yetkiyi sahiptir demesi ne kadar doğruysa, “patrik” de o kadar Osmanlı döneminde ekümenik olarak kabul edilmiştir.

Eğer, bu kiliseye Osmanlıdaki konumu ile gerçekten ekümenik olarak kabul ediliyorsa, bu makama dinen büyük bir saygısızlık yapılmaktadır.

OSMANLI DA DİNLER

Osmanlı döneminde, “Osmanlı dinlere çok hoşgörülü davranmış”, bugün dahil örnek alınmalıymış gibi günümüzde yapılan yorumlar ise dünya siyaseti için strateji yapanların, Türkiye üzerinden Ortadoğu’ya enjekte ettiği büyük bir yalanlardır.

ERDOĞAN’ın kabul ettiği ekümeniklikten sonra şimdi de ecdatları konusunda üretilen bu yanılgı ve yalanın kısaca neler olduğuna ve bugünün siyasi koşullarını değiştirmek üzere üretilmiş nasıl bir aldatmaca olduğuna kısaca bakalım:

- Fatih Sultan Mehmet Hristiyanlar için günümüzde dahi prestijini devam ettiren Ayasofya Kilisesi’nde namaz kılıp, bu mabedi camiye dönüştürmüştür.

- Fatih Sultan döneminde, 1455 yılında “patrikhane” olarak tahsis edilen Havariyyun Kilisesi, 1586 yılında, Padişah III. Murat zamanında adı Fatih Cami olarak değiştirilmiştir.

- Osmanlı döneminde bazı patrikler siyasetle uğraştıkları için, 1657 yılında Padişahı IV Mehmet, Patrik PortheniusIII’ü Parmakkapı’da ve II Mahmud da 1821 yılında Patrik V Gregorios  ve üç metropoliti bugünkü kilisenin giriş kapısı önünde astırmışlardır.

- Osmanlı da Müslüman olmayanların şahitliği ikincildir.

- Özel ve yüksek gümrük vergisi öderlerdi.

- Asker, subay ve devlet memuru olmaları yasaktı.

- Yeni kilise kuramazlardı.

- Kiliselerin onarımları ise izine bağlıydı.

- Hristiyan erkek, Müslüman bir kadınla evlenemez ama Müslüman bir erkek Hristiyan bir kadınla evlenebilirdi.

- Sakal bırakamazdı.

- Giysileri bile ancak kendilerini ifade edebilecek renklerden oluşur ve gösterişli elbise giyemezlerdi.

- Evleri taştan, ya da çok katlı olamazdı.

- Hristiyan Müslüman olabilir, fakat tam tersi olursa ölümle cezalandırılırdı.

Osmanlı döneminde tüm toplumsal yaşama yayılmış bu adaletsizlikler, 19.yy’daki batılılaşma hareketleriyle de sağlanmadı!.. Tüm bu adaletsizlikler ancak Türkiye Cumhuriyeti ile son bulmuştur.

OSMANLI’DA İSTANBUL RUM KİLİSESİNİN DURUMU (1453-1923)

O zaman, İstanbul Kilisesi’nin ekümenikliği için ERDOĞAN’ın ifadesi ile “ecdadımız rahatsız” etmemiş ve yine Egemen BAĞIŞ’ın adı geçen kilisenin ekümenikliği kastederek, Osmanlı’nın bu unvana çarmıha germeden önce ne kadar“saygı göstermiş” olduğuna bakalım.

Osmanlı da İstanbul Kilisesi’nin koluna girme durumu, 29 Mayıs 1453 'de Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u fethettiğinde başlamıştır. Öncesi yoktur.  Fatih fetih ile Hristiyanları da himayesi altına almıştır. Fatih döneminde başlayan ilişki “ecdatlarımız” açısından Cumhuriyet dönemine kadar geçen sürede aynı çizgide gitmemiştir. Nedeni de siyasi karakterinden kaynaklanmıştır.

“EKÜMENİK PATRİK” BİR TÜRK’E SATILMIŞ

Fatih İstanbul’un fethi ile kilisenin koluna girildiği ilk zamanda İstanbul Kilisesi’nin başpapazı olmadığını öğrenmiştir. Hemen emir vererek, usulüne uygun yapılan seçim sonrası II. Gennadios Sholaris’i (1454-1456) başpapaz olarak atamıştır. Böylece tarihte ilk kez,ruhani kişiliği ile İsa’yı da temsil eden İstanbul Kilisesi’nin başı Müslüman bir imparator tarafından onay verilmiş oluyordu.

Fakat huzura çağrılan Gennadios bulunamamıştır. İstanbul Kilisesine göre o tarihlerde de “ekümenik” sıfatı taşıyan Gennadios’un zengin bir Türk tarafından satın alındığı öğrenilmiş. Bunu üzerine alıcıya ödenen fidye sonucu Gennadios ancak huzura getirilmiş.

Gennadios’un başına gelenler, İstanbul Kilisesi’nin Latinler ile yaptığı işbirliği sonucu, 1204 yılında Haçlı ordularının, Bizans İmparatorluğu'nun başkenti olan Konstantinopolis'i ele geçirip yağmalamasının sonucudur. Ve sözde ekümenik kiliselerine seçtikleri “patrik” haraç mezat satılan bir kişi çıkmıştır.

Fatih yine de Gennadius'a saygıda kusur etmemiş, elinden tutarak yanına oturtmuş ve “milletbaşı” (etnark) unvanı vererek yalnızca Ortodoks Hristiyan ahalinin işlerinde yetkili ilan etmiştir. Asasından tacına kadar bütün kostümlerini yeniden kuşandırmış. Saraydan beyaz bir ata bindirerek uğurlamıştır.

-Trajikomik değil mi?

Sonra da Fatih tahta kaldığı süreler içinde sırası ile II. Isidore’in (1456-1462), I. Sophronius (1462-1464), I. Joasaph (1464-?), II. Marcus (1466), Trabzonlu I. Symeon (1466), I. Dionysius (1466-1471) Trabzonlu I. Symeon (1471-1474), yeniden I. Raphael (1475-1476) ve III. Maksimus’un (1476-1481) atamasını yapmıştır.

OSMANLI’NIN VERDİĞİ BERATTA YOK!

Osmanlı döneminde Patrikhanenin yetkilerinin kaynağı ise Fatih Sultan Mehmet'in Patrik Gennadius 'a verdiği, yazılı mı sözlü mü olduğu bilinmeyen bir berata dayanmaktadır.

Her ne kadar beratın yangında kül olduğu söylense de arşiv konusunda ciddiyeti olan Devlet-i Aliye’nin kayıtlarında da gözükmemiş. Ve bu berat yalnızca fidye verilerek kurtarılan Gennadius’a mı verildiği de bilinmemektedir. Zaten sonraki İstanbul Kilisesi’nin diğer başpapazları ile ilgili bir beratta yoktur. Kilisenin idari kapsamında Fatih’in sözlü bir taahhüdü bilinmediği gibi, bu beratın yazılı olan izine de rastlanmamıştır.

En son söz konusu beratla ilgili kesin kayıtlar olmadığı için imtiyazların içeriği konusunda III. Joachim (1878-1884, 1901-1912) de tereddütleri olmuştur. (*)

(*)KARABULUT M, TANRI YANILDI MI? İZNİK’TE 1700 YIL SONRA “ALTIN VURUŞU” Sarmal Kitapevi, İstanbul, 1.Baskı Mart 2025

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Yilmaz 2 gün önce

Ders iyi olmuş