Öne Çıkanlar Sevgi Erenerol KKTC BIONTECH Türkiye Hazar Türkleri

“DİJİTAL DEPRASYON”

5gvirusnews Araştırma-Analiz / Mattias DESMET 

Belçika’nın Flaman Bölgesindeki Gent şehrinde bulunan, Ghent Üniversitesi'nde  Psikoloji Profesörü olan Mattias DESMET, COVID-19 ile başlatıla planlı salgın sırasında, “kitle oluşumu teorisini” dile getirerek dikkat çekmişti.

O teori artık hayatımızın bir parçası oldu. Planlı salgınla birlikte dijital alanlar çok daha fazla arttı. Daha doğrusu 4.0’ın teknolojideki etkisi insanları şimdiden dijital düzene yuvarladı.

O yuvarlanış Almanya’da 2011 yılında Hannover Fuarı ile 4.0 ile öncülük yapmak isterken göründü. Öyle bir göründü ki, 11 Haziran 2023 tarihinde Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier açıkçası sanal dünyanın tehlikelerinden bahsederek insanlara uyarıda bulunuyordu.(bkz)Çünkü yapay zekadaki veri artışı hızı, dijital dünyayı büyütürken önüne ne gelirse ezip geçiyordu. En çok nasibini alan da insan olmuştu. Koskoca dünyada milyarlarca insan yaşamasına rağmen yapay zeka, insanları aynı kendini geliştiren teknoloji hızıyla yalnızlaşıyordu.   

Yalnızlığı anlatan Prof. Mattias  DESMET de yazısında, 2018 yılında İngiltere’de ilk kez atanan, “Yalnızlık Bakanı”ndan bahsederken,  2021 yılında da Japonya’da ülkede özellikle kadınlar arasında giderek artan intiharlarla mücadele etmek için bir  “Yalnızlık Bakanı”(*) atandığını daha öğrendik. (bkz)

Japon Başbakan Yoshihide SUGA’nın kararıyla Yalnızlık Bakanı olarak atanan Tetsushi SAKAMOTO’nun görev alanında artan intiharların dışında, yoksul çocukların sorunları, giderek düşen doğum oranları, bölgesel ekonomilerin kalkınması da yer alacağı açıklandı.

Japonya’da Yalnızlık Bakanı olan SAKAMOTO, basına yaptığı açıklamada, “Bana verilen görev gereği sosyal yalnızlık ve tecridin önüne geçmek, vatandaşlar arasında bağları güçlendirmek için çalışacağım. Bu amaçla, ilgili bakanlıklarla koordinasyon içinde kapsamlı bir strateji hazırlayacağım.” dedi.

YALNIZLIK, KADINLAR ARASINDA İNTİHARI ARTIRDI

Japonya Başbakanı SUGA, sadece ekim ayında 880 kadının intihar ettiğini açıklamış ve bir önceki yılın ekim ayına oranla kadınlar arasındaki intihar oranının yüzde 70 arttığına dikkat çekmişti.

Tabii ki yalnızlık, insanların örgütlenme sorununu ve zorluğunu da beraberinde  getiriyor. İnsanlar sosyal medyada psikolojik olarak sosyalleştiğini, toplumsal duyarlılığını artırdığını düşünürken, bu duygularla aslında kendini tatmin ediyordu. Dünya’da yalnızlığa tavan yaptıran ise sosyal medyadan başkası değildi.

Dijital SOSYAL MEDYADA eski okul arkadaşlarımı bulacağım diye başlayan mecra,  yüz, bin, on bin, yüz bin ve milyonlarca takipçisi olanların aslında gün gittikçe yalnızlaştığı ve insanların, “DİJİTAL DEPRASYONA” götürdüğü de belirlendi.

Çok güçlü bulaşıcı bir virüsle karşı karşıya kaldığımız palanlı salgının bir den fazla  stratejik hedefleri arasında yeni bir kitle oluşturmak da vardı. Oluşturmak istenen, o kitlenin tohumları dünyaya atıldı.

DESMET de o kitleyi, “Dijital Depresyon ve Yalnız Kitleler” başlığı ile aşağıdaki makaleyi yazdı. (bkz)

Toplumumuz rekor bir hızla dijital bir kozmosa doğru evriliyor - yaşamın büyük ölçüde dijital olduğu bir toplum. Geleceğin dijital toplumunda - bazı açılardan yakın gelecekte - insanlar çevrimiçi olarak çalışıyor, eğleniyor, oynuyor ve sevişiyor ve hatta dijital olarak basılmış yiyecekler yiyor.

Yapay Zeka (AI) alanındaki son gelişmeler bizi yavaş yavaş daha da ileri gitmeye hazırlıyor. Sadece insan etkileşimlerini dijital olanlarla değiştirmekle kalmıyoruz; insanlığın kendisini de değiştiriyoruz. Doktor, öğretmen, koç, psikolog ve diğerleri - hepsinin yerini bir bilgisayar alabilir.

Gerçek bir sohbet ile dijital bir sohbet arasında bir fark var mı? Bir insanla yapılan sohbet ile sofistike bir bilgisayarla yapılan sohbet arasında bir fark var mıdır? On beş yılımı terapistler ve hastalar arasındaki (gerçek) konuşmalar üzerine araştırma yaparak geçirdim. Bu bana gerçek konuşmaların ne kadar incelikli ve yüce olduğunu gösterdi. Sadece bir örnek vermek gerekirse: eğer bir kişi konuşmayı bırakırsa, diğeri genellikle 0,2 saniyeden daha kısa bir sürede konuşmayı devralır - ilk kişi bir cümlenin ortasında konuşmayı bıraksa bile. Karşılaştırma yapmak gerekirse: trafikte tepki süresi yaklaşık bir saniyedir (yani beş kat daha uzun).

DİJİTAL DEĞİL GERÇEK KONUŞMAYA DÖNMEK!

Gerçek konuşmalarda, insanların vücutları sürekli olarak birbirleriyle rezonansa girer. Dinleyicinin, yüz ve vücut kasları konuşmacınınkilerle aynı şekilde kasılır ve beynin aynı bölgeleri aktive olur. İnsanlar birbirleriyle konuştuklarında, psişik(**) ve süptil(***)-fiziksel düzeyde bir üst-organizma oluştururlar. En ince duyguları bir kişiden diğerine fark edilmeden ileten psişik bir zarla birbirlerine bağlanırlar. Bu şekilde muhatapta bir tür kendiliğinden empati oluşur (psikopatide olduğu gibi ego yapısı aşırı derecede gelişmemişse).

Her (gerçek) sohbet böylece insanın ilk ve en önemli ihtiyacı olan Öteki ile rezonansı tatmin eder. Dijital bir görüşmede bu rezonans, teknolojinin sınırlamaları nedeniyle tehlikeye girer: sinyal iletimindeki küçük gecikmeler, perspektif özgürlüğündeki kısıtlamalar, diğer kişiyi yalnızca kısmen görmek vb. Tam da bu nedenle, uzun süreli dijital iletişim genellikle bizi donuk ve bitkin bir hisle baş başa bırakır. Bedenlerimiz, diğer kişinin bedeniyle bağlantı kurmak için sonuçsuz ve sürekli girişimlerde bulunarak kendilerini tüketiyor - bazılarının dijital depresyon olarak adlandırdığı bir fenomen. Gerçek bir psikologun yerine bir yapay zeka versiyonunu koymanın bu tür bir dijital depresyon için etkili bir terapi sağlayıp sağlamayacağını göreceğiz.

Son yüzyıllarda ve on yıllarda gerçek sosyal durumların yerini yavaş yavaş yapay durumların alması - sanayileşme ve emeğin makineleşmesi, radyo, televizyon, telefon ve internetin devreye girmesi - sinsi bir zarar vermiştir. Aydınlanmanın en yıkıcı psikososyal fenomeninden sorumludur: insanı, "atomize eder", bizi sosyal ve doğal çevremizden koparır ve yalnızlığa sürükler.

ZİRVEDE YALNIZLIK VAR!

Yalnızlık 21. yüzyılın başlarında zirveye ulaştı. Korona krizinin hemen öncesine ait araştırmalar, dünya nüfusunun %40'ının kendini yalnız hissettiğini bildirmektedir. Durum o kadar vahim bir hal aldı ki, 2018 yılında eski İngiltere Başbakanı Theresa MAY, dünyada ilk kez Tracey CROUCH’yi Yalnızlık Bakanı olarak atadı. Çok daha yakın bir zamanda, Amerika Birleşik Devletleri'nde, Genel Cerrah Vivek Murthy, yeni bir "Sosyal Bağlantıyı Geliştirmek için Ulusal Strateji" ile birlikte yalnızlığın tehlikeleri hakkında bir tavsiye yayınladı. Ancak sorunun ciddiyetini hissetmek için istatistiklere başvurmamıza gerek yok. Trene binin -artık insanlar arasında neredeyse hiç kelime alışverişi yapılmıyor.

ZİHNİMİZİ KÜÇÜK BİR EKRANA BAĞLADILAR

Zihinlerimiz küçük bir ekrana bağlı - dijital bağlantı insani bağın yerini aldı. Yoldan geçen birine gelişigüzel selam verirseniz - bir zamanlar insani bağı başka bir niyet olmadan onaylamanın bariz bir yolu - sorunu hemen hissedersiniz ve muhtemelen karşılığında hoş olmayan bir tepki alırsınız ("Bu salak benden ne istiyor?" şeklinde dile getirilmeyen bir soru).

Yalnızlık ve atomizasyon(****) sadece bir sorun değil, muazzam sosyal sonuçları olan bir sorundur. İzole edilmiş, atomize edilmiş özneler, özellikle medya ve sosyal medya anlatılarının etkisi altında, aniden yeni bir grup türünde bir araya gelme eğilimindedir: yani bir kitle. Bu tür bir grup oluşumu, insanları kendilerine sunulan hikayeler hakkında eleştirel düşünmekten radikal bir şekilde aciz, değer verdikleri her şeyi radikal bir şekilde feda etmeye istekli ve kitlelerin inandıklarından sapan herhangi bir sese karşı son derece tahammülsüz hale getiriyor.

YALNIZLIK TOTALİTER DEVLETE YELKEN AÇIYOR

Geçmişin kitleleri (örneğin haçlı seferleri, cadı avları, vb.) fiziksel kitlelerdi - kitleler fiziksel olarak bir araya gelen bir grup insandan oluşuyordu. Şimdiki kitleler ise, her biri dijital yalnızlık içinde olan ve kitle iletişim araçları tarafından benzer temsiller ve hikayelerle aşılanan bireylerden oluşuyor. İşte bu yalnız kitle, liderleriyle birlikte rasyonalist toplumumuzun nihai semptomu olan totaliter devletin belkemiğini oluşturmaktadır. Bu nedenle bir kültür olarak yanıtlamamız gereken büyük soru şudur: Yalnız kitleleri kelimenin gerçek anlamıyla bir topluma dönüştürebilecek olan şey nedir -kişiden kişiye bağlanan bir grup insan; kolektifin bireyi yok etmediği, aksine tekil bir varlık olarak gelişebileceği bir alanı garanti ettiği yer mi?

TÜRKİYE’DE, “YALNIZIM DOSTLAR”

Türkiye’de ise henüz dijital ortamın, “D” si olmadığı bir zamanda, şair ve şarkı sözü  yazarı Mehmet Tahir PAKER (29 Nisan 1954 - 13 Şubat 2016) ile "YALNIZLIK " çok bilindi. PAKER’in sözlerini yazdığı, Yalnızım dostlarım yalnızım yalnız… diye devam eden şarkı sözü bugünlerde Prof. Mattias DESMET’in dikkat çektiği konu ile nerdeyse hemen hemen aynı. Aradaki fark, zaman ve bir de yalnızlığın kitleye dönüşmesi oldu.

(*)Yalnızlık Bakanı ; kendini yalnız veya yalıtılmış hissedebilecek herkesi birine ulaşmaya ve yalnız veya yalıtılmış olabileceğini düşündükleri birini tanıyorlarsa temasa geçmeye çağırıyor. Yani yalnızlığa çare üreten ve bu üretimden sorumlu bakan.

(**)Psişik; telepati, geleceği görme gibi doğaüstü yeteneklere sahip kişi. Aynı zamanda "bunlarla ilgili" anlamında bir sıfattır.

(***) Süptil; İnce, zarif, hareketli ve yoğun olmayan.

(****) Atomizasyon; sıvı ve gazların bir basınç altında mikron boyutunda küçük zerreciklere ayrılması işlemidir.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.